Çözüm sürecinde %20.07 büyüdük

Çözüm sürecinde %20.07 büyüdük
DİSİAD Yönetim Kurlu Başkanı Burç Baysal’dan önemli açıklamalar…

DİSİAD olarak Diyarbakır’ın menfaatlerinden yana taraf olduklarını belirten, DİSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Burç Baysal, kentin tüm sorunlarına karşı duyarlı olduklarının altını çizdi ve DİSİAD’ın “Diyarbakır’ın kıymetli ve vicdanlı bir yapısı” olduğunu söyledi.

Siyaset kurumunun inisiyatif almasını gereken bir zaman dilimindeyiz

Bölgede ve Diyarbakır’da özellikle son iki yılda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen insanların umudunu koruduğuna vurgu yapan Baysal, “Bütün bu yaşananlara rağmen bu umudun korunmasının belki de Türkiye’ye ışık tutacağını düşünüyorum. Tıkanıklığın devam etmesinin hiç kimseye bir faydası yoktur. Ne Türk mahallesine ne de Kürt mahallesine faydası vardır. Bu açıdan buradan çıkabilecek, sorunlara çözüm üretecek merciinin, siyaset kurumunun inisiyatif almasını gereken bir zaman dilimindeyiz” dedi.

Diyalog kanallarının %100 olarak açılması lazım

Bölgeye yönelik ekonomik destek projelerinin kıymetli olduğunu belirten Baysal, “Yapılan destekler anlamlıdır ama var olan sorunu ortadan kaldırmadan da bunların hayata geçmesi, somutlaşması da çok kolay değil. Bu açıdan bölgenin ve özelde de ekonominin daha doğru bir yere gitmesi için adına ne derseniz deyin diyalog kanallarının %100 olarak açılması lazım” ifadelerini kullandı.

Çözüm sürecinde Diyarbakır, %20.07’lik bir büyüme gerçekleştirmiştir

Diyarbakır’ın çözüm süreci içerisinde ekonomik kalkınmada aldığı mesafeye değinen Baysal, “Diyarbakır kendi içerisinde %20.07’lik bir büyüme gerçekleştirmiştir. Emsal alabileceğimiz yerler haricinde baktığımızda aynı tarih aralığında Konya şehri de aynı rakam aralığında büyümüştür. Ulaşım yolları ve altyapı açısından onlarca avantajı olmasına rağmen Konya ile aynı paralelde bir büyüme gerçekleştirerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Bunun getirdiği nokta tam da aslında silahların patlamadığı, ölümlerin durduğu, siyasetin konuştuğu dönemlerde şehir ekonomisi hızla yürümeye devam etmiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Sigorta şirketlerine eleştiri…

Kentteki sigorta şirketlerinin tutumunu eleştiren Baysal, “Son iki yıldır sigorta şirketleri Diyarbakır’daki iş insanlarının araçlarını, mallarını, mülklerini sigortalamaktan uzak duruyorlar. Sigorta yaptıkları yerde de çok fahiş rakamlarla ortaya çıkıyorlar” ifadelerini kullandı.

Diyarbakır Valimiz gibi bürokratlara büyük ihtiyacımız var

Kentte son iki yılda yaşananların Diyarbakır’a verdiği zararların en aza indirilmesinde kentteki bürokratların rolüne değinen Baysal, “Diyarbakır Valisi Sayın Hüseyin Aksoy, gerçekten bu anlamda inisiyatif aldı ve olayların tahribatının daha fazla yükselmemesi açısından yönetim şekliyle Diyarbakır’daki zarar ziyanın daha fazla olmasının önüne geçti” dedi.

 

 

 

DİSİAD’ın kuruluşu ve faaliyetleri hakkında kısaca neler söylemek istersiniz?

 

‘Taraf olduğu şey de Diyarbakır’ın menfaatleridir’

DİSİAD, 1996 yılında kurulmuş, 21 yaşını doldurmuş ender örgütlenmelerden birisidir, Diyarbakır kenti içerisinde. Her dönem aktifliğini korumakla beraber gerek kentin ekonomisine katkı yapmak gerekse de kentin sosyal ve kültürel yapısını zinde tutma amacıyla onlarca iş yapmış bir yapıdır. DİSİAD, objektif bir kuruluştur. Taraftır, taraf olduğu şey de Diyarbakır’ın menfaatleridir. Diyarbakır’ın menfaatleri konusunda taraf olduğunu da söylemekten geri durmayan bir kuruluştur ama bütün farklılıklarını gözeterek de objektifliğini yitirmemiştir. Diyarbakır, gerçek anlamıyla bir mozaiğin oluştuğu bir yerdir. Üyeleri açısından bakıldığında her türlü siyasi görüşün içinde bulunduğu ama diğer taraftan da Diyarbakır’ın menfaatlerinin en üstte tutulduğu bir yapıdır.

‘Diyarbakır’ın kıymetli ve vicdanlı bir yapısıdır’

DİSİAD, kentin önemli işverenlerinin üye olduğu, kentin önemli istihdamının sağlandığı bir yapıdır. Diyarbakır’daki büyük işletmelerin, gerek sanayici gerekse de iş insanı olmak kaydı ile %65 – 75’ini içinde barındıran bir yapı ve bu da istihdamın da yüksek bir oranını temsil eden bir kuruluştur. DİSİAD, Diyarbakır’ın sorunları konusunda kayıtsız kalmayan bir yapıdır. Evet, biz bir iş örgütlenmesiyiz ama iş örgütlenmesi olması münasebetiyle etkileşim alanını geniş tutup, buradaki bütün sorunlara kulak kabartan ve bunların çözümüne katkı yapmaktan geri durmayan bir yapıdır. Bu anlamda DİSİAD’ın konumlandığı yer anlamında buna muhalefet edenler oluyor. Hele ki, son iki yıl içinde iş örgütlenmesi sıfatımızın dışında kentte inisiyatif alma konusunda geri durmadığımızı, aslında kentin birçok bileşeni bunu çok net olarak bilir. Yeri geldi, insan hakları savunuculuğu yaptık. Yeri geldi, hukukun üstünlüğü konusunda netliğimizi ortaya koyduk. Yeri geldi, iş örgütlenmeleri açısından yapılan haksızlıklar karşısında dik durduk. Bu anlamda aslında bu geleneği uzun yıllardır devam ettiren bir yapıdır, DİSİAD.  Diyarbakır’ın kıymetli ve vicdanlı bir yapısıdır.

DİSİAD olarak Diyarbakır ve bölgede son iki yıl içinde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

‘Ne Türk mahallesine ne de Kürt mahallesine faydası vardır’

Zor ve sıkıntılı günler yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Bu dönem içinde birbirinden ayırt etmeden siyaset kurumları gerek bölgeye gerekse de ülkenin tamamına daha doğru katkılar yapabilirlerdi, bundan uzak durmaları, burada inisiyatif almamaları bir şekilde bizi bugünlerle muhatap etti. Yaşanan süreçler açısından baktığınız zaman işverenler gerçekten büyük kayıplar verdiler. İnsanlarımız canlarıyla ödediler ama yine de umutlarını her zaman korudular. Bütün bu yaşananlara rağmen bu umudun korunmasının belki de Türkiye’ye ışık tutacağını düşünüyorum, Hani, son günlerde bunu çok dillendiriyoruz, bunu yapmamızdaki amaç da bugünkü tıkanıklığın devam etmesinin hiç kimseye bir faydası yoktur. Ne Türk mahallesine ne de Kürt mahallesine faydası vardır. Bu açıdan buradan çıkabilecek, sorunlara çözüm üretecek merciinin, siyaset kurumunun inisiyatif almasını gereken bir zaman dilimindeyiz. Birçok şey acıları örtmüyor ama yaşamın da devam ettiğini unutmadan bugün bu topraklardaki insanlara hizmetlerin de devam etmesi lazım. Aksi takdirde millet bunu sorgulayacaktır. Yani, her kesim sorgulayacaktır, bunu sorgulama yöntemi de en nihayetinde sandıktır ve sandık kurulduğu dönemlerde millet bunu da ortaya koyuyor.

 

‘Türkiye çok doğru bir iklimi yakalamıştı’

Yaşadıklarımız konusunda kimin doğru kimin yanlış yaptığı konusuna uzun uzadıya girmek çok gerekli değil ama Türkiye çok doğru bir iklimi yakalamıştı. Bu iklimin dağıtılması, bundan uzaklaşılması bütün ülkeye kaybettirdi. Evet, bölge bundan çok büyük tahribat yaşadı ama en nihayetinde ülkenin tamamı bundan etkilendi ve 100 yıllık çözülemeyen bir sorunu bir tarafa kaldırdı. Umut ederim bu işte daha farklı roller alacak insanlar çıkar.

Yeni bir süreç beklentiniz var mı?

‘Ülkenin daha doğru bir yere gitmesi gereken bir zamandayız’

Tabii ki, beklentimiz her zaman için var, çünkü böylesi tıkanık bir ortam sürdürülebilir bir şey değil. Bu anlamda şehirlerdeki kaotik yapılar sürdürülebilir bir şey değil, bunların aşılabilesi için var olan siyaset kurumlarının harekete geçmesi gerekir. Tabii ki, bugünün koşullarında Türkiye’nin aslında tek başına çözebileceği bir pozisyondan çıktığını da hep birlikte görüyoruz. Bir şekilde bu uluslar arası güçlerin, özellikle Batı bloğunun bu konuda inisiyatif aldığını gördüğümüz bir ortamdayız. Ortadoğunun yeni şekillenmesiyle beraber, Türkiye de kendi, buradaki yurttaşları arasında farklıklıları gözetmeden doğru bir düzleme geçmesi lazım. AK Partinin, kongresinin ardından yeni reformları konusunda yeni beyanatlarını duyuyoruz. Özellikle uyum yasaları ve demokrasinin sarsıldığı yerdeki olayları tamir etmekle ilgili önlem alacaklarını düşünüyorum. En nihayetinde 2019 yılında AK Parti de diğer partiler de sandığa gidecekler ve halk da burada almadıklarının ya da almadıklarının muhasebesini yapacaktır. Siyasilerin bunu gözeteceklerini düşünüyorum. Ülkenin daha doğru bir yere gitmesi gereken bir zamandayız. Aksi taktirde acılar büyür ve bu acıların büyümesinin kimseye bir fayda getirmeyeceğini düşünüyorum.

Son iki yılda yaşananların kent ve bölge ekonomisine verdiği zararlar ortada ve hükümetin de bu ekonomik tahribatın giderilmesi noktasında ciddi önlemleri oldu. Teşvik paketleri, Cazibe merkezleri, bölgede zarar gören esnafların korunması için aldığı önlemler, verilen destekler gibi… Sizce hükümetin bu çabaları ekonomik tahribatın giderilmesi noktasında yeterli oldu mu?

‘Diyalog kanallarının %100 olarak açılması lazım’

Bu çıkan, ekonomiyi geliştirme ile ilgili gerek teşvik paketleri, gerekse de cazibe merkezi münasebetiyle çıkan yapılar kıymetli yapılardır. Bölgenin, aslında bir şekilde kalkınmamışlık sorununu ortadan kaldırmakla ilgili adımlar olabilirler ama en nihayetinde her şey bölgenin esas sorununa gelip düğümleniyor. Teşvik paketleri çıkarmak, cazibe merkezleri kapsamında en üst seviyede yapılan destekler anlamlıdır ama var olan sorunu ortadan kaldırmadan da bunların hayata geçmesi, somutlaşması da çok kolay değil. Bu açıdan bölgenin ve özelde de ekonominin daha doğru bir yere gitmesi için adına ne derseniz deyin diyalog kanallarının %100 olarak açılması lazım.

 

‘Diyarbakır kendi içerisinde %20.07’lik bir büyüme gerçekleştirmiştir’

Geçen günkü yaptığımız organizasyonda bazı verileri paylaştık. İstanbul Politikalar Merkezinin bölgede yaptığı saha araştırmaları vardı. Bunlar, konuşmalarımızı da kuvvetlendiriri noktaya getiriyor. Diyarbakır şehri, çatışmaların olmadığı bir ortamda büyüme hızını ve ekonomik anlamda gelişimini süratle tamamlayan bir şehir. 2008 – 2013 yılları arasında il karşılaştırması yaptığımız zaman Diyarbakır Türkiye’ye büyüme anlamında ciddi bir katkı yapmıştır. Diyarbakır kendi içerisinde %20.07’lik bir büyüme gerçekleştirmiştir. Emsal alabileceğimiz yerler haricinde baktığımızda aynı tarih aralığında Konya şehri de aynı rakam aralığında büyümüştür. Ulaşım yolları ve altyapı açısından onlarca avantajı olmasına rağmen Konya ile aynı paralelde bir büyüme gerçekleştirerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Bunun getirdiği nokta tam da aslında silahların patlamadığı, ölümlerin durduğu, siyasetin konuştuğu dönemlerde şehir ekonomisi hızla yürümeye devam etmiştir. Diyarbakır’ın kendi içerisinde böyle bir potansiyeli vardır. Diyarbakır’ın, kendi işvereniyle, kendi yurttaşıyla büyüme ve kalkınma sorununun üstesinden gelecek bir potansiyeli vardır. Tabii ki, bu potansiyelin ortaya çıkarılabilmesi için de diyalog kanallarının devamlı açık tutulması ve mevcut sorunun ortadan kalkması lazım. O taktirde aslında ülkenin tamamına katkı yapabilecek potansiyele sahiptir, Diyarbakır’ın içinde barındırdığı avantajlar.

Diyarbakır’a dışarıdan yatırımcı çekebilmek adına sizin ne gibi çabalarınız oldu, bu konuda önerileriniz nelerdir?

‘Diyarbakır ekonomisi çerisinde üretimin payı çok küçük’

Tabii ki, bu tek başına bir çağrı ile olacak bir şey değildir. Bugün Diyarbakır’daki en temel sorun şehrin nüfusuna oranla sanayisinin çok küçük oluşudur. Diyarbakır ekonomisi çerisinde üretimin payı çok küçük bir rakamdır. Bununla ilgili aslında onlarca sebep sayabiliriz. Özellikle son 5 yıl içerisinde en çok uğraş verdiğimiz konulardan bir tanesi buydu. Her şeyden önce sanayinin olabilmesi için öncelikle altyapı sorununun çözüşmesi lazım. 1994 yılında doğmuş bir Organize Sanayi Bölgesi var Diyarbakır’da ama ne yazık ki yanlış doğmuş bir çocuk olarak ortaya çıkıyor. Fiziki koşulları ve altyapısı ile sanayiciye hizmet etmeyen bir yapı olarak ortaya çıktığından, gerçek anlamda büyük işletmeleri barındırabilecek bir yapısı yoktu. 2012’nin Temmuz ayında çıkan teşvik paketi, Diyarbakır ve bölgede bazı sektörler için çok büyük avantajlar doğurdu ama bu çıkan paketle birlikte hazır olmayan bir yerimiz vardı ve üreticiye parsel veremeyecek bir durumdaydı. Bunlarla ilgili derneğimizin çok yoğun çalışmaları, katkıları oldu; kamuyla ve oradaki yönetimle birebir çalıştık. Bu çabalar sonucunda ciddi parseller üretildi ve altyapı anlamında geldiğimiz nokta çok iyi yererde olmasak da önceki tablodan çok daha iyi koşullara kavuştuğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. En son, yollarıyla beraber, doğalgaz altyapısı da oluşmuş oldu. Kısaca şunu ifade etmek isterim, tek başına bir olgu üzerinden hareket edemezsiniz, bütün ayakları oturtmak zorundasınız. Biz de gerek çözüm süreci içerisindeyken gerekse de bu teşvik paketi çıkmışken hep bunları söyledik. Biran önce bu ayakları oluşturmak zorundaydık.

 

‘İhracatımız üç beş katına çıkmaya başladı’

Aslında bütün bu yetersizliklere rağmen 2013’te içeriden ve dışarıdan onlarca büyük üreticinin yatırım yaptığı bir tabloya ulaşmıştık. İnsanlarımız özveride bulundular, iplik üreticilerinden, mobilya üreticilerine kadar farklı kesimlerin oluşturduğu bir tablo oluştu o süreçte. Tabii ki, bunda da altyapı sorunlarını bir ölçüde de olsa çözmüş olmamız önayak oldu. Elbette ki, bunun yanında çözüm ya da çözüme dönük politikaların geliştiriliyor olması birinci sebeptir, yatırımcıların buraya gelmeye karar veriyor olmasında. Eğer burada bir huzur ortamı varsa ve altyapınız sağlamsa, insanlara buraya gelip avantajlardan faydalanmak isterler ama bunları oluşturmadığınız taktirde bunları düşünmek hayalciliktir. İş gücü anlamında, nitelikli personel anlamında, altyapı anlamında bütün bacakları oturtuyor olmanız lazım ki, insanlara gelin yatırım yapın diyebilesiniz.  O dönemlerde Diyarbakır’daki, sivil toplum kuruluşları, İş örgütlenmeleri ciddi mesailer verdiler ve bir yere doğru gidiyorduk. Geldiğimiz noktada da bu gelişmelerin bahsettiğimi büyüme rakamlarına katkıları vardı. İhracatımız üç beş katına çıkmaya başladı, 2014’te 261 milyon Dolarla kapattık ve bu Diyarbakır’ın görmediği bir rakamdı. Ortadoğudaki gelişmeler, şehrimizde cereyan eden olaylar maalesef ki, bütün bu kazanımları ortadan kaldırdı.

Organize Sanayi Bölgesine ek bölüm yapılmasının bir etkisi olmadı mı?

2 milyonluk şehirde 176 işletme çok az

Ek bölüme rağmen Diyarbakır nüfus yapısına oranla baktığımızda OSB’nin yapısı çok büyük bir alan değil. Şuanda orada en fazla 176 tane işletme var ama 2 milyonluk bir şehirden ve bölgenin çekim merkezi olan bir yerden bahsediyoruz. Bu alanları arttırmak zorundayız ki, gerçek anlamda şehirde bir üretim, istihdam alanı oluşabilsin. Aslında Diyarbakır’ı bir sanayi kentine çevirmeliyiz diye bir iddiamız da yok. Şehirler kendi ekonomilerini kendi geçmişleriyle belirlerler ama en azında bu kadar yoğun bir nüfusun olduğu bir yerde en azından kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir sanayi temeline de kavuşmak zorundadır. Diyarbakır uzun yıllardır gerek Ortadoğu’nun gerekse de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ticaret merkezidir ve o anlamda yıllarca hizmet vermiştir. 19’uncu yüzyılın başlarında kervan ticareti var ve Diyarbakır bu ticaretin çok önemli bir merkezidir. Teknoloji ve çağ değişimi içerisinde limanlara ihtiyacın hasıl olduğu koşullarda tabii ki, Diyarbakır bu özelliğini kaybediyor. Liman şehirleri ticarette öne çıkmaya başlıyor ama bundan sıyrılacak yöntemler de bulunabiliyor. O gün içinde barındırdığı nüfus yapısı itibariyle gayrimüslim Diyarbakırlı yurttaşların zanaata olan düşkünlükleri Diyarbakır’ı bir zanaat şehri olarak ortaya çıkarıyor. 20’inci yüzyılın başlarında Diyarbakır bir zanaat şehri oluyor ve dünyaya bu ürünlerini satar duruma geliyor. Bu araştırmalar ortada ve bunlar kıymetli araştırmalardır. Bugün günümüze geldiğimizde ise Türkiye ekonomisi içinde 70’inci sıralardayız. Bu kent kültürel yapısıyla, geçmişiyle ve şuan barındırdığı onlarca imkânı ile bugün bu pozisyonda olmaması lazım. Bu kadar yoksulluğun olduğu bir ortam içinde olmaması lazım.

Diyarbakır ekonomisindeki tahribatın ve geri kalmışlığın giderilmesi noktasında hükümetten başka ne tür beklentileriniz var?

‘Pozitif avantaj yaratabilecek unsurlarının da devreye girmesi gerekiyor’

Ekonominin doğru yere gitmemesinin faktörlerinden bir tanesi de sermaye yapısının zayıf olmasıdır. Sermaye yapısının güçlü olmadığı bir yerde de bir şekilde dış kaynağa ihtiyacınız var ve burada da finans kurumlarına ulaşmak zorundasınız. Diyarbakır, finansal ulaşım konusunda da çok büyük sıkıntılar yaşıyor. Gerek bölgenin, dışarıdan yürüyen algısı gerekse de almış olduğu destekler konusunda ülke kentleri arasında çok ciddi bir uçurum var. Finansa erişim konusundaki dezavantajları ortadan kaldırmakla ilgili hükümet çağrılarımız konusunda bir takım ön açıcı hareketler yaptı.  Kredi Garanti Fonu marifetiyle bir şekilde KGF’nun kefaleti konusunda banklarla üreticinin, tüccarın, işverenin buluştuğu bir ortam gerçekleşiyor ama bunla ilgili onlarca dezavantajımız var derken, rekabet edebilme gücü içerisinde değiliz. Çünkü Çorum’daki aynı vasfa sahip bir işletmenin finans kuruluşlarından faydalanma rakamlarına baktığımızda büyük farklılıklar var. Hem faiz oranları hem de yaklaşım konusunda. Bizim koşullarımızdaki kentler için finans kuruluşlarının desteklerine ihtiyaç vardır. Bunu Anadolu’nun gelişen kentlerinde görürsünüz. Maraş, Kayseri, Gaziantep’in gelişimindeki en büyük etkenler finans kuruluşlarının objektif yaklaşımları sonucunda ortaya çıkmıştır ama ülkenin içerisindeki bu var olan farklı düşüncelere yer vermeme hususu parayı yönetenler açısından da aynı şekilde devam ediyor. Bakış açıları maalesef objektif değil. Bu açıdan değerlendirmeler konusunda sıkıntı yaşıyoruz ve finansa ulaşım konusunda Diyarbakır’daki iş insanların çok ciddi sıkıntıları var. Bu konunun giderilmesiyle ilgili KGF destekli avantajlar sunuldu ama bunların bölgede bir pozitif avantaj yaratabilecek unsurlarının da devreye girmesi gerekiyor. Diyarbakır’daki insanların gayrimenkullerinin değerlendirilmesi bile farklı bir şekilde yapılıyor. Bankalara ipotek verdiğinizde gerçek değerlerinin çok çok altında rakamlara ulaşıyorlar ki, bölgenin çatışmalı ortamı buna gerekçe yapılabiliyor. Bir başka husus, son iki yıldır sigorta şirketleri Diyarbakır’daki iş insanlarının araçlarını, mallarını, mülklerini sigortalamaktan uzak duruyorlar. Sigorta yaptıkları yerde de çok fahiş rakamlarla ortaya çıkıyorlar. Bu konuda özellikle hükümetin, kendi kamu kuruluşları vasıtasıyla desteklemesi konusunu defalarca dile getirdik. Özellikle sigorta kuruluşları olan kamu bankalarının buradaki işverenlerin koluna girmesi gerektiğini ifade ediyoruz. 

Diyarbakır ve bölge ekonomisinin gelişmesi için DİSİAD olarak sizin ne gibi önerileriniz var?

Aslında GAP marifetiyle Diyarbakır ekonomisine büyük destek olacak unsurları mevcuttur.  GAP marifeti ile ülkenin enerji anlamında desteklenmesi sağlanırken, özellikle sulama kanaları konusunda uzun yıllardır tamamlanamamış olması bölgedeki üretimi bir şekilde yarıda bıraktığını söyleyebiliriz. Şu aşamada bir şekilde yol alınıyor ama hızlı bir şekilde sulama kanallarının devreye sokulması gerekir ki, bu kadar verimli toprakların tarım ve tarıma dayalı sanayi anlamında bir sıçrama da sağlayabilir. Bunun yanında az önce de söylediğim gibi cazibe merkezleri kıymetli ama burada da işin ehli insanlara yani siyasetin ayrımcılık yapmayacağı bir durumda bizler açısından kıymeti olur. Cazibe merkezinden faydalanacak firmalar burada nitelikleri anlamında ortaya konulur ve bu kaynaklar doğru insanlara verilirse bu açıdan hepimize katkı yapar. Aksi taktirde 80’lerde yaşadıklarımızı hiç kimse yaşanmasını istemez. Siyaset marifetiyle verilen teşvikler ve yerine gelmemiş onlarca taahhüt. Şehrin birçok yerinde tuğlalarla çevrilmiş onlarca yapı vardı geçmişte ve bu konuda ülkenin geneline de eleştiri kaynağı haline gelmiştik. Vergi vermeden bir sürü kaynağımız oraya gidiyor diye Batıdaki yurttaşlarımız bunları dillendiriyorlardı. Bu Diyarbakırlıların sorunu değildi, o günkü iktidarlar bunları ehil insanlara vermedikleri için bunlar yaşanmıştı. Yine aynı şeylerin tekrarlanmaması adına buna vurgu yapma ihtiyacı duyuyorum.

‘Diyarbakır Valimiz gibi bürokratlara büyük ihtiyacımız var’

Bunun dışında en temel iş, bugün hükümetin de muhalefet partilerinin de inisiyatif alacağı şey, Kürt meselesinde biran önce çözüme gidecek unsurların ve ileri demokrasi ile insanları buluşturacak bir ortamın sağlanmasıdır. Bunun olduğu bir ortamda diğer hususlarla beraber Diyarbakır ekonomik anlamada da sosyal anlamda da katkı yapar, bunu herkes çok net olarak biliyor. Tabii bu iki yıllık dönemde biz bu sıkıntıları yaşarken şunu da vurgulamakta fayda var; burada bürokrat anlamında da aslında avantajlı bir ortamdan geçtiğimizi söylemek isterim. Diyarbakır Valisi Sayın Hüseyin Aksoy, gerçekten bu anlamda inisiyatif aldı ve olayların tahribatının daha fazla yükselmemesi açısından yönetim şekliyle Diyarbakır’daki zarar ziyanın daha fazla olmasının önüne geçti. Yine, geçen gün çok büyük bir organizasyonumuz oldu, 300’e yakın iş insanıyla buluştuk, iki Bakanımız bizlere eşlik etki. İl Valimiz bu organizasyonda başından beri bize büyük destek verdi ve iki gün birlikte yoğun bir mesai yaptık. Sayın Aksoy, oraya gelen iş insanlarına Diyarbakır’ı, avantajlarını anlattı ve onları yatırım yapmaları konusunda ikna etme konusunda büyük çaba gösterdi.  Diyarbakır Valimiz gibi bürokratlara büyük ihtiyacımız var. Bu anlamda kentimizde böylesi insanların olması en azından bazı değer yargılarımızı daha rahat ortaya çıkarmamızda bize büyük avantajlar sağlıyor.”

 

Ali Abbas Yılmaz / Özel

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.