STK’lardan hükümete ve Kandil’e sağduyu çağrısı

STK’lardan hükümete ve Kandil’e sağduyu çağrısı
Diyarbakır’daki STK’lar, Sur, Cizre, Nusaybin ve Silopi’de yaşanan çatışmaların son bulması için hükümete ve Kandil’e sağduyu çağrısı yaptı. STK temsilcileri ayrıca, çözüm sürecine kaldığı yerden devam edilmesini istedi.

Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği ve Pir Sultan Abdal Derneği Başkanları, bölgede yaşanan çatışmalar, askerlerin ilçelere tanklarla girmesi, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, "Ev ev temizleyeceğiz" söylemini gazetemize değerlendirdi.

"DİYALOG VE MÜZAKERE ORTAMINA DÖNÜLSÜN"

Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen, Bölgede uygulanan sokağa çıkma yasaklarının hukuka aykırı olduğunun ve anayasaya dayanmadığının altını çizerken,"Valilerin il idaresi kanununa dayanarak, kamu güvenliğini sağlama adı altında uyguladığı yasaklar, sorunun çözümüne katkı sağlamıyor, tersine var olan sorunu derinleştiriyor ve toplumdaki kırılmayı arttırıyor " dedi. Çatışma dilinin  ve operasyonların bir an önce son bulmasını isteyen Özmen, " Silahla  çözüm olmaz, bu yöntemde ısrarın kimseye bir faydası yok. Barış ve huzur ortamının sağlanabilmesinin tek yolu diyalog ve müzakere  ortamına tekrar dönmektir" şeklinde konuştu.  Sokağa çıkma yasaklarına bir an önce son verilmesini isteyen Özmen, yasakları yargıya taşıyacaklarını da sözlerine ekledi.

"BÖLGEDE SOYKIRIMI ÇAĞRIŞTIRAN GRÜNTÜLER VAR"

Bölgede yaşanan gelişmeleri kaygıyla seyrettiklerini ifade eden, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Diyarbakır Şubesi Başkanı Cafer Koluman, "Bugün bölgede yürütülen operasyonlar hendeklere bağlanıyor ama sormak gerek, bu hendekler neden kazıldı diye. Bölgede hendekler kazılıyorsa demek ki ortada bir sorun vardır. İnsan haklarını, demokrasiyi esas alan bir devlete düşen ise bu sorunun kaynağına yönelmektir. Devlet, bölgede yaşayan yurttaşlara baskı yaparak, insanlar içinde korku yayarak bu sorunu çözme yönteminin bir sonuç vermeyeceğini bilmelidir. Bölge coğrafyasında, Temmuzdan bu yana, katliamı da geçtik, bir soykırımı çağrıştıran görüntülere tanık oluyoruz.  Belli bir sistematiğe bağlı olarak, periyodik bir şekilde halkı katletme, yerinden göçertme politikaları uygulanıyor. Bugün Suriçi'nde Bin yılın 5 yüz yılın tarihi yapılar, kültürel mirasımız tahrip ediliyor, yakılıyor, yıkılıyor, yok ediliyor. Son bir aya kadar her şeye rağmen yine de bir umut taşıyorduk ama Bordo bereli askerlerin, zırhlı araçların çatışmalara dahil edilmesiyle artık o küçük umutlarımızı yitirdik. Bugün sokağa çıkma yasaklarının olduğu ve operasyonların sürdüğü yerlerde bir savaş hali görüntüsü var.  Eğer devlet kucaklayıcı elini uzatmış olsaydı bugün bölgedeki halk bu durumda olmazdı. Bugün bölge halkı,  devletin,  kendi devletleri olup olmadığını sorgular hale getirilmiştir. Devletin ana görevi;  vatandaşın can, mal güvenliğini sağlamak; vatandaşın sosyal ve kültürel yaşamını güvence altına almaktır. Ama bir devlet bir kısım vatandaşlarına soykırımı çağrıştıran uygulamaları reva görüyorsa  o devlet vatandaşlarının  gözünde devlet olmaktan çıkmıştır" şeklinde konuştu.

"ÇÖZÜM SİLAHTA DEĞİL SAĞDUYUDA  "

Koluman; “Bugün siyasi iktidara düşen görev, şiddet çağrıştıran söylemlerden kaçınmaktır. Hükümet, uzlaşma dilini üslubunu benimseyerek, sorunu masa etrafında çözme yönelimine girmelidir. Daha fazla kan akmadan, daha çok can kayıpları yaşanmadan, insanlar yerlerinden yurtlarından göç ettirilmeden derhal bir çözüm bulunmalıdır.  On yıllar boyunca devletin yanlış politikalarıyla bu sorunun çözülemediği görüldü. Bugün hala aynı yanlışta, daha kapsamlı ve yoğun bir şekilde ısrar ediliyor. Suriçi'ni tamamen boşaltsanız da yarın iki ay sonra aynı tabloyla yüz yüze kalacaksınız,  yarın yeniden On binlerce askerle müdahale etmek zorunda kalacaksınız. Çözüm silahta, operasyonda ısrarda değil, çözüm; sağduyu, metanet sahibi, kurum, kişilerin devreye girmesinde, birlikte yaşadığımız ortak vatanda, birlikte çözüm üretmektedir” diye konuştu.

"ŞİDDET SORUNU DERİNLEŞTİRİR"

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici ise, devletin 90 yıldır, şiddet yanlısı güvenlik  politikalarıyla soruna yaklaştığını, devletin kudretini bu yönde gösterdiğini, ama bu yaklaşımın  Kürt sorununu  çözmediğini söyledi. Davutoğlu'nun  ' Yarım bırakmayacağız, ev ev temizleyeceğiz' yaklaşımının da eski anlayışın bir tekrarı olduğunun altını çizen Bilici, "Şiddet  ve güvenlik politikaları sorunu derinleştirir, sorunun çözümünü  daha da zorlaştırır, topluma kin ve nefret tohumları eker" dedi.

"DEVLET KUDRETİNİ ÖZGÜRLÜKLERDEN YANA KULLANSIN"

Şiddet ve çatışma dilinin bir yana bırakılmasının sorunun çözümünde ön açıcı olacağını belirten Bilici devlet yetkililerine seslendi: "Biz insan hakları örgütleri olarak öteden beri şunu vurguluyoruz; Kürt sorunu da her hangi bir toplumsal sorun da diyalogla, müzakereyle, demokratik yol ve yöntemlerle ancak çözülür. Bizim Cumhurbaşkanına da Başbakana da önerimiz şudur: Devletin kudretini demokratikleşmeden, insan haklarından, özgürlüklerden, eşitlikten, adaletten, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasından, halkların  bir arada eşitçe yaşayabilmesinin koşullarını oluşturmaktan, tüm bunları güvence altına alacak bir anayasayı yapmaktan yana kullanın” diye konuştu.

"MUHATAP ÖCALANDIR"

Kürt sorununun muhatabının Öcalan olduğunu söyleyen Bilici,"Dünyanın her yerinde sorunlar, taraflarla, muhataplarla çözülür. Bugün sorunun muhatabı ortaya çıkmıştır, muhatap Öcalan'dır.  Öcalan üzerindeki tecrit bitmeli, diyalog başlamalı, demokratik yöntemler devreye girmelidir. Halkın da gençliğin de talebi budur." şeklinde konuştu.

ÖZEL HABER: Ali Abbas YILMAZ

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.