VİDEO - Mavi Karga: Acının dili

VİDEO - Mavi Karga: Acının dili
Yaşanılan ve hala devam eden acılı günlerin unutulmaması için, bir nevi unutmaya karşı itiraz romanı olarak değerlendirdiği ‘Mavi Karga’ romanıyla Yayın Ağacında okurlarıyla buluşan yazar Türkan Elçi Tigris Haber Gazetesine konuştu.

Özel Haber/ Mümin Ağcakaya

TİGRİS HABER - “Mahallelerimizin yıkılmasıyla, çocukluğumuzun geçtiği sokakların yerle bir edilmesiyle bir nevi hafızamız da beraberinde yok edildi. Bu hafızanın ve hafızanın yerini alan acıların da unutulması bana korkutucu gelmektedir” diyor yazar Türkan Elçi.

Kitap yazmasında sadece yaşanan acının değil; çok okumanın ve edebiyata inanmanın da etkili olduğunun altını çizen Türkan Elçi, kitabına adını verdiği mavinin, gökyüzünü ve özgürlüğü ifade ettiğini, romanı bir karganın dilinden anlatarak bir itirazı ifade ettiğini söylüyor. Yazar Elçi ile yaptığımız söyleşide sorularımıza verdiği yanıtları siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

whatsapp-image-2022-09-04-at-14-53-34.jpeg

Romanı yazma sebebiniz neydi?

Bu romanı birden fazla yazma sebebim vardı. Çünkü bir yazarı sadece bir sebep yazdırmaz. Bu romanı bildiğiniz gibi 2015 sonrası çok farklı bir süreçten geçtik. Şehirlerin mahallelerin yakıldığı ve acı travmaları geride bıraktığımız bir süreçten geçtik. Bu bir süreç sonrası kişisel hayatımda bunları unutmak veya unutmaya çabalamak benim açımdan çok acı vericiydi. Bunları unutmadan sadece bir hafıza oluşturmak adına da olsa yazmayı uygun buldum. Bildiğiniz gibi roman ‘Mavi Karga’ adıyla çıktı. Temmuz ayında okurlarıyla buluşmaya başladı. Geriye dönüşlere baktığımız zaman allegroik olması herkesin ilgisini çekti. Ayrıca anlatıcının kuş olması da romanı biraz daha ilginç kılan yöndü diyebilirim.

Bundan sonra roman hakkındaki değerlendirmeler ve roman nasıl bir süreçle karşılaşacak bu durum okura kalmıştır.

whatsapp-image-2022-09-04-at-14-53-16.jpeg

Yazım serüveniniz nasıl başladı?

Benim yazı ile ilgiyi serüvenim yeni değil. Edebiyat öğretmeni olmam dolayısıyla geçmişe dayanan bir serüvendi. Yazıya kısa öykü ile başlamıştım. Roman yazma fikri benim açımdan da sürpriz oldu diyebilirim. Aslında benim uzun yıllar kısa öykü ile ilgili çalışmalarım hep oldu. Romana başlamak ve romanla okurun karşısına çıkmak benim açımdan da biraz şaşırtıcı oldu. Üç yıllık bir süreç sonunda bu romanın tamamladım. Genelde bana sorulan sorulardan birisi; sizi bu romanı yazmaya iten sebebin temelinde ne vardı? Diye soruluyor. Bilindiği gibi; 2015 sonrası şimdiye kadar yaşadığımızdan çok farklı bir süreçti ve belli bir şiddeti ve hatta adı bile konulmamış bir savaşı geride bıraktık ve acılarımız henüz devam ediyor. Benim özellikle o acılı günleri ve geçirdiğimiz günlerin unutulmaması için bunu bir nevi aslında kayda alınması yönünde benim göstermiş olduğum bir tepkidir diyebilirim. Bu romana biraz da unutmaya itiraz romanı diyebiliriz. Bizim mahallelerimizin yıkılmasıyla çocukluğumuzun geçtiği sokakların yerle bir edilmesiyle bir nevi hafızamız da beraberinde yok edildi. Bu hafızanın ve hafızanın yerini alan acıların da unutulması bana aslında korkutucu gelmektedir. Bu acıları yarınlardaki kuşaklarında bugün neler yaşadıklarımızı anlayabilmeleri açısından aslında kayda alınmış bir eserdir diyebilirim.

Sevdiğiniz yazarlar ilgili kimler var, sizde nasıl bir etki yarattı?

İşin doğrusu ben 90'lı yıllara tekabül eden bir gençlikten geliyorum. Bizim gençlikle şimdiki gençliği karşılaştırdığımız zaman hepimizin de bildiği gibi okuyan bir gençliktik. Şu an Z kuşağı diye tanımladığımız kuşağın okumayla ne yazık ki arası pekiyi değil. Biz farklı bir kuşaktan geliyoruz. Bu sebeple biz gençliğimizde genelde klasiklerden başlayarak okumaya hayatımıza başladık. Tabii benim edebiyat okumuş olmam ve öğretmen olmam hasebiyle okuma ile ilişkim sürekli sık oldu. Okuma olayını sürekli ben devam ettirdim. Dünya klasiklerinden mesela William Shakespeare’i çok severim. Türk yazarlardan özellikle ben daha farklı röportajları dile getirmiştim, edebiyattaki lisans teslim Adalet Ağaoğlu üzerineydi. Adalet Ağaoğlu özellikle bir kadın yazar olarak 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerine kamerasını tutabilmiş ve oraya bir farklı bir gözle bakabilmiş bir yazarımızdır. Onun benim nazarımda ayrı bir yeri var. Ben bugün yazdığım zaman bile onun kullanmış olduğu tekniklerden ziyadesiyle etkilendiğimi görebiliyorum. O mesela monologları oldukça iyi kullanır. Benim romanım da monolog halinde yazılmış bir romandır. Geriye dönüşler de mesela ‘Bir Düğün Gecesi’nde geriye dönüş tekniğiyle bir gecede bir darbe dönemini çok iyi anlattığını görebiliyoruz. Bu sebeple benim en çok beğenip okuduğum Adalet Ağaoğlu’dur diyebilirim. Ayrıca Yaşar Kemal’i de saymadan geçemeyeceğim. Yaşar Kemal'in de betimlemeleri oldukça güçlü, onun da etkisi var benim üzerimde. Okurlardan gelen geri dönütlerde de bu yönlü değerlendirmeler var. Ayrıca Cengiz Aytmatov’u da anmadan geçemeyeceğim. Cengiz Aytmatov’un özellikle ‘Cemile’ kitabının benim yanımda farklı bir yeri var. Çünkü orada da bir kadını, savaşa gitmiş bir erkeğin gerisinde kalmış bir kadının duygularını, içindeki değişimi anlatması açısından ‘Cemile’ adlı eser benim için ayrı bir önem taşır.

whatsapp-image-2022-09-04-at-14-54-33-2.jpeg

Romanınızda nasıl bir dil kullanıyorsunuz?

Romanımda farklı bir dilin olduğunu okurların söylemlerinden fark ettim diyebilirim. Sadece roman değil benim geçmiş dönemde bu süreç içinde medyada paylaşmış olduğum farklı yazılarımda da ayrı tat da bir dil olduğunu gördüm. Bunu sadece bu yıla hapsetmemek gerekir. Geçmiş öğretmenlik yıllarımda da katılmış olduğum atölye çalışmaları döneminde önemli romancılarla çalıştım. Çalıştığım zaman farklı bir dilimin olduğunu atölyede keşfeden üstatlar olmuştu. Farklı bir dil kullandığımı atölyeler sayesinde fark etmiştim. Ama tabi bu süreç içinde benim kendime has oluşturmuş olduğum dilin etkileyici olması acının dili olmasından kaynaklıdır. Acıdan süzülerek gelen bir dil olması hasebiyle dokunaklığı, okurla direkt bir ilişki kurması, onu anlatılan mevzunun acıdan atmosferine çekiyor olması acıdan geliyor olmasından kaynaklıdır. Sadece bir acının dili mi etkili olur? Veya sadece bir acı mı insana yazdırır? Bunu sadece buna bağlamak da doğru olmaz. Bunu biraz daha hissetmek, inanmak ve edebiyata inanmak aynı zamanda çok okumakla da ilişkilendiriyorum bunu. Hem okumak hem de hissetmek. Neticede şunu diyebilirim. Acının dili farklıdır.

Kavganın dili değildir diyorsunuz bu romanda da hissediliyor diyorsunuz. Edebiyatın dışında kendi duruşumda da oluşturmaya çalıştığım, hayatımın dilinde yine şiddet karşıtlığı bir dil var. Hele hele bir de benim gibi şiddet mağduru olan, şiddetten olumsuz anlamda hayatı paramparça olmuş bir insanın şiddeti övebileceği veya şiddetin toplum açısından menfaat sağlayacağı yönündeki düşüncelere benim katılmam mümkün değildir. Ben bunu bizzat kendi hayatımda tecrübe ettiğim gibi aynı zamanda benim eşimden de devraldığım bir miras var. Çünkü benim eşim de bulunduğu konum itibariyle veya sergilemiş olduğu mücadele itibarıyla ve hatta katledildiği an itibariyle bile şiddet karşılıklı ile aslında kameralar önünde katledilmiş bir insan. Hem benim kendi kişisel duruşum hem de eşimin mirasını devralma konusunda benim şiddet dilini öteleyen ve bunun da büyük bir çoğunlukla kendi edebiyatıma yansıdığını bunu okurda görüyorlar, çevredeki arkadaşlarım da görüyor. Tabii bu herkesi ve herkesimi memnun edebilecek bir dil midir? Tabi ki değildir. Çünkü ülkede özellikle son dönemlerde hepimizin bildiği üzere ciddi bir kutuplaşma var. Ve bu kutuplaşmaların kendine ait karşılıklı olarak oluşturmuş oldukları bir savaş dili var. Bu kutuplaşmalara katılmadan, bunları onaylamadan bir kişinin kendi başına bir dil oluşturulması hakikaten ben bu 7-8 yıllık süre içinde ne kadar zorlandığımı ancak ben bilirim. Çok zor bir dildir onu oluşturabilmek. Herhangi bir yere oynamadan, herhangi bir kutbun içine girmeden sadece insani, vicdani ve şiddete karşı bir dil oluşturmak oldukça zor. Ve ben bunu başardığıma inanıyorum. Çünkü inanarak yaptım. İnanarak seçtiğim bir dildir. Umarım bu şekilde devam eder ve umarım bu dile katılanların sayısı çoğalır. Benim aslında biraz da isteğim bu. Kendimi bu anlamda ifade etmeye çalışıyorum.

Yasakların olduğu dönemlerde sanat daha da güçlenerek çıkar. Daha birleştirici bir dili kazanmamız için neler yapmak lazım?

Sanattan uzak bir toplum olmaya başlıyoruz. Aslında geçmişte de sanatla güçlü bağlarımız olmadı. Sürekli bir siyaset ve siyasetin dili, siyasetin dili de biraz stratejik bir dildir. Dönemsel bir dildir. O gün söylediğini yarın söylemeyebiliyor. Bu dile mahkûm olmak özellikle Kürtler açısından benim sakıncalı ve biraz da bizi geriye dönük düşündüğümüzde çok da iyi bir yere götürmeyecek bir dil olduğunu düşünüyorum. Ama sanatın dili siyasete göre daha insani daha vicdani duyguları baz alan bir dildir. Bu sebeple benim gibi acı yaşayan bir insanın veya bu süreçten geçen bir insanın yaşadıklarını sanatla ifade etmesi ve sanatla yarına ulaşma temennisinde bulunması önemsenmelidir. Ben kendim önemsiyorum. Bu sebeple bizim özellikle gençlerimizin sanatın, edebiyatın her alanıyla kendilerini ifade etmeye ihtiyaçları vardır.

Mavi huzuru, karga ise daha çok toplum tarafından sevilmeyen iki zıttı bir araya getirerek; ‘Mavi Karga’ da nasıl bir mesaj vermek istediniz?

Mavi bildiğiniz gibi sanata daha çok özgürlüğü çalıştırıyor, bir renk olarak kullanılır. Benim maviyi seçmemdeki sebep buydu. Biraz da gökle bir araya getirdim. Kargayı da seçmemin sebebi daha farklı röportajlarımda da dile getirdim. İnsanlar her ne kadar kuşlara benzetilmek istense de veya kuşları bir özgürlük çağrışımıyla ansa da, karga kuşlar arasında biraz daha aykırı duran biraz daha sevilmeyen biraz daha benimseyen bir kuştur diyebilirim. Benim kargayı seçmem de tamamıyla tesadüf olmadı. Bilinçli seçtim. Çünkü kargadaki o ses bana göre bir itirazın sesiydi. Çünkü bu romanda bir itirazın romanıdır diyebilirim. Kargaya benzetilmekten ne kadar çekiniyor ve bundan imtina ediyorsak da bir karganın bizi anlatıyor olması veya bizim o savaş sonrası oluşturduğumuz vahşet tablosunu bir karganın diliyle anlatma ironisi benim için çok kıymetliydi. Bizi belki de kılavuzluğunu bile beğenmeyiz karganın. Kılavuzluğunu bile beğenmediğimiz bir karganın o tabloyu onun dilinden anlatıyor olması benim için isabetli bir tercih oldu diyebilirim.

whatsapp-image-2022-09-04-at-14-53-03-1.jpeg

Tahir Elçi’den sonra nasıl bir Türkan Elçi ortaya çıktı?

Aslında kendimi tarif etmek de zorlanacağımı söyleyebilirim. Çünkü benim kendimi anlatacağım bir Türkan Elçi vardır. Bir de toplumun gördüğü bir Türkan Elçi vardır. Bazen insan ifade etmek istediklerini yeterince ifade edemeyebilir. Kendini anlatamayabilir. Bu zamanla anlaşılabilecek bir duruştur. Ben yine anlatmaya çalıştım, insanlar ne anladı. Ama bu yine 7-8 yıllık süreçte özellikle kadın arkadaşlarımdan çok takdir gördüğümü söyleyebilirim. Biz sadece yaşadığımız coğrafya yönüyle değil de, bildiğiniz gibi 3-4 yıl İstanbul'da da yaşadım. Orada da ilişkilerim oldu. Oradaki insanların da teveccühünü aldım. Özellikle kadınlardan takdir topladım diyebilirim. Farklı bağlarımız oldu. İyi ki de öyle bir bağ kurmuşum diyebileceğim dostluklarım oldu. Ama nasıl göründüğü yönünde ben bunu yine de beni görenlerin takdirine bırakıyorum.

Acı travma ama ona mahkum olmamak yaşam devam ediyor, nasıl durmak gerekir, nasıl bir duruş sergilemek gerekir, bu önemli tabii öfke var, kırgınlık var, kızgınlık var, her şey var, ama yaşam devam ediyor. Çünkü çocuklarınız var, onlara karşı sorumluluklarınız var, ne yapmak gerekiyor, nasıl durmak gerekiyordu?

Bu soruların cevabı Mavi Karga da var. Bir yaz sonrası çizilen bir yaşam haritası veya izlenecek yolun nasıl olması gerektiğini biz mavi karganın yolculuğunda görebiliyoruz. Mavi Karga’yı sevginin ve acının güçlendirdiğini görebiliyoruz. Acıya yenik düşmeden daha ziyadesiyle bu acının üzerine şekillendireceği mücadelesini ve hayatını daha bir şevkle devam ettirdiğini görebiliyoruz. Biz buradan da yola çıkarak özellikle benim ilk eserim olmasa sebebiyle muhtemelen mavi karganın yolculuğundan nüvelerin benim hayatımdan nüveler olduğunu benim hayatımda orada biraz görülür olduğunu söylersek çok da yanılmayız diye düşünüyorum. Etkisini orada görebiliyoruz.

Mavi kargaya dönük olarak okurlardan ne tür tepkiler geliyor?

Okullardan daha çok romanın dili özellikle çok beğeniliyor. Özellikle kadın okurlardan dili ile ilgili beğeni alıyorum. Alegorik olması da ilginç bulunuyor. Bir karganın dili ile yazılmış olması da romanın güzelliği olarak geri dönüşlerde belirtiliyor.

Bundan sonraki yazın hayatınızda ne tür şeyler düşünüyorsunuz?

Ben romanı yazmaya başlarken aynı zamanda şiirle de devam ettim. Tabii sizinle bildiğiniz gibi okur ilk başta şiirle tanımaya başladı. Özellikle birkaç yıl öncesi ‘Ceket’ şiiri oldukça beğeni toplayan bir şiirdi. Okurun karşısına romanla çıkmam okurumu da biraz şaşırttı diyebilirim. Ama roman ve şiiri aynı süreçlerde devam ettirdim. Buna romanın kendisi karar verdi, kendini yazdırdı diyebilirim. Sonrası umarım üzerinde şu an çalışmaya devam ettiğim şiir dosyamı da hazırlayıp, uygun olduğum bir süreçte okurlarla buluşturacağım diyebilirim. Böyle bir temennim var. Zamanla ilgili şu anda bir şey diyemiyorum.

Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyor. Romanınızın yolu açık, okurları bol olsun diyoruz.

Ben de teşekkür ediyorum. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.