Yüksek: İstiklal değil, iktidar savaşı var

Yüksek: İstiklal değil, iktidar savaşı var
Yüksek: İstiklal değil, iktidar savaşı var

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), bölgede yaşanan çatışma sürecine, Kürt sorunun şiddet sarmalından çıkarılarak demokratik barışçıl siyaset zemininde çözümüne, toplumun doğru habere erişimi noktasında basın emekçilerinin üzerine düşen rol ve Türkiye’de özgür basının yaşadığı zorluklar üzerine Bölgedeki basın çalışanlarıyla kahvaltılı toplantıda bir araya geldi.

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde basın emekçileriyle bir araya gelen DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, burada yaptığı konuşmada, toplumun doğru bilgilendirilmesi noktasında özgür basının önemine değinerek, “Basın özgürlüğü elbette ki, bir ülkedeki özgürlüğün ölçütüdür. Hukukun, demokrasinin ne kadar işlediğinin bir göstergesidir basın özgürlüğü. Basın özgürlüğünün gündeme geldiği yerde biz bütün özgürlüklerin gündeme geldiğini anlıyoruz” dedi.

Türkiye’de ‘92 sürecine benzer bir konsept oluştuğunu’ ve ‘paramiliter güçlerin devreye sokulduğunu’ söyleyen Yüksek, “Efkan Ala'nın sorumluğunda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın organize ettiği ve farklı bir yapılanmanın olduğunu biliyoruz. 250 bin gencin paramiliter güç olarak eğitildiğini görüyoruz. Bunlar ne için eğitiliyorlar, neye hizmet edecekler? Sokaktaki mafyaları çeteleri toplayıp ne yapmak istiyorlar, neye hazırlanıyorlar? ” diye sordu.

 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Bölgedeki gazetecilerle buluştu. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde bölgedeki gazetecilerle dün bir araya gelen DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, 8 – 9 aydır bölgede yaşanan çatışmalı süreç, Kürt sorununun şiddet sarmalından çıkarılarak demokratik siyaset zemininde diyalog ve müzakere yöntemiyle çözümü, yeni bir çözüm sürecinin kaçınılmazlığı ve savaş yerine barışçıl çözüm için toplumsal baskının arttırılması noktasında önemli açıklamalarda bulundu.

DBP’’nin Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinde organize ettiği kahvaltılı toplantıya, DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı başta olmak üzere, HDP Diyarbakır Milletvekilleri Sibel Yiğitalp, Feleknas Uca, DBP İl Eş Başkanı Ali Şimşek, HDP İl yöneticileri, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinden yöneticiler ve çok sayıda basın emekçisi katıldı.

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde kahvaltılı bir toplantıda basın emekçileriyle bir araya gelen DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, AK Parti hükümetine ve ana muhalefet partisi CHP’ye yüklenerek çözüm sürecinin yeniden başlatılmasını ve bölgedeki yaşamın bir an önce şiddet sarmalından çıkarılması gerektiğinin altını çizdi.

DBP’ye yönelik yapılan operasyonları da eleştiren DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in konuşmasının satırbaşları şöyle:

‘Basın özgürlüğü elbette ki, bir ülkedeki özgürlüğün ölçütüdür’

“Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumu malum, artık Okyanus ötesinden dahi söyleniyor Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumu. Basın özgürlüğü elbette ki, bir ülkedeki özgürlüğün ölçütüdür. Hukukun, demokrasinin ne kadar işlediğinin bir göstergesidir basın özgürlüğü. Basın özgürlüğünün gündeme geldiği yerde biz bütün özgürlüklerin gündeme geldiğini anlıyoruz. Kamuoyunun gerçek, doğru bilgiye erişimi konusu geçmişten beri Türkiye’de olan bir sorun. Demokrasinin tam olarak gelişmediği ve hukukun oturmadığı ülkelerde bu sorun genel olarak varlığını sürdürüyor. Ama bunun var olmasını bilmekle birlikte, buna rıza göstermenin, bunu kabul etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Zor bir süreçten geçiyoruz ve bu zor zamanlarda topluma objektif bilgi veren basın kuruluşu ve basın mensubu sayısının artık gittikçe azaldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Savaş ortamlarında özellikle hükümetler devletler baskı yaparlar, kendi sundukları bilgiler dışında toplumun başka bir bilgi edinmesini istemiyorlar. Ama yarını da geleceği de yaratanlar gerçekte, hakikatte ısrar edenlerdir, bu her zaman böyle olmuştur ve yine öyle olacaktır.

 

‘Operasyonların arkasında siyasi nedenlerin olduğunu biliyoruz’

Şu an gözaltına bulunan birçok arkadaşımız var. Gözaltı dalgası 2009'da KCK operasyonları dönemini hatırlıyoruz. O zaman ben de tutuklananlar arasında vardım. 9 Nisan'da KCK operasyonları olduğunda 13 Nisan'da ateşkes ilan edilmişti. O zaman yapılan operasyonlar çözüm sürecini engelleyen bir operasyondu. O süreçte de Oslo süreci vardı. Ve o sürecin sekteye uğranmak istendiğini söylemiştim. Aylarca süren bir linç kampanyası sürdü. Çok sonra bu operasyonu birlikte yapan hükümet onlara operasyon yaptı. Sonrasında herkes beraat ederken, KCK davaları hala duruyor. Her zaman böyle operasyonların arkasında siyasi nedenlerin olduğunu biliyoruz. Ülke şiddet sarmalında çıkarma çabaları varken, siyasal bir çözüm çabaları cılız da olsa sürerken böyle operasyonlar sürdürmek istiyor.

“Belediyelerin asayişleri sağlamak diye bir sorumluluğu da yoktur”

Hükümetin belediyelerimize ciddi yönelimler var. Seçimle alamadığı için şimdi farklı bir yönelim var. Haftalarca müfettişler gelip incelememeler yaptı ama bir şey bulamadı. Belediyelerimizi yıpratacak hiçbir şeye rastlamadılar. Şimdi bir bakan eğer belediyeler gerekenleri yapsaydı "Bu yaşananlar olmazdı" diyor. Belediye nasıl engelleyebilir. Ordunuz var siz baş edemiyorsunuz. Bir de belediyelerin asayişleri sağlamak diye bir sorumluluğu da yoktur. Belediyelerimizi içine çekmek istiyorlar. Tümü yalan ve iftiradan ibarettir. Hukuk dışı hiçbir faaliyeti yoktur belediyelerimizin. Yapılan operasyonlar kayyum atama, belediye başkanlarımızı görevden almak için yapılmış bir operasyon olduğunu düşünüyoruz. Birçok belediye başkanımız görevden alınıp, tutuklandı. Başlatılan operasyon dalgasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve etrafındaki kişilerin bir yönelimi olduğunu biliyoruz.

‘92 sürecine benzer bir konsept oluştuğunu görüyoruz’

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve etrafındakiler çözüm süreci veya ülkeyi ileriye götürme derdi yok. Ülkeyi tekçi bir yönelime götürüyor. Şehir savaşları ve terörle mücadeleden çok tekçi bir hükümet dayatılıyor. Açıkçası 92 sürecine benzer bir konsept oluştuğunu görüyoruz. Turgut Özal'ın şaibeli ölümünden sonra Doğan Güreş ve Demirel etrafında şekillenen savaş konsepti oluştu. Ve çok sayıda faili meçhul cinayet yaşandı. Şimdi de benzer bir ittifakla karşı karşıyız. MHP içindeki bir kanatın içinde olduğu, Doğu Perinçek ve CHP içinde küçük bir grup da olsa var. Hala devam eden bir şehir savaşını yaşıyoruz.

 ‘250 bin gençten paramiliter güç oluşturulduğunu görüyoruz’

Savaşı sürdürmek isteyen grup başka hazırlıklar içindedir. Sedat Peker ve benzeri şahıslar çok gündeme geldi. Bunlar mitingler yapıp çağrılar yaptı. "Artık gelin devletin himayesine girin. Milliyetçi kutsal bir davamız vardı" deniliyor. Bunun ne olduğunu gördük. Efkan Ala'nın sorumluğunda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın organize ettiği ve farklı bir yapılanmanın olduğunu biliyoruz. 250 bin gencin paramiliter güç olarak eğitildiğini görüyoruz. Bunlar ne için eğitiliyorlar, neye hizmet edecekler? Sokaktaki mafyaları çeteleri toplayıp ne yapmak istiyorlar, neye hazırlanıyorlar? Bunların teknik eğitimler aldığı bilgisini alıyoruz. Otellerde yaptıkları toplantılar var. Osmanlı Ocağı ve birçok yapı neye hazırlanıyor. İç savaşa hazırlık için paramiliter bir güç mü hazırlanıyor? Cumhurbaşkanının yerli milli polis teşkilatı söylemi var, şuan ki polis teşkilatı yerli, milli değil mi? Toplamda bir yere bağlı bir örgütleme var. Acaba bu bahsedilen oluşumlar tekçi saray sistemi başkanlık sisteminin saray muhafız birimleri mi olacak? Bunların hepsi akıllara getiriyor. Olası bir darbeye karşı askeri yapısını mı oluşturuyorlar? Dolayısıyla ülke açısından daha fazla kaygı duyması lazım, bir yol bulunması lazım. Eğer politikalar değişmiyorsa toplum yönetimi değiştirmeli. Biz buna mahkûm yaşayamayız. Toplum bunun bir İstiklal Savaşı değil, iktidar savaşı olduğunu görüp, karşı durmalıdır.

‘Çözümün ve barışın muhatabı Öcalan'dır’

Çözüm konusunda bizim ne kadar samimi olduğumuzu bir kez daha görecekler. Yeniden bir çıkış yakalamak istiyoruz. Çözümün ve barışın muhatabı Öcalan'dır. Başlanacaksa bir süreç Sayın Öcalan'ın özgür olduğu, Nelson Mandela'nın koşullarında olmalıdır. Öcalan’ın özgür olduğu koşullarda nihai barış müzakereleri sağlıklı koşullarda sürdürülebilir. Ayrıca yeni bir çözüm sürecinde mutlaka üçüncü bir göz bu süreci gözlemelidir.

‘CHP rolünü oynamadı’

Silopi'de Nusaybin Şırnak ve Gever'de sıkıyönetim uygulanıyor. Şehir savaşlarında bu güvenlik politikalarından vazgeçerse KCK "görüşebiliriz" diyor. Bu çerçevede oluşmuş bir irade var. Yıllarca bazı temaslar oldu. Kimin ne yapması gerekli konusunda çok net bir yol var. CHP rolünü oynamadı. Çoğu zaman saçma sapan yaklaşımlar içine girdi. AK Partiye, bu savaşta başarısızsın denilip çözüm sürecine dava açılıyor. CHP anlaşılamaz bir tutum içinde. CHP üzerine düşen görevi yaparsa AKP savaşı bu kadar pervasız yürütemez. CHP doğru pozisyon almayınca istenen düzey alınamıyor. Bizim açımızdan en büyük hayal kırıklığı CHP'nin çözümsüz olmasıdır. CHP’nin bir çözüm politikası yok. CHP Cizre için, sivil katliamlara karşı dava açsaydı bu bir çözüm olabilirdi ama CHP bugün çözüm arayışlarına dava açıyor.

 ‘Kafa karışıklığı yaşayan bir hükümet var’

Çözüm konusunda çabalar cılızdır. Cılız da olsa etkili oluyor bazı çabalar. Davutoğlu "2013 yılına dönelim", Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Nereye dönüyorsun?" diyor. Kafa karışıklığı yaşayan bir hükümet var. Birçok kesim de müzakereye dönülsün istiyor. Suriye ve Irak gibi bir süreç yaşarsa batı açısından da zor bir süreç olur. Şu an ki süreçten endişe duyuyorlar. Fakat Cumhurbaşkanı ekibinin kesinlikle buna müsaade eden bir tutumu yoktur. Hükümet 7-8 aylık çatışmalı süreçten ders çıkararak yeni bir arayış içinde olmalıdır.

‘Kürt sorunu bir an önce şiddet sarmalından çıkarılmalıdır’

Dünyanın Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği tarihsel kesitte Kürtler özgürlüklerine kavuşmak istiyor. Kürtler demokratik siyaset yoluyla sorunlarına çözüm istiyor. Kürt sorunu bir an önce şiddet sarmalından çıkarılmalıdır. Silopi örneği göz önündedir, bitirdik, çökerttik dedikleri yerde bugün çatışmalar devam ediyor. Demek ki, bu sorun böyle öldürmekle çözülmüyor. Bugün öldürdüklerinin yerine iki katı geliyorsa bu sorun böyle öldürmekle çözülemeyeceğini görmek lazım.

‘DBP ile HDP arasında bir rol paylaşımı vardır’

DBP olarak Mayıs ayı içinde Kongreye gideceğiz. Daha geniş bir yönetim yapısı oluşturarak, yerel yönetimler konusunda daha etkin bir çalışma yürüteceğiz. Kongre’yi Ankara’da kitlesel bir katılımla yapmayı planlıyoruz.  DBP bölgedeki etkinliğini artırarak Kürt sorununun çözümünde daha etkin hale gelecek. DBP ile HDP arasında bir rol paylaşımı vardır. HDP Türkiye’nin genel politik sorunları üzerinden Türkiye genelinde politika yürütürken DBP ise, bölge sorunları üzerinden daha aktif politika yürütecek. Kürt siyasetinin arka planı DBP’dir.”

Haber: Ali Abbas YILMAZ

 

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.