'Amansız Hastalık'

'Amansız Hastalık'
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir, Ekim ayının “Meme Kanserinde Farkındalık Ayı’ olması dolayısıyla, Genel Cerrahi/Cerrahi Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Bahri Çakabay gazetemize konuştu.

Özel Haber/ Mümin Ağcakaya

TİGRİS HABER - Hayatımızı ve sağlığımızı tehdit eden kanser çevremizde çok sayıda insanı pençesine alan bir hastalıktır. Belirli bir aşamayı geçtikten sonra tedavisi de çok zor yapılan, can ve organ kayıplarına yol açan bir hastalık. Tedavisi maddi olarak da ağır olan bu hastalığa karşı en etkili yöntemlerden birisi de erken teşhistir. Dünyada ve ülkemizde erken teşhis ve erken tedavi için birçok kuruluş ve akademisyen bilinçlenme ve farkındalık yaratmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Kadınlarda sık görülen meme kanseri için; Ekim, ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ dolayısıyla Genel Cerrahi/Cerrahi Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Bahri Çakabay bu konuda gazetemize konuştu.

img-20231013-103815.jpg

Kanser nedir, nasıl algılamalı insanlar?

Kanser vücuttaki normal işleyişin, organizmanın vücuttaki normal işleyişin belli bir yerinde anormal hale dönmesi, kontrol dışına çıkmasıdır. Temelde genetik bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Genlerimiz belli bir düzen içinde işliyor. Vücutta kontrollü bir şekilde yavaş yavaş gelişen bir noktada kontrolden çıkan işleyiş bozukluğu kanserle sonuçlanabiliyor. Kontrolsüz büyüme, yaşam döngüsüne direnme, ölümsüzleşme uğraşı, kontrolsüz enerji kullanma, çevre yapılara doğru istilacı yayılma tüm kanserlerin ortak özeliği sayılabilir.

img-20231013-112333.jpg

‘AMANSIZ HASTALIK’

“15 yıllık pratikten sonra bu kanıya vardım. İnsanları kanser konusunda bilinçlendirmek, bilgi sahibi kılmak, uyandırmak gerekiyor. Erken teşhis için farkındalık yaratmak hala kanserle mücadele de en etkili yol.

Kanserin bir sosyolojik tanımı da var. Halk arasında adını anmamak için vefat ilanlarında ‘yakalandığı amansız hastalık’ denerek adı gizleniyor. İnsanların korku listesinin hala en başında yer alıyor. Dördüncü aşamaya gelmişse trajik bir katil gibi davranıyor. Çok kişi kansere yakalandı öldü ya da organlarını kaybetti. Amansız hastalığa yakalanan çok kişi kaybedildi. Bu boyutunu insanlık sindiremiyor. Ama böyle bir realiteyle de karşı karşıyayız.

KANSERLE MÜCADELE YÖNTEMİ DEĞİŞMELİ

Genç yaşında meme kanserine yakalanan ve otuz yılından fazla bu kanserle yaşayan Susan Sontag’ın saptamalarını çok önemsiyorum. Bu ünlü yazar “Kanserle mücadele cümlesini sevmiyorum” diyordu. ‘Bedenimde birlikte yaşadığım şeye savaş açmak bana garip geliyor’ diyordu. Bence bu çok ciddi bir mesajdı. İş çığırından çıktıktan sonra çok ciddi kontrolsüz mücadeleler ve kontrolsüz bir savaş. Cerrahiler kemoterapi, radyoterapi. Halk diliyle: kesme, zehirleme ve yakma işlemleri. Azra Raza’nın Paleolitik dönemden kalma dediği kansere karşı savaş araçları. Son aşamaya gelmiş kanserlerde savaş araçlarımız maalesef ki çoğunlukla bunlar. Çok ilkel aslında. Bir kere bunun değişmesi gerekiyor. Kanseri şöyle tanımlıyordu Susan Sontag; ‘ölümsüzlük peşinde koşan iki yapının mücadelesi”. Aslında, ’Ölümsüzlük’ diye bir şey de yok. Bu beyhude bir çabadır. Kanser hücresi ölümsüzleşmek istiyor. Sürekli ayakta kalayım diye bedenin içindeki habitusu yok ederek ayakta kalmak ve sonsuzlaşmak istiyor. Tam tersine vücut da onu yok etmeye çalışan bu istilacı doyumsuzluğa karşı dengede kalmak istiyor, ölümsüzleşmek güdüsüyle ona karşı koyuyor. Böyle bir mücadele var. Acaba ikisini anlaştırmak, savaştan ziyade başka bir dil bulabilir miyiz diye edebi bir yönüne de bakmak gerekiyor diyordu.

img-20231013-112353.jpg

Özet olarak bizim kanser paradigmasını kansere bakışımızı baştan sona değiştirmemiz gerekiyor.

Bunun zamanı geldi ve geçiyor. Buna ait çok ciddi avantajlarımız, verilerimiz, datalarımız var, bunların bir araya getirilmesi gerekiyor. Bir araya gelmemesinin nedeni bu konuda yeterli kaynak aktarımlarının olmamasıdır.

Savaşlara, çatışmalara, başka fuzuli harcamalara ayrılan kaynakların küçük bir bölümü bu alana aktarılsa bu soruna belki köklü çözümler bulunabilir.

Cerrahinin yeri tabi ki olacak. İlk dönemlerdeki; en küçük bir kitlede bile memenin alındığı, memenin altındaki kas dokusuyla birlikte memenin alındığı dönemden vahşi cerrahilerden, şimdi büyük kitlelerde bile memenin korunduğu, neredeyse küçücük bir ameliyatla, küçük cerrahilerle organı koruyan ameliyatların yapıldığı dönemlere geldik. Yani daha hümaniter ameliyatlar yapılıyor. Elimizdeki tek silah olduğu için bu yöntemle iyileştirmeye çalışıyoruz. Cerrahiyi daha da küçülterek daha minimal hale getirerek daha az doku çıkararak kanser cerrahisi uyguluyoruz. Eski yöntemler neredeyse terke dildi. Şimdi biraz daha kişiselleştirilmiş tedavi yöntemine geçildi. Kemoterapide herkese verilen ve standart hale gelen uygulamalardan kişiye ve kanserine göre tedaviler dönemine geçildi ve biz kanser pratisyenleri hızla bu yeni şekillenmekte olan paradigmaya uyum sağlamaya çalışıyoruz. İmüno tedaviler dediğimiz kemoterapilere alternatif olacak, vücudun kendi direncini, içindeki o hemostatik dengeyi yeniden tesis ederek, güçlendirerek kendi içinde kansere verdiği mücadeleyi destekleyen kişinin immü sistemini güçlendiren tedaviler. Bir bakıma buna içsel tedavi diyelim, bunda da çok ciddi gelişmeler sağlandı. Araştırmalar bunlar üzerinde devam ediyor. Bazı kanserlerde uygulanabiliyor. Bu kanserlerde de; kür dediğimiz tam iyileşmeler sağlayan gelişmeler var.

Umutsuz dediğimiz dördüncü evre; çok geç yakaladığımız bu evrede hastalarımızın yaşamlarını uzatmak, kanseri bu aşamada yenmek henüz mümkün değil. Bir ütopya olarak duruyor. Yeni paradigma kanserin bu aşamaya gelmeden bulgulanması ve tedavi edilmesi üzerine yükselmeli.

Kanseri daha ilk aşamasındayken, ilk oluşum aşamasındayken hissetmek, bunu dördüncü evreye gelmeden tespit etmek çok önemli. Kontrol altına alma aşamasını geçtikten sonra işler karmaşık hal alıyor, tedavi zorlaşıyor.

Baştan teşhisler yapılabilir. Bu konuda insanlarımızın bilinçlenmesi gerekiyor. Bio enformasyon çok gelişmiş durumda, Yapay zekâ aşamasına geçmişiz. Neredeyse vücuttaki küçük değişimleri dahi tespit edecek kadar teknolojik bir ilerleme var. Genetik bilimi çok ilerledi. Genom haritası neredeyse ayrıntı düzeyde incelenebiliyor. Birçok laboratuar çalışması önümüzde duruyor. Tüm bu çabaların bir araya getirilmesi, sentezlenmesi, pratikte kullanılır hale gelmesi, ucuzlatılması ve tabi ki ulaşılabilir hale getirilmesi gerekiyor.

Hastalar acı çektiği zaman biz de acı çekiyoruz. Bir an önce sağlığına kavuşmasını istiyoruz. Çok derin bir umutsuzlukla, çok büyük bir umudun çarpıştığı bir alan. Kanserle mücadelede başarılar elde etmek bir yerde doktorları aşmaktadır. Bir sistem sorunudur. Buraya yatırım yapılması gerekiyor. Bu çok büyük yatırımlar da değil. Gereken yatırımlar yapılırsa çözümler bulunabilir. Kanser tarama ve farkındalık aylarında bunların da tartışılması gerek.

Kanser cerrahisi de bir vicdan cerrahisidir. Eksik yaptığında hastaya çok zarar verirsin Çünkü tek şansıdır. Bu anlamda bunun mücadelesi de bir vicdan mücadelesidir.

Korona oldu deprem oldu bunun gölgesinde kaldı ama kanser insanlığın başladığı günden beri ciddi bir tehdit. Bu kadar bilgi ve birikimle bunu çözmemiz gerekiyor.

Kanseri neler tetikliyor?

İnsan neden kanser olmaz. Bir şey işliyorsa onun bozulması da mümkündür. Bunun bozulmaması için vücutta çok ciddi bir kontrol mekanizması var. En ufak bir bozuklukta vücut direnci, organizmanın kendi dengesi o bozukluğu yok ediyor. Ama yaşlılık da mesela bu denge azalıyor. Yoruluyor. Kendi içimizdeki yaşlılık da bir neden, genetik yatkınlık, aileden aldığımız bozuk genler, kansere yatkın genler bir süre sonra aktifleşebiliyor. Çevresel faktörler çok önemli, kanserojen dediğimiz kanser yapıcı maddelerin çok yoğunlaştığı, plastikten yapay besinlere kadar hepsi kanserojen etkiler yaratıyor.

Dünyada kanserden çok kayıplar veriliyor. Genç yaşta birçok insan kaybediyoruz. Bunun tedavi masrafları da oldukça pahalı. Kanserin ekonomiye etkisi nedir?

Kanser sadece insan bedenini tahrip etmekle kalmıyor. Aslında ekonomiye de çok ağır bir yük getiriyor. Bir kere kanser hastası üretim dışı kalıyor. Tedavi olmak için neredeyse bütün varını yoğunu ortaya koyuyor.

Bir yerde okumuştum Amerika’da kansere yakalananların % 80’ni tüm mal varlığını tedavi sürecinde kaybediyorlar. Hastane, tedavi harcamaları çok pahalıdır. Kansere yakalanan insan hem bedensel hem de ekonomik kayba uğruyor.

Birincil amaç ilk başta teşhis ve önlemek olmalı. Önlemenin yolu da sağlıklı yaşamak, ruhsal, bedensel iyilik halidir. Bedensel olarak iyi beslenemeyen, ruhsal olarak ağır stres altında olanlar, hijyenik ortamlarda olamayanlarda, yaşam koşulları ağır olanlarda daha sık görülüyor.

Doğal ortam ve sağlıklı beslenme dediniz. Küresel iklim kriziyle bu ortam değişime uğruyor. Katkılı gıdalar söz konusu.

Doğal dünya neredeyse yok olmuş durumda, gittikçe de kötüleşiyor. Evrimimiz buna uygun değil. Bu değişime uyum sağlayamıyoruz. Zaman gelecek belki birçok mikro organizma bu koşullarda yaşama imkânı bulamayacak. Belki de yok olacağız yok olmasak da kanser olacağız.

Kurumların merdiven altı üretimlere, katkılı maddeli besinlerin üretimlerine izin vermemesi gerekiyor.

‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ dolayısıyla neler söylemek istersiniz?

Bizim bölgede çok sık karşılaşıyoruz. Bizim bölgede Batıdaki illere göre daha az ama evre olarak ileri düzeyde kanserle daha çok karşılaşıyoruz. Bizde kadınlar çok çocuklu olduğu için, çocuklarını emziriyorlar. Emzirme meme kanserini engelliyor. Ama batıda daha erken teşhis varken bizde daha geç teşhis oluyor. İleri safhada bize geliyorlar. Nedeni de feodal yapı ve utangaçlık gibi nedenlerden.

Bu yüzden farkındalık ayında sağlık camiası ve basında hastalarımızı bilinçlendiriyoruz. Burada çok erken yaşta taramalar yapılıyor. Mamografi dediğimiz çok basit bir filmden hatta kendi kendine muayene ederek de şüpheli bir durumda doktora başvursalar erken teşhis edilebilir. Erken yakaladığımız hastalarımızı neredeyse tamamen tedavi ediyoruz. Bu farkındalığı ne kadar geniş kesimlere ulaştırırsak ol kadar erken çözümler bulunur.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.