Türkiye’yi Sarsan 2 Gün
Cevat Korkmaz/Mehmet Aslan
1 Ağustos Perşembe, 2 Ağustos Cuma…
2002’den bugüne kesintisiz devam eden AKP döneminde iktidar ile hukuk arasında yaşanan en çetin çatışma geçtiğimiz 2 gün içerisinde yaşandı. Taraflardan biri Cumhurbaşkanlığı Sarayı (Külliyesi), diğeri ise Anayasa Mahkemesi…
AYM 1 Ağustos günü TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın TBMM Genel Kurulu’nda Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı okunarak milletvekilliğinin düşürülmesinin "yok hükmünde olduğu"na ilişkin gerekçeli kararını Resmî Gazete’de yayımlayarak hukukun savunulması adına cesur bir hamle yaptı.
İkinci hamle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı’nın “her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunma” yetkisinin iptal edildiğinin 2 Ağustos tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yapıldı.
Anayasa Mahkemesinin RG’de bir gün arayla yayımlanan kararlarının arka planında ciddi bir çatışma yaşandığı, kararların alındığı tarihler ile RG’de yayımlanan tarihler arasındaki mesafeden anlaşılıyor.
Önce tarihler konusunu değerlendirelim AYM’nin;
- Can Atalay’ın milletvekilliğin düşürülmesinin “yok hükmünde” olduğuna ilişkin karar tarihi 22 Şubat 2024;
- Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Başkanlığının 66 nolu Kararname’ye dayanarak basın ve ifade özgürlüğüne müdahale eden yetkilerinin iptal edildiğine ilişkin karar tarihi ise 27 Aralık 2023.
AYM’nin Can Atalay kararı almasıyla RG’de yayımlanması arasında geçen süre yaklaşık 5,5 ay; İletişim Başkanlığının basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne müdahale etmesine İmkan tanıyabilecek kuralların iptalinin RG’de yayımlanması arasında geçen süre ise yaklaşık 7,5 ay…
AYM’nin aldığı her iki kararın yürürlüğe girmesi için RG’de yayımlanması gerekiyor. Dolayısıyla RG’de yayımlanmadığı müddetçe alınan kararlar yok hükmündedir. İşte tam bu noktada AYM kararlarına karşı güçlü bir direnç oluştuğu ve yayımlanmasını engellemeye yönelik bir mücadele yürütüldüğü, diğer bir ifadeyle; AYM’nin aldığı kararları yürürlüğe koyma konusunda baskılandığı anlaşılıyor.
Bu kanaate varmamızın dayanağı bizzat Anayasa’nın kendisi. Anayasa’nın 153’üncü madde son paragrafında;
“Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Denilerek, alınan kararların “hemen” RG’de yayımlanması gerektiğini açıkça belirtir.
Kararların yayımlanmasındaki gecikme, arka tarafta mutlak bir çatışmanın yaşandığını gösteriyor. Kararların yürürlük tarihindeki gecikmelerin31 Mart 2024’de yapılan yerel seçimlerden kaynaklandığıve arka planda yürütülen müzakerelerle kararların seçim sonrasına ertelendiği de bir seçenek olarak dikkate alınmalı.
Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının gerekçeleri sadece iktidara değil, TBMM, Yargıtay ve bütün derece mahkemelerine karşı da tam bir manifesto niteliğinde. Anayasa Mahkemesimealen ve madde madde şunları diyor;
- Ben bu konuda zaten 25 Ekim 2023’te zaten haklı gerekçelerle bir ihlal kararı vermiştim. Bu kararımdan sonra Atalay ile ilgili kesinleşen bir hükmün varlığından söz etmek mümkün değildir (yani TBMM ve Yargıtay kararları geçersizdir).
- Anayasa Mahkemesi olarak benim ihlal kararımın ardından ihlale yol açan kararın ortadan kaldırılması anayasal bir zorunluluktur.
- Anayasa Mahkemesi olarak anayasayı ihlal ettiğini tespit ettiğim bir yargısal kararı mahkemeler dâhil hiçbir kamu otoritesi esas alamaz ve anayasaya aykırılığı sabit olan hiçbir karar hukuken geçerlilik kazanmaz.
- Anayasa Mahkemesi olarak aldığım ihlal kararları yol gösterici veya tavsiye niteliğinde olmayıp bağlayıcı ve gereğinin yapılması konusunda otoritelere takdir hakkı bırakmayan kararlardır.
- Bu kapsamda aldığım kararlarda derece mahkemelerinin takdir yetkisi bulunmamaktadır.
- Sadece mahkemeler değil diğer kamu otoriteleri de ihlal kararının gereğini yerine getirmek, ihlali gidermek ve ihlalin sürmesini önlemekle yükümlüdür.
Anayasa Mahkemesi Can Atalay kararı gerekçesinde sadece hukuki olarak ültimatom vermekle kalmıyor, aynı zamanda hukuk dersi de veriyor. Ancak bu sıradan bir ders değil, AYM aşağıdaki açıklamasıyla “taşralı çocuklara” hukuk denen bir üstyapı var ve sizde buna uymak zorundasınız diyor;
“TBMM Genel Kurulu’nda okunan metinde yer alan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmasına yer olmadığına ilişkin Türk hukukunda verilmesi mümkün olmayan, anayasanın tamamen dışında kalan ve hukuki dayanağı bulunmayan bir karardır”
Anayasa Mahkemesi’nin “taşralı çocuklara” hukuku ABC seviyesinden başlayarak anlatmaya çalıştığı açıklamalarının Can Atalay’la doğrudan ilişkili olmadığı da anlaşılıyor. Can Atalay’ın bu vakada hukuku savunmanın bir aracı olduğu anlaşılıyor. Bu hukuksal manifestonun Can Atalay meselesi olmaktan çıkıp, Türkiye’de henüz ayakta durmaya çalışan ve hukuk devletinin temelini oluşturan Anayasa’yı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ni savunma refleksi olduğu anlaşılıyor.
Çatışmanın bir cephesinde duran Anayasa Mahkemesi’nin hukuku hatırlatma çabalarına karşın, çatışmanın diğer cephesini oluşturan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan çok sert salvolar yapıldı. AYM kararı sonrası Saray adına yapılan ilk atışlar Mehmet Uçum’dan geldi. Uçum’un sosyal medya platformu X hesabı üzerinden yaptığı ve aşağıda görseli paylaşılan açıklaması bol mesajlı, bol göndermeli bir içeriğe sahipti:
Mehmet Uçum’un, AYM’nin 1 Ağustos Perşembe günü RG’de yayımlandığı kararının hemen arkasından, 1aynı gün öğlen saatlerinde paylaştığı tweetini analiz ettiğimizde yaşanan cephe savaşının içeriği daha kolay analiz edilebilir. Bir anlamıyla sarayın sesine vekâlet eden Mehmet Uçum şöyle diyor;
- Anayasa mahkemesinin kararı yok hükmündedir
- Dolayısıyla, bu kararı dikkate almayacak ve milletvekilliğini iade etmeyeceğiz
- AYM bu kararı oy birliğiyle değil, oy çokluğuyla almıştır
- Can Atalay hükümlü olduğundan bu konu AYM denetimi dışındadır
- Kararın muhalefet şerhinde ifade edilen görüş daha isabetlidir.
- Karar 10 kabul, 4 rey oyuna karşılık alındığı için, yapılan eleştirilerde Cumhurbaşkanı tarafında atanan ve iktidara yakın duran 4 üye “bizim çocuklar” yaklaşımıyla korunmaya çalışılmaktadır
Mehmet Uçum’un Anayasa Mahkemesi kararı yok hükmündedir ve icrai geçerliliği yoktur demesi Bahçeli ve Erdoğan ikilisinin “AYM kapatılsın”, “kararları yok hükmünde” sayılsın gibi uç söylemlerini de hatırlatmış oldu. Yukarıda da ifade edildiği gibi iktidar ve AYM arasındaki gerilimin objesi Can Atalay olmakla beraberarka plandaki mücadele, iktidara direnen son hukuk cephesinin ayakta durma çabası ile hukukun tamamen kontrol edilmesi hedefini içermektedir.
Buraya kadar yaşananlar AYM-iktidar çatışmasının birinci raunduydu.
2 Ağustos Cuma günü RG’de yayımlanan ve AYM’nin doğrudan cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hedef alan kararıyla ikinci raund için gonga vuruldu vegong sesiyle kurgular, tepkiler, ince işçilikler için perde açılmış oldu.
AYM, Cuma günü Resmi Gazetede yayımlanan kararında, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı’nın “her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunma” yetkisini, yani sansür yetkisini Anayasaya aykırı bularak iptal etti. İlgili kuruluşun sansür yetkisinin dayanağı 66 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi olduğu için, aslında AYM’nin hedefi bizzat cumhurbaşkanının kendisiydi.
AYM, yetki iptali kararının gerekçesinde şöyle diyordu;
“Anayasa’nın 104. maddesinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle, siyasi haklar ve ödevlerin, Anayasa’nın 26. maddesinde yer alan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile 28. maddesinde yer alan basın hürriyetinin cumhurbaşkanıkararnameleriyle düzenlenemeyeceği belirtilmiştir.”
Bu ifadesiyle AYM doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek temel haklar, kişi hakları, siyasi haklar ve ödevler, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile basın özgürlüğünü kararnamelerle düzenleyemezsin, diyor.
Anayasa Mahkemesi kararıyla Instagram’a erişim engeli arasında ilişki var mı?
İletişim Başkanı Fahrettin Altun 31 Temmuz'da yaptığı açıklamada:
“İsmail Heniye'nin şehadeti dolayısıyla insanların taziye mesajı yayınlamasını herhangi bir gerekçe göstermeden engelleyen sosyal medya platformu Instagram'ı şiddetle kınıyorum. Bu çok açık ve net bir sansür girişimidir. Küresel sömürü düzenine ve adaletsizliğe hizmet ettiğini defalarca göstermiş olan bu platformlara karşı ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Her fırsatta ve her platformda Filistinli kardeşlerimizin yanında olacağız” demişti.
AYM’nin 2 Ağustos’ta RG’de yayımlanan kararının Fahrettin Altun’aGoebbelsyen bir fırsat sunduğu anlaşılıyor. Yukarıdaki metinde alınması planlanan erişim engeli kararı için “ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz” cümlesi bir espri ya da yanlışlık değil, doğrudan Goebbels stratejisidir.
AYM kararı olmasa da Instagram’a erişim yasaklanacak mıydı?
Fahrettin Altun’un “şiddetle kınıyorum” ifadesinden sosyal medya platformuna yönelik bir sansür girişiminin habercisiydi; ancak bu sansür mahkeme kararına dayandırılabilirdi. Normal koşullarda İletişim Başkanlığının böyle bir sınırlama yetkisi yok.Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) web sayfasında Başkanlık yetkisi
“Erişimin engellenmesi kararını kimler verebilir?”başlığı altında şöyle tanımlanmış;
“Cumhuriyet savcılıkları, ceza mahkemeleri ve Başkanlığımız erişimin engellenmesi kararı verebilir. Ancak Başkanlığımızın bu kararı verilebilmesi için İnternet sitesinin içerik veya yer sağlayıcısının yurt dışında olması gerekir. Yurt içi yayınlarda sadece çocukların cinsel istismarı ve müstehcenlik suçunda...hâkim onayına sunmak şartıyla Başkanlık erişimin engellenmesi kararı verebilir”
BTK sayfasındaki açıklamanın da gösterdiği gibi “çocukların cinsel istismarı ve müstehcenlik” kapsamına giren ve “katalog suçlar” olarak nitelendirilen konularda resen sansür kararı alınabilir. Bu durumda bile “hâkim onayına sunmak” şartı aranmaktadır.
Yukarıda BTK’nın yasak kararına ilişkin görselde gerekçe belirtilmeden “erişime engellenmiştir” ifadesi yer almaktadır. BTK açıklaması, gerekçenin arkadan geleceğini ve tabi ki Haniye suikastıyla ilişkilendirilmeyeceğini gösteriyor. Bu durumda ister istemez Süleyman Soylu’nun “hukuk arkadan gelsin” sözlerini anımsatıyor.
Anayasa Mahkemesi, iktidara karşı bir hukuk savaşı mı başlattı?
AYM özellikle 2 Ağustos’ta yayımlanan kararıyla iktidara karşı ilk defa bu kadar görünür bir cephe oluşturdu. AYM’nin kendi sayfasında ve X platformunda yaptığı paylaşımlar Mahkeme içerisinde de fırtınalar koptuğunu gösteriyor. Anayasa Mahkemesi RG’de yayımlanan kararını, böyle bir usul olmamasına rağmen X hesabında aşağıdaki görselle paylaşmış oldu: