Yatırım Antalya’ya, para Diyarbakır’a

Yatırım Antalya’ya, para Diyarbakır’a
Son dönemlerde turizme yönelik yatırımlara yönelen ancak arsa, arazi ve yapı işlerine devam eden Örfioğlu Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Nevzat Güven, gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

 

 Diyarbakır’da kazanıp batıya yatırım yaptıkları yönündeki ithamların haksızlık olduğunu kaydeden Güven, aksine batıda yapılan yatırımlardan elde edilen kazancın tamamını Diyarbakır’a aktardıklarını söyledi. Güven, Çarkanat inşaat mağdurlarının sorununu çözmek için de çözüm arayışı üzerinde durduklarını söyledi.

Vakıf, Diyarbakır’daki yeni yaşam alanlarını kapsayan arsa ve arazilerin yanı sıra Antalya’da yaptığı lüks otellerle gündemde. Tigris Haber Gazetesi olarak kente büyük katkıları olan Vakfın başındaki kişi ile görüşerek, vakfın yatırımları, projeleri ve turizmdeki yatırımlar üzerine konuştuk.

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de eşi ve benzeri olmayan bir proje hazırlığınız vardı ama bazı nedenlerden dolayı olmadı. Bir gün o projenizi hayata geçirmek ister misiniz?

Dünyanın en büyük toplu konut projesi yapacaktık. Tarihte en büyük Toplu Konut Projesi 30 bin kişiliktir. Yani yapacağımız projenin dünyada eşi ve benzeri yoktu. 75 bin kişinin yaşayacağı yeni bir şehir oluşturacaktık.  Bu projeyle ilgili uzman bir kadro oluşturduk. Belediye ile görüştük ve proje ile ilgili tüm detayları anlattık. Bunun içinde güneş enerjisi, bisiklet yolu, yürüme yollarlı ve hepsini bir birinden ayıracak özel bir proje olacaktı. O dönem Büyükşehir Belediye Başkanvekili Metin Kılavuz idi. Metin’e gittim görüştük. Bakın Kayapınar bölgesi çok gelişti ve güzel binalar yapılıyor. Ama buralarda Diyarbakır’ın özünü yansıtan hiçbir proje yok. Oysa bizim yapacağımız projede Diyarbakır’a ait çok şeyler olacaktı. Şuanda Lunapark’ın bulunduğu yerde 55 dönüm arsamız vardı. Orada Diyarbakır surlarından güzel yapılar yapacaktık. Ergani yolundan 50’lilik yol geliyor. Oradaki üst taraftan da bir yol gelecekti ve orada da çok farklı şeyler olacaktı. Yani şehir girişleri kentin özüne göre tasarlanacaktı. Yine projenin ortasında yaşam merkezi olacaktı. Bizim yapacağımız projeler her kesine hitap edecekti. Şehre ait bir kimlik oluşturacaktık.

 

 

 

 

 

Diyarbakır’daki yeni yapıları nasıl görüyorsunuz? Hep lüks daireler yapılıyor, siz daha az maliyetli projeler yapmayı düşünüyor musunuz?

Diyarbakır’a ilişkin tabi ki güzel bir projem vardı. Ben Diyarbakır’a uydu kent yapmak istiyorum. Uydu kente geçişle ilgili bir iş adamı ile konuştum ancak daha uydu kentin ne olduğunu bilmiyor.  Benim düşüncem şuydu, Karacadağ tarafında bir 10 bin dönümlük arazi alıp oranın imarını ve yoğunluğunu düşüp ve müthiş yeşillikli, kendine ait alışveriş merkezleri olan yine kendine ait kültür ve sinema salonları olan yaklaşık 50 bin kişinin yaşayacağı bir uydu kent düşüncem vardı. Bu benim hayalimdi. Belediyeden de yol ve hafif raylı sistem olacaktı. Biz bu projeyi yapsaydık kentin vizyonu çok ciddi şekilde değişecekti. Arsayı ben alacağım ve yapacağım dedim, ticari alanda da kazanacaktım. Ama bunun için bir 100 milyon lira ile oradaki bir çorak arazi alacaktım.

Baydemir ile defalarca görüştük

Yurt dışında baktığınızda çok az sayıda insan merkezlerde yaşıyor. İnsanlar belirli yerlerde hem villa, hem orta ve hem de üst düzeye yönelik üç aşamalı projeler yapacaktık. İbadet yerinden alışveriş merkezine kadar, sinemasından  tiyatrosuna kadar kendisine ait her şey olacaktı. Biz bunun alt yapısını yapıp tıpkı Rusya’daki gibi bir merkezden yöneltilen bir sistem olacaktı. Rusya’da öyle. Rusya’da her mahalle bir yerden ısıtılıyor. Biz Moskova’ya gittik bir fuar için. Bir heyetle geziyoruz. Aramızda milliyetçi bir kaymakamda vardı. Çok milliyetçi biriydi. Birlikte gezerken Nazım Hikmet’in mezarına gittik. Oradan da Kızılmeydan’a gittik. Kaymakam şunu söyledi, her ülke bir 20 yıl keşke komünizmle idare edilse”. Bunu milliyetçi bir kaymakam söylüyor.  Bugün Rusya’nın alt yapı sorunu hiç yok. Metroda her durakta bir dakika bekliyoruz. Dedik ki bunu nasıl yaptınız?  dediler ki, ‘1 dünya savaşında esir aldığımız Alman mühendislere yaptırdık’.  Şuan herkes Stalin evlerini alıyor. Ne soğuk, ne sıcak ve 70 kare. Ama o ev 200 bin euru. Sıradan da bir ev. Ama zamanla yapılan yatırımlar kıymete biniyor. 20 yıl önce dedim Ofis semti Melik Ahmet gibi olacak, bakın oldu. Şuan ticaretin merkezi olmuş ancak yerleşim yeri olarak insanlar farklı bölgelere gidiyor. Biz bunları planlamıyoruz. Bunlara yapsaydık 80 yıl sonra o projeler çok ciddi değerlenecekti. Ama yapamadık. Bir bina diğer binanın göneşini etkilemeyecekti. Güneş ve rüzgarı ay ay hesaplamıştık. Çok uğraştık o proje için. İyi dedim o zaman belediyeyi ikna edin. Belediyeyi ikna için günlerce görüştük. Dönemin belediye başkanı Osman Baydemir ile defalarca görüştük. Baydemir projenin geçmesini istiyordu ancak iş farklı yerlerde tıkanıyordu. Bende işi farklı yerlerden halletmek istemedim.

Hayalinizden vazgeçtiniz mi?

Diyarbakır’da yapılacak hala çok şey var. Hiçbiri planlı ve projeli değil, çoğu günü ve projeyi kurtarmaya yöneliktir.  Diyarbakır’ın 50 yılına hitap edecek projeler yok. Burada ne belediyeler nede devlet öncülük etmiyor. Dediğim toplu konut projesini uygulasaydık 50 bin kişi bir yerde kalacaktı ve çok tasarruflu olacaktı. Yani insanlar oradan başka bir yere gitmeyecekti. Kendine ait okul ve hatta kendine ait özel üniversitesi bile olabilirdi. Orası bir çekim merkezi olacaktı ve her kesime hitap eden proje olacaktı. Bu hayalimi yapacağım diyemiyorum şuan. Bu projeyi bazı kafası çalışan mimarlara anlatınca heyecandan yerlerinde duramıyorlardı. Hepi bana şunu söylüyordu, ‘Aman Nevzat bey bu projeden vazgeçmeyin’. Ama Kayapınar ve Büyükşehir belediyelerini aşamayınca yerimizde durduk.

Beni anlayan tek kişi Sevinç’tir

Beni belediye de anlayan tek kişi eski Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Abdullah Sevinç’tir. Abdullah iyi bir beyindir. Belediye de kafası çalışan önemli kişilerden biridir. Belediyenin şehir planında emeği çok geçti. Bakın belediyelerde başkanlar siyasi kişilikli olur ama genel sekreterler bu yönlü değildir. Bakın Abdullah yıllarca genel sekreter yardımcılığı olarak çalıştı, neden genel sekreter yapmadılar anlamış değilim.

Bildiğiniz gibi bölgedeki birçok iş adamı para kazanınca yatırımlarını alıp batıya götürüyor. Siz yatırımlarınızı götürmeyi düşünüyormusunuz?

Bizim yatırımlarımızın yüzde 20’si Antalya’da, yüzde 80’i Diyarbakır’da.  Ayrıca biz paramızı alıp batıya kaçmıyoruz.  Aksine Antalya’da kazandığımız para tekrar Diyarbakır’a gidiyor. Şuan Vakfın Antalya’da 3 tane oteli var. Bu otelleri vakıftan kiraladık ve her yıl kirasını ödüyorum. Yani batıdan Diyarbakır’a yıllık 2-3 milyon Euru para gidiyor.  Ailenin 8 üyesi var. Herkes parasını Diyarbakır’da değerlendiriyor ve hepsi de orada yaşıyor. Bakın Antalya’da aldığımız iki otel var, biri Porto Bello diğeri Silayf. Porto Bello’yu 40 milyon euruya aldık, şuan 60 milyon teklif eden var vermiyoruz. Yine Silayf’ı 16 milyon euruya aldık, şuan 35 milyon veren var. Ama hiçbirin satmıyoruz.  Yine Diyarbakır’da geçtiğimiz günlerde 8 bin dönüm arazi aldık. Çoğu insan vakıf neden fabrika açmıyor. Ama çoğu kişi şunu bilmiyor, vakfın yapabileceği şeyler sınırlı. Vakıf gayri menkulleri, ancak gayri menkul işlerde değerlendirebilir ve farklı bir iş yapamaz. Çünkü vakıflar mevzuatı buna uygun değil. Biz ticari bir işletme değiliz. Vakıfta kar diye bir şey yok. Biz sadece vakfın gayri menkullerini artırabiliriz. Dolasıyla gayri menkul dışında bir şeyle uğraşamayız.

Uzun süredir Turizm işi ile uğraşıyorsunuz, son yıllarda turizmin gerilediği konuşuluyor. Sizce turizmin durumu nedir?

Turizm bu ülkenin bacısız sanayisidir. Bu sektörde 400 bin çalışan var. Bu büyük bir rakam. Ülke tanıtımı için turizm çok önemli. Ancak son 3 yılda Uçak krizi, Suriye olayı ve Avrupa birliği ülkeleri ile gerilimler turizmi çok gergin noktaya getirdi ve geriletti. Rusya ile ilgili şuan bir düzelme var. Orada hatırı sayılır anlamda bir artış var ama karlık anlamında bir düzelme yok. Turizmde kişi sayısı arttı ama gelir artmadı. Gelir yerinde duruyor. Gelirin armasındaki tek şart Avrupa’daki turistlerin gelmesi ile olur. Avrupalı turist şuan gelmiyor, Avrupalı turist gelirse turizmin müthiş bir geleceği var çünkü burada verilen hizmetin alternatifi hiçbir ülkede yok. Bir kere en başta Avrupa ve Rusya’ya en yakın turizm bölgesiyiz.  Turizm’de şöyle bir tabir var, 4 saatte varılacak yer uzak değildir.  6 saatin üstü yorucu ve turist 6 saatten sonra gitmek istemiyor. Avrupa ülkeleri 2.5 saat içinde burada. En uzak yer bile 4 saattir. Buranın alternatifi yoktur. Türkiye’de her şey dahil sisteminde çok ciddi mesafe kat edildiği için bu durum turizme iyi yansıyor. Her şey dahil hizmeti dünyanın hiçbir yerinde verilmiyor. Zaten çok fazla yok, olanda veremiyor.  Örneğin Mısır veremiyor. Güneşimizin alternatifsiz olması nedeniyle bu bölge binlerce insanı kaldırabilir noktada. Örneğin sadece Antalya 15 milyon turisti kaldırabilecek bir potansiyeli var. 15 milyonluk alt yapımız var. türkiye’de en çok 5 yıldızlı otelin bulunduğu kenttir Antalya. 1500 odalı otelimiz var. Şuan Araplar yoğunlukta, 3. Sırada zaman zaman Cezayir yer alıyor. Birinci sırada yerli turist, Rus ve Alman turist var, tabi bu zaman zaman değişebiliyor. Bu rakamları bu otel üzerinden veriyorum. Irak ve İran’dan gelen var.  Bir Çinli’nin Türkiye’de sadece iki gün kalıyor ama Kazaklar 10 günlük gelir, Ruslar 1 hafta kalır, Avrupalı 10 gün kalır. Ama kış aylarında gelen yaşlı Avrupalı en az 1-2 ay kalıyor. Çünkü orada evinde yediği içtiği masrafın parasını buraya veriyor, burada daha çok rahat ediyor. Üstelik burada elbisesi yıkanıyor, ütüleniyor ve yemeği hazır geliyor. Oradaki maaşı ile burada güzel bir şekilde geçiniyor. Avrupa’ya göre çok ucuz hizmet veriyoruz.

Son iki 3 yılda kaybınız oldu mu?

Tabiki kaybımız oldu. Şehir içindeki oteller olarak az kayba uğradık fakat 2016 ve 2017 yılındaki kaybımız 4 milyon doları buldu. Olması gereken ile bugünkü duruma baktığımızda biz iki yıldır para kazanmıyoruz. İki yıldır sadece ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ama 2018 ve 2019’a umutla bakıyoruz. Suriye’deki olaylar biraz azaldı, IŞID’in gerilemesi çok etkili oldu. Şuan IŞİD gerilerken ve elamanları kaçarken Türkiye’ye gelip eylem yapmamaları önemli. Şu anki temennimiz bu.

 

 

 

Bildiğiniz gibi intihar eden Hacı Mehmet Çarkanat’an ev alanların yaşadığı mağduriyetler var. Bu mağduriyetlerin giderilmesi noktasında vakfınızın bir girişimi olacak mı?

Bana sorduklarında Vakıf bu işe öncülük etmesin dedim. Aradaki mağdurlar kendi aralarında bir heyet oluştursunlar, vakıfta kurulacak bu heyetin üyesi olabilir. Vakıf ile diğer şahıslar arasındaki fark nedir, bir tek fark vardır. Vakfın daire sayısının fazla olmasıdır. Orada asıl mağdur olan vakıftır. Çünkü vakıf arsasını vermiş ve dairesini net olarak istiyor. Şimdi bazı insanlar müteahhite yüzde 20, yüzde 30 ve yüzde 50 para veren var. Öbür Çarkanat’a da biz vermiştik. Dairesini satmış ama parasını tam olarak vermemişti. Vakfın 1. Çarkanat’taki daireleri 300 ile 320 bin arasındadır. Biz o daireleri 200 bin liraya satıyoruz. Biz her dairede yaklaşık yüz bin lira zarar ediyoruz. Eğer karşımızda bu mağdurlar olmazsa biz o daireleri serbest piyasada satacaktık. Bana diyorlar ki, vakıf fedakarlık yapsın iyide nasıl yapsın. Vakıf zaten her dairede 100 bin lira fedakarlık yapmış. Sen benden almamışsın ki, gidip adamdan almışsın. Ben normalde mahkeme kararı ile seni çıkartıp o daireyi piyasada satmam lazımdı. Benim işim vakıf olarak bunu yapmak. Burada bile bizim ihmalimiz var. Ben orada olsaydım yapardım ama bugünkü yönetim ayıptır, insanımıza yanlış yapmayalım düşüncesi ile hareket ediyor.  Rahmetli amcam yapmış, teminat almadan daireleri o devir etmiş. Örneğin ben daireleri müteahhite veriyorum, arsa benim, arsanın üzerindeki yapı da benim. Dolayısıyla adam benim arsamda ev yapıyor ve yüzleşmemizde 2-3 madde sözleşmeyi fesih sebebi var. Sözleşmenin fesih sözleşmesinin içinde bir süre madde var, sözleşmeyi fesih edip kardeşim al ceketini diyebiliriz. Ama bunu diyemiyoruz çünkü bu toplumsal bir olay. Biz bu olayda dünya kadar taviz verdik. Normalde öyle bir sözleşme yapmışız ki, keşke sizde okusaydınız. 13 sayfa sözleşmemiz var. Biz bunu uygulamadık. Birinci Çarkanat’ın katili Zeki’dir. Çünkü ben uyardım. Zeki yüzde 40 ile almış, yüzde 45 ile başkasına vermiş. Orada Zeki avantadan para kazanmış.

 

 

 

İlyas AKENGİN/ÖZEL

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum