VİDEO - DEVA Partisi bölgede 3. Parti olabilir

VİDEO - DEVA Partisi bölgede 3. Parti olabilir
Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Esir Girasun, DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın Diyarbakır ziyaretinde verdiği mesajları değerlendirdi.

Ali Abbas Yılmaz - Özel

TİGRİS HABER - Rawest Araştırma Merkezi Genel Müdürü Roj Girasun, AK Partiden kopan ve yeni siyasi oluşumlara giden Deva ve Gelecek Partisi’nin bölgede bir karşılık bulup bulamayacağını,  Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’ye erken seçim çağrısını ve Ali Babacan’ın Diyarbakır’da verdiği mesajları değerlendirdi.

DEVA Partisi Kürt seçmende bir karşılık bulabilecek mi?

Bölgede yeni partilere dönük siyasi beklentiler yüksekti. Yeni siyasi partilerin kurulmasıyla beraber ortaya çıkan yeni tabloda bölgede AK Parti ile HDP uzun süre iki dinamo güçtü. Tabii bölgede AK Parti zaman zaman gücünü kaybetmiş olsa da halen bölgedeki ikinci parti olmaya ve HDP ile beraber burayı domine etmeye devam ediyor. Yeni partilerin ortaya çıkışı henüz ciddi anlamda AK Partiyi zayıflattığı ya da AK Partinin yerini aldığı gibi bir söylem üretmemize izin veren bir tablo yok. Ama tabii her iki partinin de böyle bir potansiyeli var. Özellikle AK Partinin yolsuzluklarla mücadele konusunda geride kalmış olması ve bir diğer şekilde ekonomik refahın bozulması ve buna ek olarak bir üçüncü mesele olarak Kürt meselesine yaklaşımının 2002 öncesi devletin güvenlikçi konseptine yakın bir şekilde gerilemesi meselesi AK Partinin bölge/Kürt seçmen nezdinde zayıflamasına sebep veriyor. Bölgede 2015 ila 2020 arasında 2 seçim 3 tane de sandık kurudu. Bütün bu sandık süreçlerinde bizlerin gördüğü şey bir kararsız ve memnuniyetsiz seçmen kitlesinin varlığıdır. Sandığa gitmeyenlerin oranı da artıyor, oy verdiği partiden memnuniyetsiz olanların oranı da artıyor. Bu atmosferde her iki yeni parti de hem DEVA Partisi hem de Gelecek Partisi, bu memnuniyetsizler için bir cazibe merkezi olabilir mi? Bunun koşulları yok değil. Özellikle Ali Babacan’ın Diyarbakır’da verdiği mesajlar Kürt seçmende de Diyarbakır kamuoyunda da sivil toplumda da olumlu yankılar uyandırdı. Bir defa söz konusu bu siyasi partilerin Kürt meselesiyle ilgili bir şeyler söylemeye başlaması, yani Kürt meselesine dair söylemlerin sadece HDP’de kalmıyor oluşu Kürt meselesinin konuşulmasının normalleşmesini sağlıyor. Bu manada bunar değerli şeyler. Kürt meselesi bu yeni partilerle beraber belki daha geniş bir alanda ve çerçevede konuşulmaya başlanacak.

Sadece konuşulacak mı yoksa ardından bir şeyler gelecek mi?

Bir şeyler yapabilmek için ardında iktidar gücünün olması gerekiyor. İktidar gücünü elde etmeden muhalefet olarak sadece bunu gündemleştirebilirsiniz. Konuyu siyasetin gündemine taşıyabilirsiniz, konuyu konuşabilirsiniz. Ya da en fazla iktidarı zorlayıcı adımlar attırabilirsiniz. İktidarın Kürt meselesi konusundaki milliyetçi politikalar çerçevesinde rahat adımlar atmasını engelleyecek şekilde bir kıskaca alabilirsiniz.  Muhalefet, Deva ve Gelecek partisi nezdinde eğer böyle bir kısacı başarabilirse, AK Partiden kopmuş bu partiler Kürt seçmende bir karşılık oluşturabilirlerse belki AK Parti, MHP ile olan ittifakını gözden geçirebilir. Ama tabii AK Parti ile MHP ittifakı o kadar geniş kapsamlı ve güçlü bir ittifak ki, milliyetçi seçmende daha büyük bir karşılık görüyor. Ancak söz konusu bu siyasal partilerin önümüzdeki seçimde belki bir restorasyon sürecinin inşa edilmesinde Kürt meselesiyle ilgili adımlar atmasını görebiliriz ama şuan için muhalefette olan ve yüzde 2-3’lük dilimlerde kalan bu siyasal partilerin Kürt meselesinde konuşmak dışında, gündem oluşturmak dışında çok bir imkanı yok.

DEVA Partisi Diyarbakır İl Kongresini yaptı. Kongreye katılım, ilgi, alaka sizce nasıldı?

Bir defa beklenenin üzerinde bir ilgi olduğunu söylemek lazım. Çünkü bu siyasi partiler kurulmadan hemen önce çok ciddi bir beklenti vardı. Ama o beklenti ve alaka söz konusu siyasi partilerin kuruluşu ertelendikçe gittikçe geriledi. Bizim gördüğümüz şey, bu ilgiyi tekrardan canlandıran bir adımın atılmış olduğudur. Babacan söylemleriyle bu ilgiyi kısmen tekrardan canlandırdı. Eğer Babacan söz konusu bu söylemlerine daha güçlü bir şekilde devam ederse Deva Partisi bölgede üçüncü bir parti olma yolunda ilerleyebilir. Yani, bölgenin üçüncü partisi Deva olabilir.

rawest-.jpg

DEVA ile Gelecek Partilerini kıyaslarsanız, bölgede hangisine daha fazla ilgi olduğunu söyleyebilirsiniz?

Ahmet Davutoğlu’nun bir çözüm süreci Başbakanlığı var ve bir de çatışma süreci Başbakanlığı. Ama bölgede herkes Davutoğlu’nu çatışmalı sürecin Başbakanı olarak hatırlıyor. Davutoğlu, çözüm sürecinin Başbakanı olarak kendisini çok hatırlatamadı. Bu konuda eksik kaldı. Bir diğer mesele de Davutoğlu’nun AK Partinin küskünlerinin odağı olma dışına henüz çıkamadığıdır. Burada kurduğu teşkilat da onların buradaki söylemi de Gelecek Partisinin daha çok AK Partinin küskünlerine alternatif olacak bir odak haline geldiğidir. Bunun yanı sıra ekonomi gibi bir başlığa DEVA Partisi gibi umut vaat eden bir noktada olmadığıdır. Bu sebeple Deva Partisinin bölgede Gelecek Partisinden daha büyük bir karşılık bulacağını ve özellikle bölgedeki ekonomik bozulmanın, istikrarsızlığın ayyuka çıktığı bir dönemde Deva Partisinin Gelecek Partisinden ekonomik söylemleri ile daha çok öne çıktığını ve daha fazla heyecan uyandırdığını ve daha fazla umut vaat ettiğini söylemek mümkün.

Deva Partisi bu süreçte ekonomik söylemini nasıl daha etkin bir hale getirebilir?

Bir söylemen ziyade Deva Partisi güven verici bir pozisyonda duruyor. Babacan’ın hatırlanışı, ‘ekonomiyi düzelten adam’ ya da ekonomiyi düzelten bir Başbakan yardımcılığı üzerinden hatırlanıyor. Babacan’a yönelik böyle bir hafıza var seçmen nezdinde. O teknokrat görünümü, ekonomiye hakimiyetinin yanı sıra şimdi de bir siyasetçi olarak sahada. Hem kadroları hem kendisi seçmene böyle bir güven veriyor. Ama bunun ötesinde kitlelerle iletişim açısından daha ileri nasıl bir söylem oluşturulabilir onu bugünden söylemek zor. Babacan zaten genel anlamda bir ekonomik istikrarsızlığın, bozulmanın olduğunu ifade ediyor. Faizlerin düşürülmesinin enflasyonu azaltmadığını ve AK Partinin yanlış bir ekonomik politika izlediğini söylüyor. Genel manada işsizliğin azaltılacağından bahsetmek ve ekonomik istikrarsızlığın Türkiye’nin yanlış yönetiminden kaynaklandığını söylemek, iyi bir demokrasi ile de gidişatın bağlantılı olduğunu ve ülkenin demokrasi performansının ekonomik performansını belirlediğini söylemek mümkün. Babacan, hem iç politikada hem dış politikada doğru politikaların geliştirilmesi gerektiğini ve demokratik açılımlar gerektiği noktasında açılımlar sunuyor. Bunların sağlanması halinde bu atmosferin ekonomiye de yansıyacağını belirtiyor. Diğer şekilde de ekonominin daha kurumsal bir mekanizmaya dönüşmesi gerektiğinden sıklıkla bahsediyor. Gelecek Partisi de aynı şekilde çok fazla bir şekilde damat eleştirilerine yöneliyor.

Muhalefetin erken seçim çağrıları var. Bahçeli’ye Kılıçdaroğlu tarafından yöneltilen ‘erken seçime götür’ çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Aynı çağrıları Davutoğlu da yapmıştı.

Bir defa şunu belirtmek gerek, Bahçeli’nin bir sabitesi yok. 24 Haziran seçimleri öncesinde de Türkiye’nin bir erken seçime ihtiyacı yoktu, Bahçeli için. Keza 31 Mart seçimlerinden önce de İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerin kazanılmadığı durumda bunun Cumhurbaşkanlığı sistemi açısından bir meşruiyet krizi yaratabileceği ve seçimlere gidilebileceğini ifade etmişti. Bugün de Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu art arda Bahçeli’ye Türkiye’yi bir erken seçime götürmesi çağrısında bulunuyorlar. Bahçeli tabii ki, bunu bugünden reddetti ama rakiplerinin restine rest de çekmedi. Ama tabii yarın ne olacağını bilmiyoruz. Türkiye’nin 2023’e kadar, diğer tüm muhalif liderlerin de söylediği gibi mevcut politikalarla, göstergelerle bir istikrar sürdürerek var olan yönetim krizini aşabilmesi mümkün görünmüyor. Ama bu 2021’in hemen başında mı olur, yoksa Erdoğan ekonomiyi düzeltirim havasıyla seçimleri bir süre daha erteler mi bilmiyoruz ama erken seçim tartışmaları gittikçe alevlenecek. Yani, karşımızda sandığı sürpriz bir şekilde görebiliriz.

Hükümet eldeki imkanı 2023’e kadar sürdürmek isteyebilir ve erken seçim gündemini boşa düşürebilir…

İşler daha da bozulmadan seçime gitmek hükümet için bir avantajdır. Yani, erken seçim treni henüz kaçmadı. Muhalefetin ya da iktidarın yani, Cumhur ittifakının mı muhalefetin mi seçimleri kazanacağı bugünden belli değil. Çıkarılan aday ve seçim dönemi kampanyası bunda etkili olacaktır. Bugünden iktidarın seçimi kaybettiğini söylemek doğru olmaz. Erdoğan’ın seçimleri net bir şekilde kaybedeceğini söylemek zor. Bunu en nihayetinde partilerin seçim performansları ve aday profili belirleyecek. O nedenle iktidar için bugünden kaçmış bir trenden, kaybedilmiş bir seçimden bahsetmek zor. Yine, orta yerde muhalefet adına da kazanılmış bir seçim yok. Aslında burada mesele muhalefetin ilk defa bir gündem belirlemesidir. Muhalefet bir baskın seçim paranoyasından çıkıyor. Çok uzun bir süre muhalefet şunu söyledi; yarın seçim olur mu, bir sonraki gün bir seçim kararı alınır mı alınmaz mı diye bir paranoya ile doluydu muhalefet. Bugün ise aynı muhalefet söz konusu o paranoyadan kurtulduğunu ve erken seçim gündeminden kaçmadığını gösteriyor ve önden bir erken seçim çağrısı yapabiliyor. Bu muhalefet açısından olumlu bir tablodur. Ama buradan muhalefetin seçimleri kazanacağı gibi bir hava da çıkmaz. Çünkü sahada böyle bir durum söz konusu değil.

Muhalefet erken seçim çağrısını dillendiriyor ama henüz aday konusunda da bir netlik yok. Muhalefetin adayı kim olabilir?

Şuan Akşener’den tutun Abdullah Gül’e, İmamoğlu’na, Yavaş’a hatta son günlerde Ali Babacan’a kadar muhalefetin ortak adayı olabilecek isimler üzerinde konuşuluyor. Bu isimlerin kitlelerde nasıl bir karşılık uyandıracağını, siyasi partilerin bunu ittifaka nasıl yansıtacaklarını görmek gerekiyor. Bugün İmamoğlu da Yavaş da Gül de tüm siyasi partilerin ortak bir şekilde desteğini alamadıkları sürece seçimleri kazanamayacaklardır. O nedenle muhalefetin kendi içinde aday konusunda şimdiden netleşmesine ciddi ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Muhalefet bu konuda uzlaşmalı ve aday stratejisinde birleşmeli. Türkiye’nin ekonomiyi düzeltme şansı yok ve her şey ekonomik açıdan daha da kötü olacak. Ama tabii hiçbir ekonomik gösterge başlı başına iktidarın ya da Erdoğan’ın gideceği anlamına da gelmez. İşler çok kötü giderse Tayyip Erdoğan gidecek diye bir şey yok. Otoriterleşmeyi bastırır ve yine istediği kitle desteğini alır. Adam bir seçim kazanma makinesi. 

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum