Demirtaş’ın ‘SEHER’i Rekora Gidiyor!

Demirtaş’ın ‘SEHER’i Rekora Gidiyor!
Merkezi Ankara’da bulunan Dipnot Yayın Evi editörü Emir Ali Türkmen, HDP’nin tutuklu eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Seher’ adlı kitabının son yıllarda en çok satan kitap olduğunu belirterek, "Şuana kadar 180 bin kitap satışı yapıldı" dedi.

Mümin Ağcakaya'nın Röportajı

Merkezi Ankara’da bulunan Dipnot Yayın Evi editörü Emir Ali Türkmen, HDP’nin tutuklu eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Seher’ adlı kitabının son yıllarda en çok satan kitap olduğunu belirterek, “Seher 2017’nin en çok satan, hakkında en çok yazılan ve konuşulan kitaplarından biri oldu. Seher yalnızca Türkiye’de değil farklı ülkelerde de büyük ilgi gördü. Bundan dolayı dünyanın farklı ülkelerinde, on dilde yayınlandı”  

dsc06607-k.jpg

YAYINCILIK BİR YERDE DALGAYA KARŞI YÜZMEK GİBİDİR

Gazetemizin kültür-sanat çalışmalarına dair röportajları devam ediyor. Bu haftaki konuğumuz Dipnot Yayın evi editörü ve aynı zamanda işletmecisi olan Emir Ali Türkmen ile konuştuk. Türkmen ile yayın evlerinin durumunu, dijital yayıncılık, kendilerine gelen kitapların hazırlanma süreci, karşılaştıkları zorluklar ve HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Seher’ adlı kitabının satış oranlarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

 

Yayınevi işine nasıl başladınız?

12 Eylül Darbesi sonrası Ankara’da yayıncılığa başlayan Verso yayınlarında yayıncılığa başladım. Daha sonra 16 yıl İletişim Yayınlarında çalıştıktan sonra 2005 yılından itibaren de Dipnot yayınlarında memleket ahvali üzerine yayıncılık yapmaya çalışıyoruz.

Ekonomik zorluklar yaşam koşullarını zorluyor. Sıkıntılı süreçler birbirini kovalarken, yayıncılık yapmak bir kat daha zor.

Bu zorlukları göğüsleyecek gücü nasıl buluyorsunuz?

    Önce yapacağım başka bir işim yok. Otuz yıldır bu işi yapıyorum ve yaptığım bu işi seviyorum. Yayıncılık yapmanın tutkulu bir yanı olmazsa yayıncılık yapmak çok zordur.  Ya ticari bir yayınevi olursunuz. Yaptığınız işten ne kadar para kazandığınıza bakarsınız. Ya da yazılmış kitabı okurla buluşturarak, üzerine söz söylemenin, keyfini ve hazzını duyarsınız. Ben ikincisinden yanayım. Bu işin önemli bir yanı da fikri yanıdır. Bu biraz da dalgaya karşı yüzme tutkusuna; ya da sele karşı yürümeye benziyor. Şimdiki durum böylesi bir zamandır.  Yayıncı olmak, hem de muhalif yayıncı olmak. Egemen yaklaşımların dışında kalmak, insani değerlere sahip çıkmak, insanlığın hayalinin nerede olduğunu düşünmek ve o hayalin büyümesi için yayıncılık yapmak… Bütün bunlar bizi yayıncı olmaya iten şeylerdir.

Bu koşullarda yayıncılık yapmanın zorlukları nelerdir? Ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Türkiyede yayıncılığın bugün geldiği noktayı konuşmak için yayıncılık piyasasının son yıllarda geçirdiği dönüşüm hakkında genel bir çerçeve çizebilmek ve bunun için biraz geçmişe uzanmak gerekir. Yayıncılığın gittikçe büyük sermayeli kuruluşlar eliyle yapılmaya başlanması, yayıncılık/dağıtım ve kitabevi zincirleri alanında geçmişe kıyasla ciddi bir büyümenin yaşanması çok temel dönüşümlerin meydana gelmesine yol açtı. Büyük sermayeli kuruluşların/ bankaların yayıncılık alanına dâhil olmasıyla piyasanın tekelleşmesi; yayıncılık alanında çok temel dönüşümlerin meydana gelmesine yol açtı. Kitap,  bir tüketim nesnesine, diğer metalar gibi bir meta haline geldi. Okuyucunun kitap zevki; kendi tercihleriyle değil, piyasa dinamikleriyle ve özellikle gazetelerin kitap eklerindeki reklamlar ve tanıtımlarla şekillenmeye başlandı.

 2000’lı yıllardan sonra; İslami sermayeye dayalı yayıncılık piyasası da, kavuştuğu olanak ve imkânlarla; yayıncılık, dağıtım ve kitapevleri zincirlerini güçlendirdiğini görmekteyiz.

Muhalif yayıncılık ise; kültür-sanat, düşünce ortamının içinde bulunduğu duruma bakınca, bu memleketin olağanüstü halle yönetildiği, yazarlarımızın KHK ile işten atıldığı, gazetecilerin hapishanede olduğu bir ülke manzarası var karşımızda. Eleştirel - bilimsel düşünceyi üniversiteden ve giderek bütün toplumsal hayatımızdan çıkarmayı hedefleyen bu baskılar karşısında düşünce özgürlüğü ve demokrasiye inanan yayınevlerinin hayat bulmasının mümkün olmadığı gibi, bugünlerde yaşadığımız ekonomik daralmanın okurların üzerlerinde hissettiği baskıyla fevkalade ilgisi olduğunu düşünüyorum.

İçinde bulunduğumuz süreçte muhalif, eleştirel yayıncılar arasındaki dayanışma ilişkisine bakınca; paylaşımcı ve dayanışmacı karakterini önemli ölçüde kaybettiler. Herkes kendi gemisini yürütme cabası içerisine dâhil oldular.

 Kitapları hangi ön elemelerden geçiriyorsunuz?

Dipnot Yayınevi olarak; yaşadığımız dünyada toplumsal süreçleri belirleyen, egemenlikçi sistemlerle arasına eleştirel bir mesafe koymayı amaç edinmiş bir yayıneviyiz.  Çalışmalarımızı; daha eşit, adil ve özgür bir yarının praksisini bugünden kurmak ve yaşamda bunun karşılıklarını üretmek yolunda çaba harcayan; yazar ve okurların buluştuğu bir yayın pratiği inşa etmeye çalışıyoruz. Çizgisini koruyan, söyleyecek sözü olan bir anlayışla okurları yeni kitaplarla buluşturma çizgisini esas alıyoruz.

Dipnot olarak; önceliğimiz dünyanın genel akışının kıyılarında yayıncılık yapmayı benimsedik. Önceliklerimiz arasında Türkiye’de öteki olarak yaşayan; Kürtler, Aleviler, kadınlar, mülteciler, ezilen sınıflardır…

 

dsc06602.jpg

 

Size gelen kitapların basımında en çok hangi talepleri alıyorsunuz?

Bu memlekette kitap satış rakamlarını bilgisine sahip olup; ama yayınevlerine gelen kitap dosyalarını düşününce… Bu coğrafyada herkes yazar olmak istiyor veya yazdıklarının kitap olacağını düşünüyor. Bunu bildiğimiz için dipnot yayınları olarak uzun süre edebiyat yayıncılığından uzak durduk. Maalesef gelen otuz kırk dosyadan bir veya iki dosya üzerine çalışabilinir potansiyel mevcut oluyor. İnsanlar okur olmaktan çok yazar olmak istiyorlar.

 -Çeviri yapıyor musunuz? Çeviri kitaplarına talep nasıl?

Çeviri eserler yayınlıyoruz. Türkiye’de yayınlanan kitabın % 60şına yakını çeviri eserden oluşuyor. Yayınevleri kataloglarındaki başlıklara göre editoryal seçimlerine göre telif ajansları üzerinden yayın haklarını aldıkları kitapları çevirtip yayınlıyorlar. Telifi alınan kitaplar ağırlıklı edebiyat olduğu görünüyor.

       -Cezaevlerinden öykü-roman-şiirlerin basımı için talep yoğunluğu nasıl? Cezaevlerinden gelen yayınlar için, talep veya çağrılarınız olacak mı? İçerden yazanlara hangi ölçülere uymasını istiyorsunuz?

Cezaevinde yatan insan için kitabın çok özel bir yeri vardır. Bizim en iyi okurlarımız cezaevlerinde olan arkadaşlardır. Onlar okuma ve yazma konusunda çok yoğunlaşıyorlar. İçlerinden yazma deneyimin de bulunanlar oluyor. İçerdeki birey için; yazdıkları kitap olmasa bile, yoğunlaşmaları ve yazmaları çok önemlidir. Onlara önerimiz; yazdıklarını dışarıya çıkarıp, yayınlanmasa bile hafıza olarak saklanmasıdır.

 Biz dipnot olarak şiir ve deneme yayınlamıyoruz. Roman ve öykü kitaplarını da yılda belirli bir sayıda yayınlıyoruz. Biz ağırlıklı olarak araştırma inceleme, tarih, politika v.b kitaplar yayınlayan bir yayıneviyiz. Bundan dolayı gelen dosyaların birçoğunu geri çevirmek zorunda kalıyoruz.

Selahattin Demirtaş’ın “Seher” isimli kitabının satışını nasıl düşünüyordunuz, satışlar beklentilerinizi aştı mı?

Öncelikle şunun altını çizmek isterim. Biz Seher’i yayınlarken önceliğimiz satışı değildi. Bir parti lideriydi. Fikirlerinden dolayı cezaevine atılmıştı, susturulmaya çalışılıyordu. Bu durumu haksızlık olarak görüyorduk.

Ama Kitabın yayımlanma öncesi satışı konusunda; öngörüler açısından yayınevinde ben sınıfta kalanlardanım.

 Seher’deki öyküleri okuyan herkes öykülerden etkileniyor, kendinden bir iz buluyor. Yakın arkadaşlarına Seher’i okudun mu diye soruyorlardı. Seher 2017’nin en çok satan, hakkında en çok yazılan ve konuşulan kitaplarından biri oldu. Seher yalnızca Türkiye’de değil farklı ülkelerde de büyük ilgi gördü. Bundan dolayı dünyanın farklı ülkelerinde, on dilde yayınlandı. 

  Aydınlanma ve bilgilenme sürecinin en önemli araçlarından biri de kitaptır. Bu anlamda kitapları okuyucuyla buluşturmakla önemli bir işlev görüyorsunuz? Bilgiyi üreten insandan okuyan insana, bireye taşıyorsunuz. Bu görevi yerine getirmenin hazzını duyuyorsunuz? Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Farklı düşündüğüm şu; artık çağımız itibariyle bunun bir aydınlanma işlevi olduğunu söylemek zor. Toplum nezdinde okumak sonuç da bir alışkanlıktır. Alışkanlıklar olduğu müddetçe bundan bir zevk de alırsınız. Okuduğunuz müddetçe yalnızca bilginizi yükseltmiyorsunuz, okuduğunuz metinden haz da alıyorsunuz, bağlanıyorsunuz. İnsanlığın genel arayışına bağlı olarak. Bu anlamda yaptığım işi, bir aydınlanma işi olarak görmüyorum. Tabi bu işin; tarihsel olarak 19. Ve 20.yy da yapıldığı gibi, tarihsel bir yanı da var. Şimdi internetin, tv’lerin, görsel medyanın bu kadar geliştiği günümüzde artık; kitabın hızlı bir aydınlama aracı olarak işlev gördüğünü söylemek zor. Kitap eski önemini kaybetmiştir. Çünkü iletişim, öğrenme ve bilgilenme araçları çoğalmıştır. Kitap toplumun çok az bir kesiminde teorik olarak ‘kendimi yenilemeliyim’, ‘yeniden kurmalıyım’ ütopyası zayıfladı. Bu durumu kitapların basımından ve satışından da anlamak mümkündür. Seksen milyonluk bir ülkede; bin adet basıyoruz ve beş yüz adedini satarsak ‘maliyetini çıkarırız’ diye hesap ediyoruz. Bu konuda Avrupa’nın; ‘seksen milyonluk bir ülkede, o kitaptan bin adet basacaksanız bu işi niye yapıyorsunuz?’ gibi yaklaşımları ortaya çıkıyor. Bu durum; Avrupalı için okumanın kültürel bir iş, kültürel bir faaliyet olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat bizde kitap hala bir suç aleti olarak görülüyor. Bu açıdan da bakmak gerekir.

            Kitap daha doğrusu kâğıt, yani basılı kitap ve eserlerden öğrenme eski önemini kaybediyor?

Kitap; eski işlevini önemli ölçüde kaybetti. Bu durum basılı olan dergiler içinde, gazeteler içinde geçerli. Hatta gün geçtikçe daha fazla geçerli olacaktır. İnternet gazeteciliği gelişiyor. Her şey dijitale dönüyor. Dolayısıyla bilgilenmenin kaynakları da değişiyor. Teknolojinin bu değişimine ayak uyduramayanlar gün geçtikçe azalacaktır. Bir konuda bilgilenmek veya o kitabı okumak isteyenler artık onun dijitaline ulaşmaya çalışıyor. Bir süre sonra belki torunlarımız kitabı çok lüks, antika bir malzeme olarak görecek.

 Bir eseri basılı malzeme üzerinden okumakla dijital veriler üzerinden okumanın zevki veya alışkanlığı nasıl olmaktadır?

            Bu da bir alışkanlıktır. Bizim gibi eski kuşaklar için kâğıt üzerinden okumanın zevki çok farklı oluyor. Biz kâğıt üzerinden okumayınca onu anlayamadığımızı düşünüyoruz. Ama genç kuşaklar tablet veya bilgisayarları üzerinden bu okumaları bizlere göre daha rahat ve kolayca yapabilmektedirler. Artık insanlar bir yerden bir yere gittiklerinde veya seyahatlerinde çantasında birden çok kitap taşımıyor. Çantalarında taşıdıkları tablet veya bilgisayarlar vasıtasıyla istedikleri her kitaba veya bilgiye anında ulaşabiliyorlar. Hatta gazeteler bile artık, internet yayıncılığı üzerinden takip ediliyor.

        Gelişen teknoloji basım ve yayım işini etkiliyor ve kendi tekeline alarak, ayak uydurmaya zorluyor. Dijital ortamda bir yayıncılığın hâkim olması; önümüzdeki dönemde kâğıdın lüks olacağı, kâğıdın tamamen ortadan kalkacağı bir süreç mi bizi bekliyor?

       Dünyadaki yayıncılığın gidiş yönü böyle; ama bu kâğıdın tamamen ortadan kalkacağı anlamına da gelmez. Kâğıt hiç bitmez. Kâğıda dayalı yayıncılık yine de devam edecektir. Ama bizim hayatımızdaki gibi sabah gazete bayisine uğrayıp bir gazete almak, kitapçıya uğrayıp bir kitap alayım meselesi olmayacaktır.

Zaten basın yayın kurumu şimdiden gazeteleri; kâğıt tükeniyor, gelecekte dijital yayıncılığa geçilecek, hazırlıklarınızı buna göre yapın diye uyarıyor.

            Şöyle bir soru sormak istiyorum. Bir eser size geldikten sonra, birçok hazırlık aşamalarından geçiyor ve en son olarak da basıma verilerek yayınlanıyor. Bu aşamaya gelene kadar, yoğun bir emek sürecinden geçiyor. Bir eserin basılarak okuyucuyla buluşması sizde nasıl bir duyguya yol açıyor?

            O kitabın editörü, eline gelen dosyanın kitap olarak yayınlanıp okurla buluştuğu, kitap evlerinde raflarda yerini aldığı vakit, bunun kendine ait bir hazzı, bir keyf alması elbette vardır. Bir diğer yanı da hepimiz için bir iştir. Bazen saatlerce çalıştığımız, bazen de canımızın hiç çalışmak istemediği zamanlar oluyor. Bazı metinler bizi çok yoruyor. Gelen metinlerde iş yanını azaltıp keyf aldığımız yanını daha da çoğaltmak istiyoruz. 

             İlk defa birisinin kitabı veya eseri elinize geçtiğinde, kıyıda kalmış ama değerli bir eser, ilk defa sizin elinize geçmiş, gelecekte belki adından söz ettirecektir. Gün yüzüne çıkaramaya siz vesile olacaksınız? Ya da eseri yayınlamaya uygun görmeyip, geri iade ediyorsunuz, Ne söylemek istersiniz?

            Duygu fazla olunca, egosunu büyüten kişi oluruz. Kendi egomuzun kurbanı olmamaya, bunu azaltmaya çalışıyoruz. Biz bu eserin bilirkişisi değiliz. Kendi değerlerimize, yayıncılık çizgimize göre değerlendirmeye çalışıyoruz. Belki de beş yıl sonra bu ölçüler çok anlamsız ölçüler olacaktır. Aslında beğenmediğimiz, reddettiğimiz metinler, çok kıymetli metinlerde olabilir. Onun için bize dosya ile gelen kişilere, bu işin bilirkişisi olmadığımızı; olumsuz bir cevap verdiğimiz zaman dahi, ‘ben yazamamışım’ gibi olumsuz fikirlere kapılmamaları gerektiğini söylüyoruz.

 Biz yayıncılar ve editörler için; bir kitabı basmak kadar, bir dosyayı reddetmek de zor bir karardır. Editörler olarak; yazmanın ne kadar zahmetli ve zor bir iş olduğunu biliriz. Bize başvuran insanlara,  ‘dosyanızı basacak yeterlilikte bulamadık’ demek zordur.

Şöyle bir durumunda bilinmesi gerekir. Bir kitap bin adet basılıyor ve beş yüz adet satılıyor. Ama bize ayda ortalama iki yüz adet dosya geliyor. Basar mısın? Deniyor. Çünkü yeterince okuyan bir ülke değiliz.

Diyarbakır’da yayın yapan Tigris Haber Gazetesi okurlarına mesajınız var mı?

Bir kentin tarihsel hafızasının oluşmasında iki şeyin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Birisi yerelde uzun yıllar yayınlanan, kent haberlerine de yer ayıran yerel gazete ve ikincisi ise; bir şehir takımının olmasıdır. Bu anlamda Diyarbakır’da; Tigris Haber’le, Amed Spor’un özel bir yeri olduğunu düşünüyorum.

Bu kadar yoğunluğunuz içinde bize zaman ayırdığınız için size ve Dipnot yayınevi çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.

Ben de şahsım ve arkadaşlarım adına size ve Tigris Haber Gazetesi çalışanlarına selamlarımızı gönderiyor, yayın hayatında başarılar diliyoruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.