Dijital şiddette iki farklı uygulama: Suç aynı, cezalar farklı!

Dijital şiddette iki farklı uygulama: Suç aynı, cezalar farklı!
Son günlerde sosyal medya kullanıcıları tarafından kadınların hedef alınması fiziksel ve psikolojik şiddetten sonra ‘dijital şiddet’ kavramını gündeme getirdi. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Aslı Pasinli, dijital şiddette bile çifte standart uygulamaların olduğunu söyledi.

Norşin Öncel - Özel

TİGRİS HABER -  Türkiye’de sosyal medya üzerinden kadınların uğradığı ‘sanal şiddet’ tartışmalara neden oldu. Sosyal medya, kadınların şiddetle mücadelesinde yeni bir ‘platform’ olarak yansıyor. Fiziksel, Psikolojik şiddetin yanı sıra, kadınlar sosyal medya kullanıcıları tarafından ‘dijital şiddet’e maruz kalıyor. İnternet, telefon gibi teknolojik aletlerin kullanımında görülen artış ile birlikte ortaya çıkan dijital şiddet gün geçtikçe artıyor. Bu noktada insanların dijital şiddete maruz kalma biçimlerinin ve bu şiddete yönelik algı ve tavırlarının belirlenmesi önem arz ediyor.

 Dijital şiddetin en fazla kullanıldığı araç, telefonlar ve sosyal medya mecraları olup erkekler sosyal medya üzerinden kadınları taciz ediyor, öldürmekle ve cinsel saldırıyla tehdit ediyor. Söz konusu durumla ilgili suç tanımlaması olmadığı için, Başak Demirtaş, Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin, Nevşin Mengü, Feyza Altun, Ersa Albayrak ve son olarak Semiha Yıldırım sosyal medya kullanıcıları tarafından taciz edildi.

Bu durumu Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Aslı Pasinli ile konuştuk. Pasinli, sosyal medya üzerinden kadınlara yönelik uygulanan şiddetin arkasında erk bir düşünce olduğunu belirterek: “Siyasilerinin eşlerinin hedef alınmasının altında bir erkeklik gizli. Çünkü orada saldırılan bir kadın değil yalnızca, o kadın üzerinden temsil ettiği eşe yönelik bir hedefleştirme durumu var. Örnek verecek olursak,  Başak Demirtaş’ın siyasi bir kimliği yok mesela” dedi.

asli-parsinli.jpg

‘Türkiye hukuk sisteminde çifte standart uygulanıyor’

Pasinli, sanal alemde yapılan hakaretlerin ve tacizlerin hukuk sisteminde eşit bir şekilde değerlendirilmediğini belirtti. Hukuk sisteminde çifte standart uygulandığını söyleyen Pasinli: “Nevşin Mengü, Feyza Altun, Başak Demirtaş ve Canan Kaftancıoğlu ve aynı zamanda Esra Albayrak’a yapılan sanal şiddet gündemimize oturdu. Bunu artık bire bir bazı figürleri özellikle toplumda tanınmış bazı isimlerin hedef alındığını gördük bu süreçte. Bunlarla ilgili, Mengü, Altun suç duyurusunda bulundular hakaret ve tehditten, fakat savcılık tehdit suçunun oluşmadığını kanaatine vardı. Hakaret konusunda da bunu ağır eleştiri kapsamında değerlendirdi. Bu yüzden de dosyaya takipsizlik verildi. Madem sanal alemde bu kadınlara yapılan hakaretleri ağır eleştiri olarak kabul ediliyorsa Türkiye hukuk sistemi ağır eleştiriyi nasıl değerlendiriyor. Çünkü her gün özellikle geçtiğimiz bu son yıllarda cumhurbaşkanına hakaretten çok sayıda dosya açıldı. Ve bunların hiçbiri ifade özgürlü alanına alınmadı. Bunun yanı sıra birçok dosyada ceza çıktı. Bunun yanında şiddete veya hakarete uğrayanın kimliği belirgin oldu. Bu noktada soru şu olmalı: Türkiye hukuk sistemi ağır eleştiriyi ne olarak değerlendiriyor? Buna maruz kalan kadınlar olduğu zaman bunu ağır eleştiri olarak kabul ediyor, fakat bu siyasi bir isim olduğu zaman bunu ağır eleştiri olarak görmüyor, ifade özgürlüğü alanında değerlendiriyor. O zaman burada çifte standart uygulaması var” şeklinde konuştu.

kadina-siddet-001.jpg

‘Kadın bedeni hedef alınıyor’

Pasinli, dijital ortamda uygulanan şiddette kadın bedenlerinin hedef alındığına vurgu yaparak:” Bu tür saldırıların organize ve planlı olabileceğini düşünüyorum. Ve bunu da yaparken toplumsal zemini en kaygan, en tepki gösterilebilecek yerde kadın bedeni burada hedef alınıyor. Dolayısıyla bunu toplumu bir ikna sürecine evirme gibi bir şeymiş gibi geliyor ve buradan bu çorabın ipini çekiyorlar. Bunun da önümüzdeki süreçte sosyal medya yasağı gibi bir duruma dönüşebiliyor. Bu noktada Cumhurbaşkanı’na yapılan yanlış, Mevşin’lere yapılan doğru gibi bir algı yerine; Türkiye’de ağır eleştiri kapsamının ne olduğunu sormak ve  ifade özgürlüğünün hangi sınırlar içerisinde yer aldığını sormak bizi daha doğru bir yere götürür” dedi.

Demirtaş ve Albayrak olayında iki farklı uygulama

Başak Demirtaş ve Esra Albayrak olayında iki farklı uygulamanın olduğunu söyleyen Pasinli sözlerini şöyle sürdürdü: “Tutuklama aslında katalog suçlar için geçerlidir. Her iki dosyada da katalog suçlar oluşmamış. Her iki dosya için de tutuklamanın gerçekleştirilmemesi gerekiyordu. Fakat tutuklamada mesela tutuklamanın şartları nelerdir? Tutuklamanın kaçma şüphesi var mı?, Deliller toplandı mı?, Katalog suçlar içerisinde mi? Gibi kanun bazı sıralamalar yapar bize ve bu sıralamalara uyuyorsa tutuklamayı gerektirir. Ama aksi durumda diğer suçlar açısından aslında tutuksuz yargılama ceza yargılamasının asıl unsurudur. Tabi burada iki farklı uygulama ile birebir benzer iki olayda sadece suça maruz kalanların değiştiği, öznelerin değiştiği ama sonuçların farklılaştığı bir tablo görüyoruz. Demirtaş ve Albayrak meselesinde bunun aslında tabi ki insanları sorgulamaya götürür neden böyle oldu yani her iki insanda aynı ceza kanunun referansında hareket edilirken birinde tutuklama gibi daha katı bir tedbir alınırken diğeri tutuksuz olarak yargılanıyor bu da insanlarda eşitsizlik duygusunu yaratıyor elbette bakıldığı zaman ama Dediğim gibi dosyaların içeriğini de görmek lazım bizim bilmediğimiz farklı şeyler de sunulmuş olabilir. Bazen biliyorsunuz bu tarz siyasi figürlerde ya da toplumsallaşmış profillerde her şey basına verilmeyebiliyor. O yüzden yine de objektif değerlendirme yapmak çok kıymetli.”

dijital-siddet--001.jpg

‘Sosyal medya medet umulan bir ağa dönüştü’

Türkiye’de son dönemde sosyal medya üzerinden adalet arayışında olan kadınların olduğunu ve bu platformun kadınlar tarafından ‘medet umulan’ bir ağa dönüşmesini belirten Pasinli: Sosyal medya üzerinden sesini duyurmaya çalışan kadınlar var artık. Kimisi kendi gördüğü şiddeti fotoğraflayarak Twitter’dan destek ve dayanışma çağrısında bulundu, kimisi de daha farklı örgütlerin elinde Türkiye kadın hareketi organizasyonuyla ya da bizim yaptığımız mesela Müzeyyen Boylu için adalet, Şule Çet için adalet, Emine Bulut meselesinde yine sosyal medya üzerinden gelişen çok ciddi bir reaksiyon vardı. Şimdi burada aslında şöyle bir tablo var Türkiye’de hukuk sistemi yani adalet arayışı, adalete erişim artık adliyelerden ya da hukukçulardan değil de, sosyal medyadan medet uman bir profil ortaya çıktı. Bunun elbette çok avantajlı yönlerini de bizler yaşadık hep beraber. Mesela hiç bir şekilde sesini duyuramayan bir kadın ya da evden çıkacak hiçbir olanağı olmayan bir kadın sosyal medya sayesinde bir hareketlilik sağlayarak insanların ona daha rahat ulaşabileceği ya da belli mekanizmaların hareketi geçebilmesini sağladı. Görünürde inanılmaz etkileyiciymiş gibi görünüyor, bunun birde dezavantajlı dönüşleri var. Bir kadın sosyal medyaya kendisini fotoğraflayıp ya da yaşadığı şeyi ifade etmediyse herhangi bir mekanizma, şiddete ilişkin bir mekanizma bakanlık olabilir, savcılık olabilir bunlar devreye girmiyor gibi aslında diğer kadınlar üzerinde de böyle bir etki yaratıyor. Çünkü bir dosya sosyal medyaya düştüğü zaman bakıyorsun ki mahkemeler, adli merciiler de çok hızlı harekete geçebiliyor, karakollarda çok hızlı harekete geçebiliyor. Oysa zaten uygulama, yaşadığımız pratiğin kendisinin bu olması gerekiyor. Bu kadın savcılığa ulaştığı zaman bu şekilde ilerlemesi gerekiyor. Olması gerekeni sosyal medya üzerinden  hayata geçirilmesi bir hal var. Zaten muhtemelen bu sosyal medyaya gelen yasağın bir bölümü de bununla ilgili olabilir.”

siddet.jpg

‘Şiddetin kanıksanmasıyla ilgili bu durumu sorgulamamız gerekiyor’

“Diğer bir suç şöyle bir şeyde yaşıyoruz bu dönemde bu durum o kadar çok alışılageldi ve o kadar çok insanlar tarafından kanıksandı ki artık her gün Twitter’da sayfamızı açtığımız zaman şiddet görüntüleriyle karşılaşıyoruz. Ben demiyorum biz bunları görmemiş gibi yapalım ama bir yandan da şöyle bir durum var; insanlar artık bunu kanıksıyor biri daha ölmek istemediğini söylüyor. Bir tane FAV at, bir tane RT at,  güzel bir rahatlama yaşa, onun rehavetiyle kendini daha iyi hisset olaya karşı. Dolayısıyla şiddetin kanıksanmasıyla ilgili  bence bizim sorgulamamız gerekiyor bu durumu ve asıl kötü olan yargının ya da emniyetin, savcılığın, bakanlığın  girmesinin bu yolla olmuş olması da ayrı bir problem zaten. Olması gereken o iken lakin bir kadın anca kendini, meramını anlattığı  zaman birileri harekete geçebiliyorsa bizim o zaman durup şunu düşünmemiz lazım: Türkiye’de adaleti mahkemelerden, adliye kapısından mı erişmeye çalışıyoruz yoksa sosyal medyadan mı? Bu bence çok önemli bir sorun. Adalete erişim kanallarımızın değişmesiyle ilgili bir şey ama bunun dediğim gibi çok olumlu örneklerini gördük fakat bunun devam eden ve pratiğe dönüşmüş oluşmasının bizde geri dönüşü olacak bence, özellikle şiddetin kanıksanması durumu bizim için çok çok önemli olmalı. Çünkü biz bugün medyanın bile şiddet görüntülerinin paylaşmasını bir yerde eleştiriyoruz. Diyoruz ki siz aslında orda hani kadını güçsüzleştiren tablo çiziyorsunuz, failleri hiçbir şekilde fotoğraflamak haberde kullanmak gibi bir durum söz konusu değilken kadınlar daha çok kullanılıyor. Ama buna maruz kalanın eli üzerinden gerçekleştiriliyor olması aslında buradaki şiddet görüntülerini de normalleştiriliyor anlamına gelmiyor. Bunun toplumsal, travmatik sonuçlarını ileriki yıllarda yaşanacak” ifadelerinde bulundu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.