Güvenlikçi politikalar, ihlalleri arttırıyor

Güvenlikçi politikalar, ihlalleri arttırıyor
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ile İnsan Hakları Derneği Başkanı Abdullah Zeytun, 10 Aralık İnsan Hakları Haftasına ilişkin Tigris Haber’e konuştu. Aydın ve Zeytun, güvenlikçi politikalar nedeniyle hak ihlallerinin arttığına dikkat çekti.

Ali Abbas Yılmaz - Özel

‘Bölgedeki hak ihlalleri Kürt sorununa yaklaşımdan kaynaklanıyor’

TİGRİS HABER - Bölgede ve kentte yaşanan hak ihlallerinin geçen yıllara göre paralellik gösterdiğine vurgu yapan Zeytun, şunları ifade etti: “Bölgede yaşanan hak ihlalleri tümüyle Kürt meselesi bağlamında yaşanan ihlallerdir. Kürt meselesinin güvenlikçi bir politikaya endeksli olarak, şiddetle çözümüne dayanan bir uygulama nedeniyle gerçekleşen tüm ihlaller bununla bağlantılı. 2015 yılı itibariyle devam eden şiddet politikası 2020 yılında da devam etti. Kayyum atamaları, sistematik bir şekilde gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalar, işkence ve kötü muameleler uygulamaları, cezaevlerinde yaşanan ağır ihlaller, kadına yönelik şiddet meselesi ve bununla bağlantılı tüm uygulamalar maalesef 2020 yılında da devam etti. Pandemi süreciyle kısıtlamaların başladığı 20 Mart’tan bu yana siyasi parti faaliyetlerine, Sivil Toplum Örgütlerinde çalışmaya yönelik, çalışma yürüten kadın aktivistler başta olmak üzere farklı ihlaller gerçekleşti. 2020 6 aylık ihlal raporumuzda da bu verileri paylaştık. 2020’deki hak ihlalleri de önceki yıllara paralel olarak bir atış gösterdiğini ifade edebiliriz. Güvenlikçi politikalara dayanan siyasetin buna etken olduğunu ifade etmek gerekir. Tam da insan hakları meselesi, demokrasi, adalet ve hukukun üstünlüğü meseleleri tartışılırken, Kürt meselesinin daha çok konuşulması gerekiyor. Adil yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği, seçilme hakkı meselesi de aslında Kürt sorununa gösterilen yaklaşımla bağlantılı.”

‘Kürt mevsimlik işçilere yönelik linç girişimleri oldu’

Hak ihlallerinin artışının cezaevlerinin doluluk oranına da yansıdığına dikkat çeken Zeytun, şunları ifade etti: “Diyarbakır’a yapılan kampüs cezaevlerinin dahi dolduğunu, yetersiz kaldığını, insanların keyfice tutuklandığını söyleyebiliriz. Siyasi partide faaliyet yürüten siyasetçilere ve kadın hak savunucularına yönelik operasyonları, gözaltıları değerlendirdiğimizde o kadar yoğun tutuklamalar gerçekleşti ki cezaevlerinde yer kalmadı. Yeni bir cezaevi yapılmasının nedeni aslında çok sayıda tutuklamanın gerçekleşmesidir. Yine, cezaevindeki ihlaller de arttı. Hasta mahpusların sağlığa erişim hakkından tutalım, disiplin cezalarına, keyfi sevklere kadar yaşanan ihlaller her yıl olduğu gibi bu yıl da daha fazla. Bu yıl biraz daha görünür olan şöyle bir durum daha var: Ayrımcılığa dayanan ve altında nefreti de barındıran Kürt mevsimlik işçilere yönelik linç girişimleri oldu. Ekonomik zorluklardan kaynaklı batıya gitmek zorunda bırakılan mevsimlik işçiler, genel politikadan da bağımsız olmayacak şekilde bir linçe maruz kaldılar. Bu linçten dolayı yaşamını yitiren de oldu. Türkiye’de işkence ve kötü muamele iddiaları hep çok konuşuldu. Ama insanlar bu yıl işkence ve kötü muamelede bulunan kamu görevlilerinin soruşturulmadığını da gördü. Kamu otoritesince bu işkence ve kötü muameleyi görmezden gelen, meşrulaştırmaya çalışılan bir dil de kullanıldı. İşkence iddiaları etkin bir şekilde soruşturulmadı. Cezasızlık politikasının devam ettirildiği bir süreci de yaşadık.”

abdullah-zeytun.jpg

‘Müzakerenin gelişimini isteyen insanların daha iyi ses vermesi gerekiyor’

Hukukun üstünlüğüne dayanan katılımcı demokratik bir yönetim anlayışına vurgu yapan Zeytun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt meselesinin çözümüne dair demokratik müzakere kanallarının açılması ne kadar Türkiye kamuoyunda konuşulursa hak ihlalleri de azalır. Bu hava bu siyaset bu uygulama ne kadar değişirse ihlaller de buna bağlı olarak azalacaktır. Şu meseleyi de artık yüksek sesle konuşmamız gerekiyor; Kürt illerinde yaşan tüm ihlallerin sonlandırılması, bizlerin barışı ne kadar istediğimiz, onun için ne kadar mücadele ettiğimizle ilgilidir. Hukukun üstünlüğünden, adaletten, barıştan yana, demokratik katılımın, müzakerenin gelişimini isteyen insanların bu anlamda daha iyi ses vermesi gerekiyor. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Bu kanallar ne kadar güçlendirilirse, demokrasi ve barış meselesi ne kadar gündeme gelirse müzakere kanallarının da o kadar açılabileceğini düşünüyoruz.”

‘AİHM karalarının uygulanmadığı bir süreci yaşıyoruz’

Hak ihlallerinin sadece Türkiye’ye özgü olmadığına ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kâğıt üzerinde kabul etmenin yeterli olmadığına işaret eden Zeytun şunları söyledi: “Sadece uluslararası bildirgelere taraf olmak, imzacı olmak yetmiyor. Yürürlüğe konulan kanunların siyasi iktidar ya da devlet aklınca ne kadar uygulandığına bakmak gerekiyor. Bu sadece Türkiye için de geçerli değil, böylesi sözleşmelere imza atan tüm ülkeler için geçerli. 72’inci yılına girdiğimiz bu bildirgeye Türkiye de imza atan ülkelerden biri ve buna imzanın atıldığı tarihten bu yana ülkede askeri darbelerin, sıkıyönetim uygulamalarının, zorla kaybedilmelerin, faili meçhul cinayetlerin, işkence ve kötü muamelelerin yoğun ve sistematik bir şekilde gerçekleşti yıllar da oldu. Ne kadar uluslararası sözleşmeye taraf olursanız olun bunu uygulamakla yükümlü olduğunuzu ve bu anlamda uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini yerine getirmeniz gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce ihlal kararı verilen dosyalara ilişkin Türkiye yargısınca henüz bir karar verilmediği bir ortamdayız. Ki, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile AİHM’nin bütün kararlarını yerine getireceğini de taahhüt etmiştir. Şuan ise AİHM karalarının uygulanmadığı bir süreci yaşıyoruz. Türkiye’deki otoriter uygulamaların ve güvenlikçi siyasetin biran önce terk edilmesi gerekiyor. İktidar partisinden bağımsız olarak devletin tüm kurumlarının, devlet aklının otoriter ve baskıcı politikayı terk edip daha özgürlükçü, katılımcı demokrasiyi benimseyen tarafsız ve bağımsız yargı kurumunu işlevli kılan ve ülkede yaşayan tüm halkların haklarını güvenceye bağlayan ve bu yasal güvenceyi denetleyen bir sisteme ihtiyaç var. İnsan hakları meselesinde Türkiye’nin önünde duran Kürt meselesi olmak üzere tüm etnik, inanç temelli, cinsiyet kimlikli tüm politikaların tümüyle değiştirilmesi gerekiyor. İnsan hakları savunucuları olarak bizler de asli görevimiz olan insan haklarına dayanan, barışın hakim olduğu, demokratik bir sistemin kurulması için mücadele ediyoruz.”

‘Ciddi bir yargı reformu lazım’

Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla ülkede yaşanan hak ihlallerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Gittikçe kötüye giden bir insan hakları haritası var, hem Diyarbakır’da hem de Türkiye genelinde. Yaşamın birçok alanında geçmiş yılları arar düzeydeyiz. Adil yargılanma meselesinde çok geri bir durumdayız. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda Türkiye tarihinin en kötü dönemini yaşıyoruz. İşkence ve kötü muamele iddiaları artık savcılıklarca bile soruşturulmuyor. Bu konuda örtülü/zımni bir onay var. İfade özgürlüğü çok yoğun bir tehdit altındadır. Toplanma ve gösteri hakkı uzun zamandır, sivil toplumun ve bütün yurttaşların gündeminden çıkarılmış durumda. Çünkü hiç kimse sokağa çıkmıyor, açıklama yapamıyor. Barışçıl bir şekilde fikirlerini, görüşlerini, eleştirilerini dile getiremiyor. Dolayısıyla bu konuda iyiye dair pek söylenecek bir şey yok. İyi giden bir şey de gerçekten yok. Biz de bu kötü gidişattan hazzetmiyoruz. Biz de hukukçular, sivil toplum kuruluşları olarak sürekli bu tür ağır insan hakları ihlalleriyle uğraşmak istemiyoruz. Biz ikinci kuşak haklar olarak çevre hakkı, engelli hakları gibi nitelik itibariyle basit ihlallerle uğraşmak isterdik ama buna şansımız olmuyor. Son sürçte yaygın bir şekilde özellikle Hakkâri bölgesinde kolluk görevlilerinin bir ay içinde 3 kişinin yaşamını yitirdiğine tanıklık ettik. Buna ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmüyor. Mesleğimize yönelik kısıtlamalar ve saldırılar had safhada. Yakın zamanda 34 meslektaşımız hakkında basit gerekçelerle gözaltı uygulandı. İfadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldılar ama aynı soruşturma kapsamında zaman zaman da birlikte çalıştığımız TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Şeyhmus Gökalp tutuklandı ve halen cezaevinde. Bütün olarak bunları yan yana getirdiğimizde otoriterleşmeye doğru yol adlığımızı söylemek mümkün. Tabii bütün bunların sebebi iktidarın uygulamaları kadar yargının da bu meseleye sessiz kalması, bu ağır insan hakları ihlallerine karşı toleranslı davranmasıdır. Tarafsız ve bağımsız bir şekilde, kendi etik değerlerine uygun olarak işleyen bir yargı mekanizması olsaydı bunların önemli bir kısmını hiç yaşamıyor olabilirdik. Bence şuan Türkiye’nin en önemli meselesi iktidara telim olmuş bir yargıdır. Yaşadıklarımızın müsebbibi yargının kötü uygulamalarıdır. Yargı iktidarla olan göbek bağını keserse bazı meselelerde çok daha hızlı yol alabileceğimizi düşünüyorum. Onun için şuan üzerinde tartışılan yargı reformu meselesine inanmak istiyoruz. Bu konuda önemli işlerin yapılacağını görmek istiyoruz ve bunu bekliyoruz. Çünkü başka türlü yol almak mümkün değil. Ekonomik açıdan da Türkiye’nin yol alması mümkün değil. Avrupa Birliği ile tekrardan ilişkilerin onarılması da önemli ölçüde buradan geçiyor. Ciddi bir yargı reformu lazım. Bu eğer gerçekleşirse ki, umarım gerçekleşir. O zaman Türkiye hem ekonomik anlamda hem de insan hakları ihlalleri anlamında daha hızlı mesafe alacağımızı düşünüyorum.”

cihan-aydin-007.jpg

10 Aralık İnsan Hakları Günü…

İnsan hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 günü Fransa’nın başkenti Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda kabul ve ilan edildi. Türkiye’de ise Bildirge, 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe girdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise 4 Aralık 1950 tarihinde gerçekleştirdiği toplantıda, 423 (V) sayılı kararıyla “10 Aralık” gününü, “İnsan Hakları Günü” olarak ilan etti.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.