Dört kez ölümü yendi

Dört kez ölümü yendi
Moral, motivasyon kanseri yener!

Diyarbakır’da yaşayan 3 çocuk babası 67 yaşındaki Şükrü Abay, çeşitli tarihlerde 4 farklı kanser hastalığına yakalandı. Ölümü dört kez yenen Abay, moral ve motivasyonun kanseri yeneceğini söyledi. 

Tigris Haberi ziyaret eden Diyarbakır Yeniden Yaşam Derneği (Kolostomili ve Ostomililer Kanserle Mücadele Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Abay, kanserle mücadelede toplumsal duyarlılık oluşturmak amacıyla önemli açıklamalarda bulundu.

Kanserle mücadele için kurulan Diyarbakır Yeniden Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Abay, derneğin kuruluş çalışmalarına, kanserli hastalara ulaşabilmenin zorluklarına ve bölgede görülen kanser türlerine ilişkin olarak gazetemize değerlendirmelerde bulundu.

Derneğinizin kuruluşundan bahseder misiniz?

‘Kanser zamanında teşhis edilirse gripten bir farkı yoktur’

“ Derneğimiz, Diyarbakır Yeniden Yaşam Kanserle Mücadele Derneği adı altında kuruldu. Derneğimizin adını belirlerken neden ‘yeniden yaşam’ dedik: Kanserli hastalar konusunda toplumumuzda şöyle yanlış bir kanı var; kansere yakalandım, ölüyorum. Kanserli hastalar kendilerini ölüme yakın olarak görüyorlar, öyle kabul ediyorlar. Ancak bizler bunun öyle olmadığını kanıtlamak için ortaya çıktık. Aslında kanser zamanında teşhis edilirse gripten bir farkı yoktur. Ben kendim4 kez kanser oldum ve ilk kansere yakalandığım zaman 23 yıl öncesiydi. Kolon kanseri, rektum kanseri ve iki kez de cilt kanserine yakalandım ama pes etmedim ve hala sağlıklı bir şekilde dinamik bir yaşam sürdürüyorum. Kanser benim çok iyi tanıdığım ve yaşamımda sık sık karşılaştığım bir rahatsızlıktır. Ancak bugüne kadar hiç kemoterapi de radyoterapi de görmedim. Ben kanserleri sağlıklı beslenme ve pozitif yaşam tarzıyla atlattım. Kanserle mücadelede doğru beslenmenin yanı sıra stresten uzak bir yaşamı tercih ettim. Yüzme sporu yaptım, koştum, tatil yaptım. Toplumla barışık bir şekilde yalamayı öğrendim. Sosyal faaliyetlere katıldım, kendi kabuğuma çekilmedim. Yani, bir bütün olarak düzenli ve sağlıklı bir yaşam tarzını hayatıma uyguladım.

 

‘Kanserin neden yenilmez olduğunu sorgulayarak başladım’

Kanserin en çok sevdiği insan tipi, kendi kabuğuna çekilen, yerinde oturup hiçbir şey yapmayan ve kendini toplumdaki sosyal aktivitelerden soyutlayan insandır. Stres, sağlıksız beslenme ve içine kapanık yaşam tarzı kanserin en çok sevdiği insan tipidir. Ben de ilk kanser olduğumu öğrendiğimde 2- 3 ay içinde öleceğimi kabul etmiştim. Toplumda da kansere bakış bundan farklı değildi. Annemi, iki kardeşimi, 3 tane dayımı, yani ailemin önemli bir bölümünü hep kanserden kaybettim. Dolayısıyla ben onların da yaşam deneyimlerinden yararlanarak kendime bir yol çizdim. Kanserin neden yenilmez olduğunu sorgulayarak başladım ve buradan hareketle kanserle mücadele konusunda çok yönlü bir araştırmanın içine girdim.

‘Diyarbakır’da 5 binden fazla kanserli hasta var’

Bugün Diyarbakır’da 5 binden fazla kanserli hasta var. Neredeyse trafik kazalarından daha fazla hatta ve hatta savaşlardan daha fazla insanımızın her yıl kanserden öldüğünü biliyoruz. Kansere yakalanan herkes bir başına kendi stresiyle baş başa bir yaşama kendisini mahkûm ediyor. Herkes kendi acılarıyla, dört duvar arasında kendi kaderiyle baş başa ve ölümü bekleyen bir halde yaşamaya çalışıyor. Ben, tam da böyle bir çaresizliğe mahkûm olmadığımızı, ölümün insanlara layık olmadığını anlatabilmek için bir dernek çalışmasına girişmeye karar verdim. Kanserin yenilebileceğini ispatlamak ve kansere yakalanan hastalarla dayanışmak için bu derneği kurmak için arayışa girdim. Kanserle Mücadele Derneği Türkiye genelinde İzmir ve Ankara’dan sonra Diyarbakır’da kurulan 3’üncü dernektir. Bunlardan başka da kanserle mücadele eden bir dernek maalesef yok.

Derneği kuran yönetim kurulunun hepsi de kansere yakalanan ve kanserle mücadele edenler mi?

‘4 kez yakalandım ama kansere teslim olmadım, boyun eğmedim’

Diyarbakır’da kurulan Yeniden Yaşam Derneğinin üyelerinin % 95’i kansere yakalananlardan, ailesinde kanser hastası olan, kanserden yakınlarını kaybetmiş ve kanser riski taşıyan kişilerden oluşuyor. Toplumumuzda kansere yakalanan hastalar genelde aile içinde bu hastalıkla uğraşmaktalar. Hastalar en yakın çevrelerinden dahi kanser olduklarını saklayabiliyorlar. Toplumumuzda da maalesef kansere yakalanmak bir ayıpmış gibi görülüyor. Hatta kimi hekimler dahi kanserli hastalara farklı yaklaşımda bulunabiliyorlar.  Kanserli hasta sanki atıl durumdaymış, tükenmiş, fazla ömrü kalmamış gibi bir yaklaşıma maruz kalıyor. Ben kansere teslim olmadım, boyun eğmedim. Dört kez kansere yakalanmama rağmen bugün bile futbol oynuyorum, koşuyorum, yüzüyorum. Yaşamın her türlü nimetlerinden yararlanmak için tüm gücümle mücadele ediyorum. Derneği kurarken de bu inançla yola çıktım.

Derneğimizin 35 üyesi var

Kanserle Mücadelede Yeniden Yaşam Derneği olarak 5 aydır kurulmuşuz ve 3 aydır da aktif olarak kansere yakalanan hastalarla iletişime geçmeye çalışıyoruz. Şuana kadar yüzlerce kanser hastasına ulaştık ve 35 kişiyi derneğimize üye yaptık. Halk Sağlığı ve İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bilgilere göre Diyarbakır’da 5 binin üzerinde kanser hastası olduğunu öğrendik ve bu 5 bin kişiye ulaşabilmek için çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Diyarbakır’da kansere yakalanan hastalar % 62 gibi yüksek bir oranla meme kanseri hastalarıdır. Bunları sırasıyla kolon kanseri, akciğer kanseri ve diğer kanser türleri takip etmektedir. Diyarbakır’da neredeyse 10 kadından bir tanesi meme kanserine yakalanıyor ama bu toplum tarafından bilinmiyor. Kanser vakaları toplumdan gizlendikçe aslında onların yaşadıkları sıkıntılar da katlanıyor. Yaşam, kanser hastaları için daha da çekilmez bir hal alıyor. İşte tam da bu dernek kansere yakalanan insanlarımıza cesaret vermek için, yalnız olmadıklarını ve kanserle mücadele edilebildiğini göstermek için vardır.

Kanserle mücadelemiz sürüyor…

Derneğimizin çalışmaları yoğunlaştıkça daha çok kanser hastasına ulaşıyoruz ve kendi aramızda kanserle mücadele etmek için sohbetler ediyoruz. Beslenme alışkanlıklarımızdan, sağlıklı yaşam tarsının vazgeçilmezi olan spora, stresten uzak durmaya ve sosyal aktiviteleri arttırmaya kadar bir dizi konuda birbirimizle fikir alışverişinde bulunuyoruz. Hatta önümüzdeki günlerde kanserli olduğumuza ve kanserli hastaların toplumda var olduğunun daha görünür olması için, bu konuda farkındalık yaratmak için etkinlikler yapacağız. Yine, Genel cerrahlarımızı ziyaret ediyoruz, basın, medya yolu ile kanser hastalarını ve sorunlarını toplum nezdinde daha görünür kılmaya çalışıyoruz. En son Onkoloji hastanesini ziyaret ettik. Kanserli hastalarla görüştük, taburcu olan hastalarla iletişime geçtik. Yatağında gözünü açmayan hastalarla görüşmelerimiz sonucunda hastaları bahçede gezinti yapmaya çıkardık.

‘Moral motivasyon hastalığın tedavisinde % 60 etki ediyor’

Kanserin en çok sevdiği, stresli bir yaşamdır ve biz tam da bunu aşmak için kansere yakalanan hastalar moral motivasyon veriyoruz. Bu hastalara kendimi örnek gösteriyor ve 4 kez kanseri yenmiş biri olarak hayatta olduğumu ve hayatı dolu dolu yaşadığımı söylüyorum. Onkologlar da bu moral motivasyonun önemini vurguluyorlar. Bir Onkoloji profesörünün bana söylediği şuydu: ‘Bizim uyguladığımız tedavi çeşitlerinin kanserli hastalar % 40 faydası oluyorsa, kanseri yenmiş kişilerin kanserli hastalara vereceği moral motivasyon hastalığın tedavisinde % 60 etki ediyor.’ Kanser olmamak ya da kansere yakalananlar için farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Ne yapıyoruz; öncelikle doğru beslenmenin önemini anlatıyoruz. Abur cubur yememeyi tavsiye ediyoruz. İnsanlara her yıl en az bir kez baştan ayağa tetkik öneriyoruz. Her yerde olduğu gibi Diyarbakır’da da Kanser Erken Teşhis Merkezi var ve her türlü tetkik ücretsiz yapılıyor, insanları bu merkeze yönlendiriyoruz. Tabii ki, önceliğimiz insanların kanser olmamasıdır ve bunun için çalışmalar yürütüyoruz. Kansere yakalananlar için ise ameliyat öncesi ve sonrası, tedavi öncesi ve sonrası bu hastalarla temasa geçiyor ve onların moral, motivasyonunu en yüksek seviyeye çıkarmaya çalışıyoruz. Devamında ise, sağlığına kavuşan bir hastanın evine gidiyoruz ve onlara yalnız olmadıklarını hissettiriyoruz.

Diyarbakır’da 5 binin üzerinde kanserli hasta olduğunu söylediniz ve hâlihazırda ulaşabildiğiniz kanserli hasta sayısını yüzlerle ifade ettiniz. 5 bin kanserli hastaya nasıl ulaşmayı düşünüyorsunuz ve hastalar ulaşmaya çalışırken ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

‘Hastalara, yaşama yeniden başlayacakları bir kapı açıyoruz’

Hastalar ulaşmamızın önündeki en büyük engel hastanın kanserli olduğunu gizlemesidir. Tabii ki, hastaların kansere yakalandıklarını gizlemesinin gerisinde de toplumun kanser hastalıklarına bakışının olumsuz olması yatmaktadır. Bu nedenle de kanserli hastalar kendi kaderiyle baş başa kalarak stres altında bir yaşama mahkûm oluyorlar. Biz dernek olarak tam da bu duvarı yıkıp onlara yaşama yeniden başlayacakları bir kapı açıyoruz. Kansere yakalanan hastanın toplumdan yalıtık bir yaşam sürmesine razı olmuyoruz ve onları toplumsal yaşamın bütün alanlarında aktif bir sosyal faaliyetin içine katıyoruz. Tabii ki, bizim bu çabamıza doktorların, STK’ların ve özellikle de basın medya kuruluşlarının destek olmalarını bekliyoruz.

5 bin kanser hastasının bilgilerine sahip misiniz, onlarla iletişime geçmek için gereken olanaklara sahip misiniz?

Hasta bilgilerine ulaşamıyoruz

Tabii ki, hastaların bilgilerine ulaşmamızın önünde hastanın mahremiyeti meselesi var. Doktorlar da bu konuda bize bilgi veremiyorlar. Yine sağlıktan sorumlu kamu kuruluşlarından da bu yönlü bir bilgi alamıyoruz.

Bugüne kadar dernek olarak kaç kişiye ulaştınız?

 

Medikallar fark parası alıyorlardı

Şöyle bir örnek vereyim; kolon kanseri olan ve torba kullanan hasta sayısı 254. Her ay SGK’ya gidip torba parası alanların sayısı 254 kişi. Bu 254 kolon kanseri hastası toplam kanser hastalarının içinde çok küçük bir rakamdır. Tabii ki, bu hastaların bilgileri resmi olarak bize verilmiyor. Yetkililerle ikili sohbetlerimizde bu sayı telaffuz ediliyor ama bu hastaların kimler olduğu ve onlara nasıl ulaşabileceğimizin bilgisi maalesef bize remi olarak verilmiyor. Biz bütün bu olanaksızlıklara rağmen üç ay içinde 150 kanser hastasına ulaştık. Bunların 35 kişisi kolon kanseriydi ve onlar da torba kullandıkları için gelip bize üye oldular. Kolon kanseri olan ve torba kullanan insanlar bize geldi, derneğimize üye oldular çünkü bu insanlar medikalcılara gittiklerinde onlardan fark parası alınıyordu. Hâlbuki devlet torba parasının ödemesini %100 yapıyordu. Buna rağmen Medikallar bir dönem hastalardan torba parası farkı alıyorlardı. Kolon kanserine yakalanıp torba kullanmak zorunda kalan hastalar bir başlarına oldukları ve örgütsüz oldukları için medikallar uzunca bir dönem onlardan fark parası aldılar. Ama derneğimizin kurulmasıyla birlikte artık bu fark parasını medikallar almamaya başladılar. Ben de derneğimiz kurulmadan önce yıllarca fark parası ödedim. O zamanın parasıyla her ay 150 TL fark parası ödüyordum ama sonra kendi hak ve hukukumuzu öğrendikten sonra bu parayı ödemedik. Derneğimizin kuruluşu ile Medikallar artık örgütlü bir güç karşılarında gördüklerinde fark parası almadılar. Öyle ki, fark parasından dolayı torba almayan hastalar eski torbalarını sıcak su ile yıkayıp tekrar kullanmak zorunda kalıyorlardı. Tabii ki, bu durum ciddi sağlık riskleri yaratıyordu. Şuan ise herkes fark parası ödemediği için torbasını günlük kullanıyor.

Dernek kurma fikri nereden kimden çıktı?

‘Medikalcılardan 8 kişinin ismini koparıncaya kadar bir buçuk yıl geçti’

İlk olarak İzmir’de bir dernek çalışması yürütülüyordu. İnternet üzerinden onlara ulaştım ve onlardan bu konuda görüş aldım. Diyarbakır’da dernek kurma faaliyetinin öncülüğünü ben yaptım. Yalnız derneğin yönetim kurulunu, çekirdek yapısını oluşturmak için bir buçuk yıl çaba harcadım. İlk önce medikalcılarla temasa geçtim, çünkü bu hastalar torba almak için buralara geliyorlardı. Medikalcılardan 8 kişinin ismini koparıncaya kadar bir buçuk yıl geçti. Medikalcılar bir türlü isim vermek istemiyorlardı, bir araya gelmemizi istemiyorlardı. Derneğimizi kuracak sayıya ulaştığımızda Medikalcıların karşısına çıktık ve bizden aldıkları fark parasının usulsüz, haksız olduğunu ifade ettik.  Diyarbakır ve bölgede şuan artık herkes biliyor ki, kanser hastalarının hak ve hukukunu savunan bir dernek vardır.

Bölgede ve Diyarbakır’daki kanser türlerinin görülme oranlarına dair bilgiler paylaştınız. Özellikle de meme kanserinin % 62’lik bir oran ile birinci sırada yer aldığını belirttiniz. Diyarbakır’daki kanser türlerinin neden kaynaklandığı hakkında bir araştırmanız var mı?

Stresli yaşam tarzı kanser yapıyor

Kanserin en büyük etkeni bildiğiniz gibi strestir. Bizim yöremiz de bir çatışma bölgesi olması nedeniyle ve toplumun geleneksel yaşam tarzı da strese açık olduğu için, insanlarımız özellikle de kadınlar hep acılarla, stresle ömrünü geçirdiği için kanser vakaları ciddi artış göstermiştir. Bölgemizde en büyük acıyı, stresi kasınlar ve anneler yaşıyor. Meme kanserinin bölgedeki kadınlarda görülmesinin en temel nedeninin bu stresli yaşam tarzı olduğu kanaatindeyim. Bölgedeki kanser vakalarının artış göstermesinin bir diğer nedeni ise ekonomik sıkıntılardan dolayı bölge insanımız ne bulduysa yiyebiliyor. Bölge insanı sağlıklı beslenme konusunda yeterli ekonomik koşullardan yoksundur. Ayrıca sağlıklı beslenme konusunda yeterli bilinç de oluşmuş değil diye düşünüyorum. İnsanlarımızın şöyle besleneyim de kanser olmayayım deme lüksü yok. Bölge insanı yaşadığı ekonomik sıkıntıdan dolayı, karnımı doyurabilmek için ne bulursam onu tüketeyim derdinde. İnsanlarımız beslenme konusunda sağlıklı olana değil ucuz olana yöneliyor ve haliyle sağlıksız besinler tüketiyor. Hâlbuki insanlarımızın ucuz diye yöneldiği ürünler onların sağlığı açısından pahallıya mal oluyor. İnsanlarımız maalesef beslenme konusunda günü kurtarmanın derdindedir. Mesela İzmir’de, Ankara’da meme kanseri görülme oranı bölgemizdeki kadar yüksek değildir. Bir başka örnek vereyim, İsrail’de bir yılda kanser olan hasta sayısı 162’dir. Ülkemizdeki kanser vakaları ile bu sayıyı karşılaştırdığımızda arada uçurum olduğunu görürüz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kanserle mücadelede işadamlarının desteğini bekliyoruz

Derneğimizi kurduk, kendi kıt kanaat imkânlarımızla büyük bir yükün altına girdik ama çalışmalarımızı daha etkin ve sürekli hale getirebilmek için büyük bir külfet gerekiyor. Derneğin bütün üyeleri de çalışanları da hastalıkla mücadele eden insanlarız ve genellikle de emekliyiz. Haliyle ekonomik olanaklarımız da bellidir. Derneğimizin giderlerini her ay kendi emekli maaşlarımızdan ayırdığımız bir bütçe ile karşılamaya çalışıyoruz ama inanın çok zorlanıyoruz. Buradan özellikle toplumumuz içinde ekonomik gelir düzeyi yüksek olan işadamlarımızdan bu konuda destek bekliyoruz. Biz kendi imkânlarımızla zaten birbirimize moral olarak katkı sunuyoruz anacak ekonomik olarak ciddi bir desteğe ihtiyacımız var. Kanserle mücadelemizde bize katkı sunacak duyarlı işadamlarımızın desteği çalışmalarımızın sürdürülmesi açısından çok önemlidir. Bu konuda tüm duyarlı işadamlarımızın katkılarını bekliyoruz.”

Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Halim Şahin ise kanserle mücadelede kendi deneyimlerini aktardı:

‘Kansere yakalandığımda hayata küstüm’

“Diyarbakırlıyım ve 8 çocuk babasıyım.  Ben, 2012 yılında Rektum kanserine yakalandım. O günden bu yana bir dizi tedavi gördüm. Kansere yakalandığımda hayata küstüm. O zaman diyordum ki, bu şekilde yayacağıma yaşamasam daha iyi. Bir Radyoterapist hoca vardı benimle çok ilgilendi, bana moral verdi. O doktor bana yaşama sevincini yeniden aşıladı ve beni hayata bağladı.

‘Sanki biz uzaydan gelmişiz’

Bir gün Medikal’da malzeme alırken Şükrü abi ile tanıştık ve dernek çalışmasına katıldım. O günden bu yan insanların kanserle mücadelesi için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorum. Geçen Pazar günüydü bir hastayı ziyarete gittik. O hastanın yakınları bizi öyle karşıladılar ki, sanki biz uzaydan gelmişiz. Tabii ki, biz yılmadık, o hastayı evinde de ziyaret ettik ve hastanın moralini yükseltmek için elimizden gelen çabayı gösterdik.

Kansere yakalanan hastalara sizin öneriniz nedir?

‘Kansere yakalandım diye teslim olmayacaksın, mücadele edeceksin’

İnsanın günü gelmeyene kadar kimse ölmüyor. Ben hasta oldum, ölecem yok böyle bir şey. Kendi yaşamımdan örnek vereyim: Ben hasta olduğumda çocuklarım çok üzüldüler ve benden kötü oldular. Ben gece uyuyorum onlar uyumuyorlar. Muayene için çocuklarımla birlikte doktora gittim. Benim elimde dosya var, girdim içeri, hoca sordu hasta kim diye benim dedim, inanmadı. Çünkü çocuklarım benim yanımda daha perişan bir haldeydiler. Ben ise güle oynaya doktorun karşısındaydım. Kansere yakalandım diye teslim olmayacaksın, mücadele edeceksin. Tabii ki, hekimlerle de sürekli olarak diyalog halinde olacaksınız. Ben bugün herhangi bir sağlık çalışanı gördüğümde anam babam gibi seviyorum, onların bizim üzerimizde emekleri çoktur.

Çocuklarınızın sizin hastalığınız karşısında umutsuzluğa kapılmaları sizi nasıl etkiledi?

‘Herkes öncelikle hastasına moral versin’

Ben çocuklarımın çok üzüldüğünü görünce onlara dedim ki, siz babanızın derdini görün ama babanız sizin derdinizi görmesin. Benim hasta yakınlarına söyleyeceğim şudur: Herkes öncelikle hastasına moral versin. Hasta ne kadar moralli olursa hastalık karşısında o kadar güçlü olur ve o kadar çabuk ayağa kalkar. Kimse hastasına acımasın, acımak çözüm değil. Siz hastanıza acınacak gözle bakarsanız hasta da kendi halinin ne kadar acınası olduğunu görür ve morali iyice bozulur. Hâlbuki hastanın en çok morale ihtiyacı vardır.”

Diyarbakır Yeniden Yaşam Derneğine ulaşmak isteyenler için iletişim bilgileri ise şöyle: GSM; 0 535 925 48 62 – 0 532 342 74 44; Adres: Huzurevleri mah. 20.sk. Welat Apt. No: 43 Kat: 1 No: 1 Diclekent Bulvarı Kayapınar / Diyarbakır

Ali Abbas Yılmaz / ÖZEL

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.