VİDEO - Cumhur İttifakı’nda HDP çatlağı

VİDEO - Cumhur İttifakı’nda HDP çatlağı
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, HDP’nin kapatılması konusunda AK Parti ile MHP arasında görüş ayrılıklarının olduğunu söyledi.

Ali Abbas Yılmaz - Özel

Erdoğan’ın zihninde de HDP’yi kapatmak gibi bir eğilim yok

TİGRİS HABER - Devlet Bahçeli’nin ‘HDP'nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır’ söyleminin iktidar içindeki bir kırılmaya işaret etmesi anlamında önemsenmesi gerektiğini kaydeden Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kırılma şu; Bir taraftan HDP’nin kapatılmasını hem de ‘bir daha açılmamak üzere kapatılmasını’ savunan bir parti var, MHP. Diğer taraftan ise buna herhangi bir şekilde bir yanıt vermeyen, onu desteklemeyen ya da onu alkışlamayan bir AK Parti var. Ben AK Parti içerisinde de Erdoğan’ın zihninde de HDP’yi kapatmak gibi bir eğilimin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunun herhangi bir çare getirmeyeceğini kendileri de gayet iyi biliyorlar.”

Çözüm sürecinin kıyısından uzaktayız

Yeni bir çözüm sürecinin kıyısında olunduğu yönündeki değerlendirmelere katılmayan Coşkun, “Türkiye, Suriye’de kendisinin uygun görmediği bir çerçeve olduğu müddetçe veya Türkiye, Suriyeli Kürtler, ABD gibi aktörler arasında bir ortak mutabakat oluşmadığı müddetçe yeni bir çözüm sürecinin başlayabilmesinin çok güç olduğu kanaatindeyim. Bir takım temaslar olabilir. Bir takım görüşmeler gerçekleştirilebilir ama hani bir çözüm sürecinin kıyısında olduğumuzu söyleyecek düzeyde değilim. Zaten gerek bu aktörlerin açıklamalarına baktığımızda, onlar çözüm sürecini hani olan bir şeyden ziyade olması gereken bir şey olarak sunuyorlar. Yani Türkiye bu siyasetiyle bir çözüm üretemez. İçerideki ve dışarıdaki şartlar siyasetin değiştirilmesini gerekli kılıyor. Ve dolayısıyla yeni bir çözüm sürecine gitmemiz gerekir. Doğru olan yeni bir çözüm sürecine gitmektir deniliyor. Olması gereken olarak ortaya koyabilirsiniz, bunda herhangi bir problem yok ama olan bir çözüm sürecinin olduğu kanaatinde değilim. O kıyıdan hala çok uzaktayız.”

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Devlet Bahçeli’nin ‘HDP kapatılsın’ çıkışını, iktidarın reform söylemini, ABD’nin S-400’lerden dolayı Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını ve yeni bir çözüm süreci ihtimalini Tigris Haber’e değerlendirdi.

‘HDP’nin kapatılması konusunda AK Parti ile MHP arasındaki görüş ayrılıkları var’

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘HDP'nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır’ çıkışını değerlendiren Coşkun, şunları söyledi: “HDP’nin zaten fiili bir kapatma sürecinden geçtiğini daha önce de çeşitli defalar dile getirmiştim. Çünkü HDP’nin eski eşbaşkanları tutuklu, bütün belediyelerine devlet tarafından el konuluyor. HDP’nin teşkilatlarının çalışmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla HDP hukuken açık tutuluyor ama fiilen kapatılmış gibi bir muamele görüyor. Ama anlaşılan bu da Bahçeli ve MHP için yeterli olmuyor ve daha sert bir takım önlemlerin alınmasını istiyorlar. Şimdi gerek daha önceki reform söylemindeki tavrı gerekse de HDP’ye yönelik tavrını değerlendirdiğimde Bahçeli’nin 2 tür amacının olabileceğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi iktidarın yürütmüş olduğu siyasetin hiçbir şekilde değişmesine izin vermemek. Yani, iktidar yerli ve milli adını verdiği, biraz içe kapanmacı, kendisini dünyadan izole eden, Batıyla ilişkilerini mümkün mertebede asgari düzeyde tutan bir siyaset izliyor. Bu siyaset MHP’nin üzerinde zemin bulabileceği bir siyaset. MHP için faydalı bir siyaset. MHP’nin kendini var edebileceği bir siyaset. Dolayısıyla bunun hiçbir koşulda değişmesini istemiyor. O nedenle iktidarda herhangi bir şekilde bir yumuşama eğilimi, sinyali gördüğünde söz konusu bu eğilimi ve sinyali önceden kesmek gibi bir saikle, motivasyonla hareket ediyor. İkinci olarak ise eğer reform yapmak kaçınılmaz hale gelirse; çünkü özellikle dış dünyadaki ve ekonomideki gelişmeler bir takım reformların yapılmasını kaçınılmaz hale getirebilir. Eğer reform yapmak kaçınılmaz hale gelirse o zaman Bahçeli, bu mesajlarıyla reformun kendisinin belirlediği sınırlar içerisinde yapılmasını istiyor. O sınırlar nelerdir; ekonomik alanda birtakım tedbirlerin alınması, iç ve dış yatırımcıların Türkiye’yi daha güvenilir bir ülke olarak görmesini sağlayacak bir takım düzenlemelerin gerçekleştirilmesi. Ama demokraside, hukukta, özgürlüklerde ve Kürt meselesinde mevcut siyasi hattı değiştirebilecek herhangi bir adımın atılmaması. Y da bu adımların son derece sınırlı bir şekilde atılması. Bunun için de bu tür son derece sert söylemleri dile getiriyor. Ancak şöyle bir tablo var; aslında Bahçeli’nin söylemi iktidar içindeki kırılmayı göstermesi açısından da önemli. Bu kırılma şu; Bir taraftan HDP’nin kapatılmasını hem de ‘bir daha açılmamak üzere kapatılmasını’ savunan bir parti var, MHP. Diğer taraftan ise buna herhangi bir şekilde bir yanıt vermeyen, onu desteklemeyen ya da onu alkışlamayan bir AK Parti var. Ben AK Parti içerisinde de Erdoğan’ın zihninde de HDP’yi kapatmak gibi bir eğilimin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunun herhangi bir çare getirmeyeceğini kendileri de gayet iyi biliyorlar. Bugüne kadar, 1990’da HEP’in kurulmasından gelinen sürece kadar 9 tane, bu geleneğin içerisinde yer alan parti kapatıldı. Bu parti kapatılsa bir başkası kurulur ve yine kendi oyunu alır. Dolayısıyla AK Parti buna sıcak bakmıyor. Bu da AK Parti ile MHP arasındaki görüş ayrılıklarının, farklılıklarının kendisini gösterdiği noktalardan biridir.” 

vahap-coskun-.jpg

‘HDP’nin yerine kurulacak olan parti, HDP’nin bugün aldığı oydan daha fazla bir oy alabilecektir’

HDP’nin her şeye rağmen kapatılması halinde Kürt siyasetinin mağduriyet zemini üzerinden daha güçlü bir çıkış yapabileceğini ve oylarını daha da arttırabileceğini ifade eden Coşkun’un bu konudaki değerlendirmeleri şöyle: “HDP bu kadar hukuki ve fiili bir takım yasaklamalara tabi tutulmasına rağmen oy oranında herhangi bir kayıp yaşamadı. Yapılan tüm kamuoyu araştırmaları HDP’nin yüzde 10’un üzerinde bir oyunun olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla yüzde 10 tabanına oturmuş, oldukça kemik bir seçmene sahip olan ve seçmen bağlılığı son derece yüksek olan bir partiden bahsediyoruz. Yarın, ertesi gün böyle bir uygulamanın, yani bir parti kapatmanın gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Bu ihtimali son derece düşük buluyorum. Ama diyelim ki, akıl tamamen tatile çıktı, böyle bir karar verildi ve HDP bir şekilde kapatıldı. Muhtemelen HDP’nin yerine kurulacak olan parti, HDP’nin bugün aldığı oydan daha fazla bir oy alabilecektir. Bunu devleti yönetenler de görmektedir.  Zaten bu parti yasaklamalardan, sürekli bir şekilde sınırlandırılmaktan ve bunun üzerinde siyaset yapa yapa geldi. Bu mağduriyet algısı HDP tabanının oluşmasında da bu tabanın keskinleşmesinde de son derece önemli bir faktör olarak rol oynadı.”

‘Çıtayı çok yüksekte de tutmamak, beklentileri çok fazla arttırmamak lazım’

AK Parti iktidarının reform söylemini değerlendiren Coşkun, beklentilerin düşük tutulmasın gerektiğini belirterek şunları ifade etti: “Bunu iki türlü açıklamak mümkün. Birincisi, hükümet bir reform yapmak istiyor ama bu reformu bir söylem bütünlüğü içerisinde yapmak istiyor. Eğer bir reform yapılacaksa bile bunun Erdoğan ve yakın çevresinin belirlediği bir söylemin içerisinde gerçekleşmesini istiyor. Bunun dışında herhangi bir sözün herhangi bir şekilde parti içinde bir ihtilaf olduğunu düşündürtecek bir yaklaşımın olmasını istemiyor. Hem Arınç’ın hem de Arslan’ın söylemleri AK Parti içerisinde bugün yürütülmekte olan politikalara dönük ciddi eleştirilerin olduğunu ifade ediyordu. Oysa Erdoğan söylemde bulunurken, biz dün yanlış yaptık demiyor. Dün yaptığımız da doğruydu. Bugün şartlar değişti ve değişen şartlara uygun bir reform yapacağız. Yani, bugün yaptığımız da doğru diyor. O nedenle herhangi bir eleştirel bakış ve söylem bütünlüğünü bozacak bir yaklaşımın AK Parti içinde tahammül görmesi zor. Bu, Arınç’ın Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifa etmesi, Arslan’ın disipline sevk edilmesi ve bir uyarıyla cezalandırılması bunun göstergesidir. İkinci olarak bu reform konusuna dikkat etmek lazım. Burada çıtayı çok yüksekte de tutmamak, beklentileri çok fazla arttırmamak lazım. Hükümeti bir reforma yönelten temel bir takım unsurlar var. Hükümet niçin bu reform söylemini yaptı. Aslında reform yapacağız demek son 5 yıldır uygulanan siyasetin yanlış olduğunun örtülü bir kabulü de demektir. Peki, bir iktidar neden yanlış yaptığını ifade eder? Bunun 3 sebebi var. Başta ekonomi olmak üzere iç politikadaki tercihlerin ciddi manada tahribat yarattığını görmesi. Artık AK Parti içerisinde teknokrat kökenli siyasetçiler bile eğer bu siyaset sürdürülürse, bu tercihlerde ısrar edilirse AK Parti’nin gidip duvara çarpacağı yönünde uyarılarda bulunuyordu. Dolayısıyla bir değişiklik kaçınılmaz hale gelmişti. İkincisi, dış dünyadaki gelişmeler, Biden’ın seçilmesi ve bütün politikaların yeniden bir ayar edilmesi mecburiyetini doğurdu. Üçüncüsü kamuoyu yoklamaları uygulanan bu siyasetlerin AK Parti tabanını erittiği yönünde çok ciddi işaretler veriyor.  Yani AK Parti’nin tabanında da artık rahatsızlık sesleri yükselmeye başlıyordu. Ve Erdoğan’ın kendiside bu tabanı ikna etmekte artık güçlük çekiyordu. O nedenle bir reform söylemi kaçınılmaz hale gelmişti. Ama bu reform söylemi mutlak manada çok keskin bir reform çok kapsamlı reform yapılacak şekilde anlaşılmamalı. Orada beklentileri daha “makul” tutmak gerekir. AK Parti’nin Erdoğan ve yakın çevresindekilerin kafasındaki reform, özellikle ekonomik anlamda bir takım değişiklikler yapmak, Avrupa ve Amerika’nın ilişkileri bir dengeye getirmekle sınırlı bir reform. Yoksa burada çok ciddi bir eski reformist çizgiye dönüş gibi bir beklenti içerisine girmemek gerekiyor.”

‘Tepki, ABD yönetimi tarafından hani olabilecek en düşük seviyede tutuldu’

ABD’nin S-400’lerden dolayı Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını değerlendiren Coşkun şöyle konuştu: “Yani, ABD yaptırımları için doğrusu beklenenin altında yaptırımlar oldu. Bazı yorumcular çok daha sert birtakım yaptırımların geleceğini ifade ediyordu. Amerika Türkiye’de yapılan köprüleri tamamen atmamak adına bu yaptırımları mümkün olarak en küçük seviyede tuttu. Mesela siyasi aktörlerden hiçbir tanesini yaptırımların içerisine dahil etmedi. Daha çok bürokratlar üzerinden yaptırımlara gitti ve böylece aradaki ilişkileri bir şekilde koruma yönünden gitti. S-400’lerden dolayı bu tür yaptırımların gelmesi kaçınılmazdı. 2017 yılında ABD’de çıkan yasadır bu zaten. Rusya, İran ve Kuzey Kore ile herhangi bir şekilde irtibata giren ülkelere için uygulanan bir yasa. Türkiye S-400’ü Rusya’dan aldı ve ABD’nin buna bir tepki göstereceği bekleniyordu. Tepki, ABD yönetimi tarafından hani olabilecek en düşük seviyede tutuldu ve bu da ilişkilerin tamamını bozmamak, bütün ipleri tamamıyla koparmamak ve Türkiye ile olan ilişkileri düzeltebilecek bir alan açmak için bu şekilde daha düşük seviyede tutuldu. Nitekim Ankara’dan da buna çok sert bir tepki gelmedi. Tepkiler geldi o tepkiler resmi tepkiler, alışılagelen tepkilerdi. İşte nasıl söyleyeyim yani, ileriki dönemlerde bizde buna mukabele edeceğiz şeklindeydi. Ama dediğim gibi daha siyasi aktörlerin tutulmaması. CAATSA’nın içerisinde 12 tane yaptırım var.  Bu 12 yaptırımından 5 tanesini başkan seçip uyguluyor. Başkan muhtemelen tabii ki, Türkiye’nin ABD ile olan tarihi ilişkilerini, Türkiye NATO üyeliğini, Türkiye ABD arasında Ortadoğu’da,  Kafkaslarda ve Balkanlarda var olan ilişkilerini gözeterek mümkün olarak çok düşük seviyede tuttular.”  

vahap-coskun-1.jpg

‘Bahçeli, Türklere yönelik bir mesaj verdiğinde, Türk kökenli kardeşlerim demez’

Devlet Bahçeli’nin eski ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin “Bahçeli'yi tek bir cümleyle özetleyebilirsiniz; önemli olan tek şey Türkiye'nin ulusal gündemidir ve orada Kürtlere yer yoktur” sözlerine tepkiyle söylediği “Ne Erbil, ne Washington, ne de Brüksel benim Kürt kökenli kardeşlerimizi sevdiğim kadar sevemez” söyleminde kullandığı ‘Kürt kökenli’ ifadesini değerlendiren Coşkun şöyle konuştu:  “Umarız bir gün Bahçeli, sadece Kürt kökenlileri değil, Kürtleri de sever. Şimdi bu cumhuriyet tarihinin tamamında Kürt ifadesini kullanmamak için, müesses nizam Kürdün önüne veya arkasına mutlaka bir sıfat getirir. Böylece kürdü tabiri caizse daha yumuşatmış, daha kabul edilebilir hale sokmaya çalışır. Kürt kökenli ifadesi de burada, hani Kürtlere bir jest yaparken bile doğrudan doğruya kürdün adını kullanmayıp onun arkasından bir köken getirmek bu siyasetin bir devamını ifade ediyor. Tabii halkın ne istediği genel siyasi Kürt ve Kürt kökenli arasındaki farklılıklar oluşuyor. Kürt kökenli denildiğinde, daha kabul edilebilir, devlet tarafından daha tolere edilebilir Kürtler gibi algısı var bunun sonucunda. Mesela Bahçeli herhangi bir şekilde diyelim ki, Türklere yönelik bir mesaj verdiğinde, Türk kökenli kardeşlerim demez. Ama Kürtler söz konusu olduğunda Kürt kökenli der, çünkü Kürdün kendisini kullanmak o kadar caiz değildir. O yüzden Kürdün önüne ve arkasına mutlaka bir sıfat eklenir.

 

Siyasette sertleşen iklimin tersine yeni bir çözüm sürecinin kıyısında olduğumuz yönünde yapılan yorumları değerlendiren Coşkun, şunları söyledi: “Yani son günlerde bir takım açıklamalar var. Diyarbakır Sanayi Odası Başkanı Sayın Mehmet Kaya’nın açıklaması var. Eski HDP milletvekili ve Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık’ın açıklaması var. İşte, çözüm sürecinin kıyısında olduğumuzu ve bunun bir ihtimal dahilinde olduğunu ifade ediyorlar. Benim kanaatim bu tür bir çözüm süreci ihtimalinin güçlü olduğu yönünde değil. Bunun da temel sebebinin Türkiye’nin Suriye’de ki siyaseti olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Suriye’de kendisinin uygun görmediği bir çerçeve olduğu müddetçe veya Türkiye, Suriyeli Kürtler, ABD gibi aktörler arasında bir ortak mutabakat oluşmadığı müddetçe yeni bir çözüm sürecinin başlayabilmesinin çok güç olduğu kanaatindeyim. Bir takım temaslar olabilir. Bir takım görüşmeler gerçekleştirilebilir ama hani bir çözüm sürecinin kıyısında olduğumuzu söyleyecek düzeyde değilim. Zaten gerek bu aktörlerin açıklamalarına baktığımızda, onlar çözüm sürecini hani olan bir şeyden ziyade olması gereken bir şey olarak sunuyorlar. Yani Türkiye bu siyasetiyle bir çözüm üretemez. İçerideki ve dışarıdaki şartlar siyasetin değiştirilmesini gerekli kılıyor. Ve dolayısıyla yeni bir çözüm sürecine gitmemiz gerekir. Doğru olan yeni bir çözüm sürecine gitmektir deniliyor. Olması gereken olarak ortaya koyabilirsiniz, bunda herhangi bir problem yok ama olan bir çözüm sürecinin olduğu kanaatinde değilim. O kıyıdan hala çok uzaktayız.”

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.