HDP 24 HAZİRAN'DA BAŞARILI OLDU

HDP 24 HAZİRAN'DA BAŞARILI OLDU
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi ve YÖRSAM Başkanı Doç Dr. Yılmaz Demirhan önemli açıklamalarda bulundu.

 

Ali Abbas Yılmaz  / Özel

Türkiye'nin parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişine yol açan tarihi seçimlerinde siyasi partilerin bölgedeki performanslarını ve yeni yönetim sisteminin Türkiye'nin sorunlarıyla baş etme kapasitesine ilişkin Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi ve YÖRSAM Başkanı Doç Dr. Yılmaz Demirhan önemli açıklamalarda bulundu.

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi ve YÖRSAM (Yöresel Araştırmalar Merkezi) Başkanı Doç Dr. Yılmaz Demirhan, 24 Haziran seçimlerinde siyasi partilerin bölgedeki performanslarını değerlendirdi.

Türkiye tarihinin en önemli ve en çok ilgi duyulan seçimlerinden birinin geride kalmasıyla birlikte yeni bir hükümet sistemi  resmen devreye girdi. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

24 Haziran yeni bir hükümet sisteminin ilk seçimi olduğundan tarihi bir öneme sahipti. Hem Cumhurbaşkanlığında birleşen yürütme hem de meclisin yasama görevi açısından ayrı bir anlamı bulunmaktaydı. Dolayısıyla yürütmeyi yani, Cumhurbaşkanlığını kazanmak isteyen parti aynı zamanda mecliste de çoğunluğu elde etmek istiyordu. Partilerin çalışmaları büyük öçlüde cumhurbaşkanlığını kazanmaya odaklansa da ortaya çıkan sonuç mecliste de çoğunluğu ele geçirmenin önemini ortaya koydu. Özellikle cumhurbaşkanının partisinin mecliste çoğunluğu kaybetmesi önümüzdeki süreçte adeta yasama konusunda diğer partilere bağımlılığını beraberinde getirdi. Önümüzdeki dönemde cumhur ittifakı ile birlikteliğin zorunluluğu ortaya çıktığı gibi diğer ittifakla işbirliği zemini oluştu diyebilirim.

24 Haziran seçimlerinde siyasi partilerin bölgedeki performanslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

24 Haziran seçimleri çok büyük belirsizlikler taşıyordu. Yani, gerek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin referandum sonuçlarına göre nasıl olacağı, 1 Kasım seçimlerindeki tabloya yakın sonuçlar çıkıp çıkmayacağı ya da HDP'nin oy oranının nasıl olacağı kestirilemiyordu. Buna ek olarak Diyarbakır'daki vekil adayları üzerinden de olumsuz bir algı oluşturulmuştu. Bazı kesimlerde AK Partinin adaylarından dolayı oylarının düşeceği konusunda bir beklenti vardı. Ya da 7 Haziran'ın da altında da bir oy alacağı yönünde bir beklenti oluşturulmaya çalışılıyordu. Fakat tüm bu beklentilerin tersine AK Parti 1 Kasım seçimlerine çok yakın bir oy oranına ulaştı. Yine Erdoğan için söylersek, referandumun biraz altında ama 1 kasım seçimlerinin yaklaşık 5 puan de üzerinde bir oy aldı. Burada şunu söyleyebiliriz; seçmenler Cumhurbaşkanı ile siyasi partiler arasında bir tercih farkı ortaya koydular. Tabi burada HÜDA PAR faktörünün de etkisi var. HÜDA PAR milletvekilliğinde bağımsız adaylarla seçime katılırken, Cumhurbaşkanlığında ise Erdoğan'ı destekledi. Yani, Erdoğan'ın oylarının partisine göre daha yüksek çıkmasında HÜDA PAR'ın 4 puanlık bir katkısının olduğunu söyleyebiliriz. Yaklaşık iki üç puanlık bir fark ise açıktadır ve bunun da bir kısmı HDP seçmeninden bir kısmı İYİ Partiden bir kısmının da Saadet Partisi ve diğer partilerden geldiğini düşünebiliriz. Öte taraftan az bir miktar da olsa AK Partiden diğer Cumhurbaşkanı adaylarına da oy gitmiş olabilir. Yani, az da olsa partilerin kitlesinden Cumhurbaşkanı adaylarına bir oy geçişi söz konusu olabilir. Tabii her şeye rağmen HDP'nin oylarının büyük oranda Demirtaş üzerinde konsolide olduğunu da ifade etmek gerekir. Aynı şekilde AK Parti oylarının da Erdoğan üzerinde konsolide olduğunu söylemek yanlış olmaz. Keza Saadet Partisinde de  böyle bir durum söz konusu ama İYİ Parti açısından bakarsak Cumhurbaşkanlığında Akşener'e verilen oy ile Salim Ensarioğlu'na verilen oy arasında ciddi bir farkın olduğu görülecektir.

Tabii bu seçimlerde en çok merak edilen şey hendek olaylarından sonra girilen ilk seçimde HDP'nin alacağı oy oranıydı. Çünkü referandum sonuçları bir ölçüt olamazdı. Zira, HDP'li olduğu halde hükümet sisteminin değişmesini isteyenler olduğu gibi AK Parti içerisinde de parlamenter sistemin devamından yana olanlar vardı. Biz bunları anketler üzerinden görüyorduk. Dolayısıyla HDP'nin başarı ya da başarısızlığını ancak 1 Kasım 2015 seçimleri üzerinden kıyaslayabilirdik. Tam da buradan hareketle bugün ortaya çıktı ki, HDP bölge illerinde 4 -5 puan hatta kimi yerlerde 10 puanlık dramatik düşüşler yaşadı. AK Parti açısından bakarsak da her ne kadar 1 Kasım seçimlerinden küsurat düzeyinde bir düşüş yaşansa da esas itibariyle oylarını koruduğu söylenebilir. Ancak AK Partinin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan üzerinden bakarsak da 4-5 puanlık bir yükselişin olduğunu söyleyebiliriz. Tabii tüm bu sonuçlardan herkesin dersler çıkartması gerektiğini düşünüyoruz. Gerek HDP de gerekse de AK Partide, seçmenin önüne kimi koyarsak seçilir diye bir düşünce vardı. Aslolanın Cumhurbaşkanı adayları olduğu ifade ediliyordu ancak gördük ki, durum hiç de böyle değilmiş. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada parti olarak gerekli mesajı aldıklarını ifade etti.

24 Haziran seçimlerinden sonraki Diyarbakır'daki kutlamalara baktığımda açıkçası 7 Haziran'daki atmosferi gördüm. Umarım HDP bu sonuçlardan 7 Haziran'dakinden farklı bir şekilde okur. 7 Haziran'da halkın verdiği mesajla bir bakıma sorunlarının mecliste siyasi yollarla çözülmesini istiyordu. Nitekim YÖRSAM olarak çatışmalardan sonra Sur'da yaptığımız ankette de sorunun siyasi yollardan çözümüne dair yüzde 80'lik bir görüş ortaya çıkmıştı. HDP 7 Haziran'da halkın bu mesajını yeterince anlamadı kanaatindeyim.  Bugün seçmen 24 Haziran'da yine HDP'ye bir prim verdiyse, tercihini büyük ölçüde bu yönde kullandıysa parti yöneticilerinin de bu mesaj üzerinde hassasiyetle durması gerekir.  Zaten barajı aşması ülke siyaseti açısından da anlamlı olacaktır.

HDP'yi 24 Haziran'da başarılı görüyor musunuz?

Evet, HDP açısından yüzde 11.63'lük bir oy oranını bir başarı olarak görebiliriz. HDP'nin oylarını 7 Haziran seçimleri ile kıyaslamak doğru olmaz. Çünkü 7 Haziran'da çok değişik bir siyasal atmosfer, konjonktür vardı. HDP'nin başarı ya da başarısızlığında ölçüt ancak 1 Kasım seçim sonuçları olabilir. Ancak burada da göz ardı edilmemesi gereken bir şey var o da şudur; HDP bölgede oy kaybetmesine rağmen batıdaki oylarını arttırdı. Tam da bundan dolayı 1 Kasım'ı aşan bir oy oranına yükseldi. Yani, Doğu ve Güneydoğu illerindeki ortalama HDP'yi baraj üstüne çıkarmaya yetmiyordu. HDP'yi barajın üzerine çıkaran oylar İstanbul'dan, Ankara'dan, İzmir'den geldi. Tabii ki, söz konusu bu oy artışı HDP'nin demokratik sürece katılımını güçlendirmek için verilen oylar mıdır yoksa HDP'nin baraj altında kalma riskinden kaynaklı CHP tabanından HDP'ye yönelen oylar mıdır bunu net bir şekilde ifade etmek zor. Ancak CHP lideri  Kılıçdaroğlu'nun, 'HDP mutlaka barajı aşmalıdır' ifadesini de unutmamak gerekir.  Tabii bu sonuçlarda yeni seçmen kitlesinin ve seçime katılım oranındaki yükselişin de etkisini göz ardı etmemek gerek. Yani, sandığa yeni giden seçmenin HDP'ye yönelmediği gibi bir durum söz konusu.

Seçimlere OHAL koşulları altında girilmesinin, bazı seçim bölgelerinde sandıkların taşınmasının, erken seçim kararının veya HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş'ın içeride olmasının, aynı şekilde hapiste olan HDP'li milletvekilleri, partililer vs. bunun HDP'nin oy oranı üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP çok organize bir parti olduğu için, tabiri caizse bir dönem milli görüş partilerinin seçime hazırlığı gibi onu da her dönem seçime hazır bir parti olarak değerlendiriyorum. Ayrıca HDP'nin gayrı resmi (halka bire bir ulaşma, sosyal medya vb) kanalları çok aktiftir. Yani, HDP'nin iletişim becerisi çok yüksektir. Başta Demirtaş'ın olup olmamasından çok mesajın nasıl verildiği önemlidir. Belki Selahattin Demirtaş dışarıda olsaydı rüzgarı birkaç puan daha etkili olabilirdi ama bu seçim çok konjonktürel bir seçimdi ve çok farklı hamleler söz konusu idi. Birçok değişkenin olduğu ve birçok hamlenin bir arada yapılması gereken bir seçimdi. Bir taraftan HDP'nin barajı aşması istenirken bir taraftan CHP'nin adayı İnce'nin daha çok oy alması gerekiyordu. Tabii HDP lidersiz de kalsa tüm bu zorlukların üstesinden gelebilecek organize bir parti olduğundan bahsettiğiniz etkenler oylarını fazlaca etkilemedi. Başka bir ifade ile OHAL koşullarında Diyarbakır'dan yüzde 65 oy alıyorsa, HDP'nin OHAL koşullarından çok da etkilendiği söylenemez. Eğer 24 Haziran'da AK Parti yüzde 50 - 60 oy almış olsaydı, özellikle kırsal alanda OHAL koşullarından bahsedebilirdik. Yani, OHAL de olsa, sandıklar da taşınsa, Demirtaş da içeride olsa vatandaşların  ciddi bir bölümü gitmiş ve oyunu bu düşünce lehinde kullanmış görünüyor.

Seçim öncesi çeşitli çevrelerce sıklıkla ifade edilen bir konu vardı; AK Parti MHP ittifakının muhafazakar Kürt seçmenlerde bir rahatsızlık yarattığı ve bunun seçimlere yansıyacağı dile getiriliyordu. Oysa seçim sonuçları da gösterdi ki, muhafazakar Kürt seçmen böyle bir davranış içerisine girmedi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, muhafazakar Kürt seçmen bir tercih değişikliğine gitmedi. Gitmedi, çünkü AK Partinin seçmen kitlesinde de HDP kitlesi kadar olmasa da bir ideolojik yoğunluk söz konusudur. Yani, AK Parti tabanının da Güneydoğu açısından bakarsak  kısmi bir kemikleşme olduğunu söyleyebiliriz. Tabii AK Parti tabanındaki katılık bir HDP kadar değildir, AK Partinin tabanı daha kaygandır. Ama tabii AK Parti tabanındaki muhafazakar Kürtlerin AK Parti MHP ittifakından etkilenmediğini söyleyebiliriz. Zaten aksi olsaydı bugün HDP'nin çok daha yüksek oy alması gerekirdi.

Cumhurbaşkanlığı yarışı ilk turda tamamlandı ve AK Partinin Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan, yeni yönetim sisteminin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Bunun karşısında Millet İttifakının en popüler adayı olan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ise başkanlık yarışında geride kaldı. Ancak İnce'nin yenilgiyi çok açık yüreklilikle ve olgunlukla kabullenmesi de  toplumun her kesiminde ciddi bir sempati yarattı.

Siz İnce'nin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence İnce'nin bu tavrı yeni Türkiye'nin en güzel mesajlarından biri oldu. Seçim sonuçlarının üzerine şaibe çıkarmak, ülkeyi kaotik bir ortama sokmak doğru bir şey olmazdı. İnce, çok mantıklı bir duruş sergiledi, çünkü aradaki fark öyle bir iki puan bir fark değildi, yani değiştirilebilmesi, kapatılabilmesi muhtemel bir fark yoktu. Hatta İnce, çok mert bir şekilde 'Adam kazandı' dedi. Muharrem İnce'nin bu tavrı gelecekte siyasette yeni bir aktör olacağının da göstergesidir. Yani, klasik CHP kitlesinin dışında muhafazakar kitlenin tercihinde de İnce’nin bir karşılığı olabilir. İnce, yenilgi karşısındaki duruşuyla da muhafazakar seçmene bir mesaj vermiş oldu. İnce'nin bu davranışı ekran başındaki seçmenlerde  sempati oluşturdu diyebilirim.

Yeni hükümet sisteminin toplumda bir kutuplaşma yaratacağı üzerinden eleştiriler yapıldı ama terisine hiç bir zaman bir araya gelemeyecek farklı kutuplardaki siyasi aktörleri de birlikte hareket etmeye başladığını gördük. Yani, toplum burada şunu gördü, demek ki muhafazakarlarla solcular, ulusalcılarla İslamcılar bir araya gelebilir. Biz tam da bunu yeni hükümet sistemiyle görmüş olduk. Zaten yeni hükümet sistemi olan başkanlık sisteminin özünde de bu var. Birden fazla parti bir arada ittifak yapabiliyor. Öte taraftan parlamentoda temsil edilen parti sayısı da arttı ve bu da demokrasi açısından bir kazanımdır.

Parlamentoya giren partilerden bahsetmişken MHP ve İYİ Partinin durumunu göz önüne aldığımızda milliyetçi oylarda bir artış olduğu izlenimi ediniyoruz. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Matematiksel olarak salt sonuçların toplamı üzerinden bakarsak bu seçimde milliyetçilerin kazandığını söyleyebiliriz. Ancak durum tam böyle değil. Evet, sınır ötesi operasyonların AK Partiden çok MHP'ye yaradığını söyleyebiliriz. Biliyorsunuz barış süreci de  aynı şekilde MHP ve HDP’ye  yaramıştı. Yani, milliyetçilikle ilgili duyguların depreştirildiği bir ortamda bu en çok milliyetçiliğin temsilcisi hangi parti ise ona yarar. Bu durum doğuda HDP'ye batıda ise MHP'ye yarıyor. Tabii ki burada MHP'nin yüzde 11'i ile İYİ Partinin yüzde 10'unu aynı kefeye koymamak lazım. Çünkü belki de Meral Akşener'in 5 puanını kararsız seçmendeki yeni bir umut olarak değerlendirmek gerekir. Yeni, bir parti siyaset sahnesine giriyor, seçimlere yeni katılan seçmenler var, seçime katılım oranında bir artış söz konusu ve tüm bunlar en çok da yeni partiye yani İYİ Partiye yaramış gibi görünüyor. Daha önce sandığa gitmeyen seçmenler eğer sandığa yöneliyorlarsa bu yeni bir umutlarının olduğu şeklinde değerlendirilmelidir.

24 Haziran seçimleriyle birlikte bir dönem geride kaldı ve yeni yönetim sistemi ile Türkiye yeni bir döneme başladı. Ancak yeni yönetim siteminin önünde ise hem yeni olmaktan kaynaklı nasıl işleyeceğinin belli olmadığı bir süreç hem de cari açıktan, enflasyondan, dövizdeki yükselişten, geçim sıkıntısı ve işsizliğe kadar bir yığın sorunlar alanı var. Sizce yeni yönetim sistemi tüm bu sorunların üstesinden gelebilecek güce, potansiyele sahip midir?

Toplumun belli bir kesiminde ya da uluslararası piyasalarda şöyle bir beklenti vardı; 'hükümet bu sefer gidebilir'. Bu beklentiyle uluslararası sermayenin bir kısmında parayı Türkiye'den çekme ya da parayı dövize çevirme eğilimi ortaya çıkmıştı. Biz bu durumu Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyimi ile uluslararası suni bir kriz olarak de değerlendirebiliriz. Yani, hükümeti götürmek isteyen uluslararası zinde güçlerin suni bir krizi olarak kısmen değerlendirebiliriz. Çünkü genel itibariyle ekonomide bir takım sorunlar var. Ama hükümetin yeni seçilmesi ve istikrarı sağlamasıyla birlikte ve tabii ki yürütmenin de tek elde toplanmasıyla tüm bu sorunların üstesinden kısa vadede gelebileceğini düşünüyorum. Zaten seçimlerden önce başlayan ekonomik kriz aynı tonda devam etmiş olsaydı bugün AK Parti açısından daha farklı bir tablo ortaya çıkabilirdi. Bugün ise seçim sonrası piyasalarda bir rahatlama olduğunu gözlüyoruz ve piyasalar yeni hükümet sistemini satın aldıkça ekonominin de düzelme ihtimalinin aratacağını düşünüyorum.

Son olarak Erdoğan’ın seçim gecesi bütün vatandaşlara yönelik kucaklayıcı mesajını da unutmamak gerekir. Bu hem toplumsal uzlaşıya hem piyasalara yarayacaktır. Nihayetinde bir seçim geride kaldı ve ülke yeni bir hükümet sistemine geçti sabırla ve vakarla yeni durumu görmekte fayda var. Siyasi partilerden beklentimiz seçmenin verdiği mesajları anlamaları ve önümüzdeki seçimlerde önlerinde mesajı almış biçimde çıkmalarıdır.

 

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.