KADININ HAYKIRIŞI
Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Yazar Ali Oruç ‘Kadının Haykırışı’nda romanın kahramanı Nergisin gözlerinden, dudaklarından ve yüreğinden; tarih boyunca susturulan, taşlanarak öldürülen, yakılan, ihanete uğrayan kadınların acısını dile getiriyor. Bunlar dile getirilirken Nergisin hayatından kadının suskunluktan direnişe, yokluktan varlığa, ölümden hayata uzanan yolculuğunu ele alıyor.

Kadim topraklara uzanan yolculuk
Urfa’nın kadim topraklarından günümüze uzanan yolculukta okuru derinden sarsıyor ve tarihsel bir gerçeğin kapılarını aralıyor.

Yazarlığı yanında ressam da olan Ali Oruç; “Yazdığım her satır, acıyla yoğrulmuş bir tanıklığın izlerini taşır. O satırlarda bir dönemin değil, bir toplumun, bir direnişin ve insan ruhunun yankısı vardır. Her kitap, bir çiçek sepeti gibi yaşanan dertleri, acıları, sevinçleri ve kederleri taşır; toplumun yüzünü, rengini, toprağını ve kaderini yansıtır.”

Yazdıklarım sadece geçmişin değil geleceğin de sesi olmaya çalışıyor diyen yazar Ali Oruç.
“Yazı dilim hiçbir yazara benzemez; kendine özgü bir biçim, dil ve ruh taşır. Bu metinlerde mitolojiyle tarih, sosyolojiyle felsefe, bireysel acıyla toplumsal gerçeklik iç içe geçmiştir. Okuyucuyu hem kendisiyle hem de toplumla yüzleşmeye çağırır.”

‘Kadının Haykırışı’nı, bir roman olmanın ötesinde, kadın tarihine ve toplumsal vicdana adanmış bir bellek kitabıdır diye değerlendiren yazar; romanın içeriğine ilişkin;
“Romanın kahramanı Nergis Urfa’da doğar; büyür, okur, evlenir. Yıllar boyunca bastırılmış, ötelenmiş, duymamaya alışılmış bir kadın sesidir ve bu ses romanın sayfalarında yankılanır. Töreyle, şiddetle, yoksullukla örselenmiş bir kadının direnişini haykırır. Bu roman, susturulmuş hayatların kolektif hafızasını taşır. Satırlar kimi zaman yalın bir halk diliyle, kimi zaman mitolojik bir yankıyla, kimi zaman da bir ağıtın içtenliğiyle konuşur.
‘Kadın sustukça dünya kararır’
Urfa, insanlık tarihinin kadim beşiğidir; toprağının altında binlerce yıllık bir hafıza uyur. Göbeklitepe’den Harran’a uzanan bu coğrafya, ana tanrıça kültünün, doğurganlığın, yaratımın ve kutsal yaşamın merkezidir. Ancak zamanla bu kadim topraklarda kadın, üretimin ve kutsallığın simgesiyken, törenin, geleneğin ve erkek egemen zihniyetin zincirlerine vurulmuştur. Bu kitap, işte o zincirlerin arasından yükselen özgürlük çığlığının yankısıdır.” Diye değerlendiren yazar; bu romanı yazmanın kendisi için bir vicdan borcu olduğunu söyler.
‘Kadının Haykırışı’nın sadece bir duygu anlatısı olmadığını; tarihsel, mitolojik ve sosyolojik gerçeklerle örülmüş bir hakikat dokuması olduğunu söyleyerek;
‘Kadın konuştukça hakikat büyür’
“O, toprağa gömülmüş nice kadının; cadı diye yakılan, taşlanarak susturulan, geceyle sabah arasında kaybolan kadınların kolektif sesidir. Her okur, özellikle de her kadın, bu çığlığa kulak verdikçe sessizlik biraz daha parçalanacaktır.” der.




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.