ZİHNİNLE AYNI NİKAH MASASINDA OTURMA

Bêjdar Ro Amed

Zihninle Evlisin, Farkında Mısın?

Her insan kendi zihniyle nikah masasında oturur. O masada yapılan evlilik görünmezdir ama etkisi ömür boyudur. Zihinle kurulan bu bağ, hayatın her anına yansır; düşüncelerine, hislerine, seçimlerine. Senin sandığın “ben”, aslında zihnin kurgusudur. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü çoğu zaman o belirler. Ve sen, onun çizdiği sınırlar içinde yaşar, onun evliliğini sürdürürsün. Zihnin belleğidir bu evliliğin; bütün alışkanlıklar, kalıplar ve koşullar onun kodladıklarıdır. O masadan kalkmadıkça, gerçek kendinle karşılaşamazsın. Özgürlük, ancak bu evliliği fark edip, bilinçle boşanmakla başlar. Çünkü zihin, seni koruyormuş gibi görünür; ama aslında seni sana kapatan bir hapistir. Zihninle evlisin. Ve bu evlilik, senin kendini unutuşundur. Fark et, nikahı boz, kendin ol.

Nikah Masasında Kaybolmak

Bir daha zihninle aynı nikah masasında oturma. Çünkü o masa yalnızca bir mobilya değil, yüzyılların tortusuyla, kanla, inkârla, sistemle, korkuyla döşenmiş bir yapaylık mabedidir. Oturduğunda fark etmezsin; ama o masa, senin öz’ünü yavaş yavaş elinden alır. Sana konuşmayı öğretir ama neyin susturulduğunu asla göstermez. Düşünmeyi emreder ama sezgiyi küçümser. O masa, düşüncenin evlilik teklifidir. Ve sen her oturduğunda, ruhuna “evet” değil, bir protokole onay verirsin.

Zihinle Kurulan Nikah, Dünyayla Kurulmuş Bir Anlaşmadır

İnsan, kendi zihniyle nikah kıydığında… Sadece kendini değil, tüm insanlık zihinlerinin oluşturduğu kolektif bir anlaşmaya da “evet” der. Bu nikah, doğayla değil sistemle; kalple değil akılla; varlıkla değil kimlikle yapılır. Ve bu yüzden yalnız aşk değil, dünya da çürür. Çünkü zihinle yapılan her nikah, dünyanın frekansına bağlanır. İş, evlilik, din, eğitim, aidiyet… Hepsi aynı düğünün parçasıdır. Hepsi aynı çarpık frekanstan titreşir. Yaşamla gerçek bir bağ istiyorsan, önce zihnindeki nikahı bozmalısın. Çünkü o nikah, senin değil; dünyanın senden çaldığı bir rızadır.

Nikahın Gizli Maddeleri

Zihin, sevgiyle evlenmez. Zihin anlaşma ister. Plan ister. Garanti ister. Ve sen o masada sadece biriyle değil—zihinle, sistemle, beklentiyle, bastırmayla evlendirilirsin. İçine giydirilmiş bir rol olur. “Böyle davranmalısın”la başlar. “Şöyle görünmelisin”le devam eder. Ve bir bakmışsın, sen değilsin artık. Sadece seni tarif edenlerin toplamısın. Bu nikah, bir unutma ayinidir. Hatırlamak için değil, unutturmak için düzenlenmiştir. Doğal olanı bastırır. Doğru olanı öne çıkarır. Ama “doğru” dediği şey—zihnin binlerce yıl boyunca inşa ettiği yapay piramittir. O piramidin en tepesine “başarı”yı, en altına “kendiliği” yerleştirir. Sen yükseliyorum sanırsın ama her adımda kendinden uzaklaşırsın.

Yapaylığın Tahtı

O masa, paylaşımı kurutmuştur. Çünkü paylaşım canlıdır. Ama masa, hareketsizdir. Orada sadece “sıra” vardır, “usul” vardır, “onay” vardır. İlişkiler bile artık bir yazılım gibidir: Planlanır, yönetilir, optimize edilir. Ama yaşam optimizasyona gelmez. Ruh, düz çizgide yürümez. Kalp, algoritma dinlemez. Mekanikleşen ilişki, ruhsuzlaşır. Ve sen yavaş yavaş sıradanlaşırsın. Birbirinin aynısı günlere, yapılmış gibi görünen ama hissedilmeyen cümlelere, alışkanlığa “sevgi” deme noktasına gelirsin. Çünkü masa sana alışkanlıkla barışmayı öğretmiştir. Oysa alışkanlık, sezginin ölümüdür. Zihinle oturulan nikah masasında duygu bir gösteriye, dokunuş bir ritüele, bakış bir kontrol mekanizmasına dönüşür. Sen artık hisseden değil, yöneten bir varlıksındır. Ve ne kadar yönettiğini sandıkça, o kadar yabancılaşırsın kendine.

İçsel Boşanma Töreni

O yüzden şimdi, o nikahı bozmak zorundasın. Sessizce. Ama sarsıcı bir kararlılıkla. Zihninle yaptığın sözleşmenin tüm kopyalarını yak. Onayladığın her rolü bırak. Üzerine giydirilmiş her “ben”i soyun. O masa kırılmadan hiçbir şey başlamaz. Çünkü masa durdukça, ruh akamaz. Sen masa değilsin. Sen bir akışsın. Sen hareket, duyum, sezgi ve doğasın. Sabitlenemezsin. Tanımlanamazsın. Yazılamazsın. Oturduğun her masa, biraz daha susturur seni. Ama kalktığın her an, bir başka doğanın uyanışını başlatır. İçinde yeniden sesler duymaya başlarsın. Kayıp olmayan, ama unutturulmuş olan bir çağrının sesi. Bir ormanın nefesi gibi yayılır içine. Ve o an bilirsin ki; zihinle kıyılan nikah bozulmuştur.

Kendinle Yeniden

Şimdi yeni bir buluşma anı. Yeni bir anlaşmaya da gerek yok. Çünkü artık sen, sadece kendinle ama bu kez tüm doğallığınla var oluyorsun. Ne bir söz, ne bir belge, ne bir onay. Sadece varlığın. Ve onun özgürlüğü. Artık nikah yok. Sadece akış var. Sen, doğayla evleniyorsun şimdi. Gökle, toprakla, nefesle. Zamanla değil, zamansızlıkla. Ve bu kez kimseye “evet” demiyorsun. Çünkü sen artık “hayır” demen gereken her şeye gerekli cesaretle bakıyorsun.

Zihninle kıyılan nikahı bozduğun an, yaşam yeniden başlar. Ama bu kez, sen olarak. Olman gerektiğin gibi değil—olduğun gibi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.