Tiyatro insanın yaşamına bir dokunuştur-1

Tiyatro insanın yaşamına bir dokunuştur-1
Diyarbakır Devlet Tiyatroları müdürü ve aynı zamanda oyuncu da olan sanatçı Gonca Eryiğit ile tiyatro üzerine ve kendisinin de başrolünü oynadığı Güle Ağıt üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Diyarbakır Devlet Tiyatrolarının geçmişi hakkında ve önümüzdeki sezona ilişkin nasıl bir çalışma yürütmeyi önünüze koydunuz?

Diyarbakır Devlet Tiyatrosu otuz yıllık geçmişi var. 1988 yılında ilk kez perdelerini açmış ve günümüze kadar da perdelerini her yıl açmaya devam etmiştir. Diyarbakır tiyatro kültürü çok gelişmiş bir şehirdir. Bu çok değerlidir. Burası kurulurken yaklaşık kırk oyuncu kadrosuyla perdelerini açmış, şu an bu kırk oyuncu; İstanbul’da Ankara’da sinema ve televizyonun temel taşlarını oluşturan çok kıymetli sanatçılar arasında sayılabilir.

img_0576.jpg

Diyarbakır Tiyatrosunda; on beş yıl önce ciddi bir düşüş yaşıyor. Bunun nedeni de yaşanan şiddet olaylarından ciddi olarak etkileniyor. Yıllık seyirci sayısı yirmi bine, temsil sayısı da haftada iki güne kadar düşüyor. Ayrıca kadro olarak da zayıflıyor ve bu her geçen yıl, kan kaybına neden oluyor.

Üç yıl önce göreve başladığımda temsil sayısını hemen yedi güne çıkardım ve bütün bir ay boyunca kesintisiz hizmet vermeyi amaçladık. Ayrıca repertuarı çok geniş tutmaya çalıştık. Verimini de almaya başladık. Seyirci sayımız yirmi binden doksan bine çıktı. Geçen yıl, yüz yirmi bin gibi bir sayı oldu. Bu sene ise; iki yüz bini aşan bir seyirciyle sezonumuzu kapatacağız. Önümüzdeki sezonda bu yoğun ilgiyi daha ileri seviyeye taşımak için de projeler yaptık.

Bitirdiğiniz bu sezonda programınız nasıl oldu?

 Bu sezon sekiz oyunu seyircimizle buluşturduk. İki turne oyunumuz geldi. Festivale de yedi oyun katıldı. Böylece bu sezon, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu seyircileri toplam yirmi farklı oyunla buluştu. Ayrıca; üç uçurtma şenliğimiz, atölyelerimiz ve bir resitalimiz oldu.

 

Daha çok seyirciyi tiyatroya çekecek nasıl projeler yaptınız?

İdealist bakan biriyim. Her yıl birbirini tekrar eden listenin arkasında durmuyorum. Her sezon daha ileriye nasıl gidebiliriz? Diye koşulları zorluyorum. Önümüzdeki yıl üç sahnemiz olacak. Bir oda tiyatrosu, bir küçük tiyatro ve bir de büyük tiyatro. Diyarbakır tiyatro seyircisine üç tiyatro olarak hizmet vermeye devam edeceğiz. Oda tiyatrosunun seyirci kapasitesi 145, küçük tiyatronun kapasitesi 370, büyük tiyatro da ise 500 kişidir. Yeni sezonda oyun sayısını artıracağız.

Önümüzdeki yıl takvimimizi ise şöyle belirledik: Diyarbakır Devlet Tiyatrosu olarak en az yirmi oyun sunacağız. Festivalimizi devam ettireceğiz ve bu festivalde daha önce oynana yedi oyun sayısını daha da arttıracağız. Belki iki katına çıkararak daha fazla kişi izleme şansını bulur.

Uçurtma şenliği üç gündü. Bunu beş güne ya da daha fazla bir sayıya ulaştıracağız. Atölye çalışmalarımız dört gündü, bunu da on beş güne çıkarmayı amaçlıyoruz.

Önümüzdeki sezonun açılışını Fosforlu Cevriye ve müzikallerle açmayı planlıyoruz. Küçük tiyatromuzu Ankara Devlet Tiyatrosu oyunları Genel Müdürümüzün de oynadığı Moliere’nin Cimri adlı oyun ile açacağız. Küçük Oda tiyatromuzu da yine tek kişilik bir oyunla Oscar ve Pembe Meleğiyle açmayı planlıyoruz.

Önümüzdeki yılın repertuarı tamamen hazır. Programımızı Genel Müdürlüğe gönderdik ve tamamı onaylandı. Birçok müzikal, drama, Şekspir Oyunları, tek kişilik oyunlarla, şiir dinletileriyle beraber olacağız.

Önümüzdeki yıl için acaba Resital nasıl olur diye düşünüyordum. Piyanı sanatçımız Tuluyhan Uğurlu ile gördük ki; çok ciddi bir talep var. Aslında Diyarbakır’da opera ve bale ve bir senfoni orkestrası yok. Şehrin buna ihtiyacı. Önümüzdeki yıl festivalimizi opera ve bale ile renklendirip bir de resital haftası yapmayı planlıyoruz. Ünlü, değerli piyanistlerinden oluşan kadroyla bir resital haftası yapmayı hedefliyoruz.

img_0322-002.jpg

Programınızda gezici tiyatroyu da düşünüyor musunuz?

Şu an biz bunu müzeyle başlattık. Diyar Diyar Müze ve Tiyatro programımıza bu pazartesi başladık. İlçelerdeki okulları gezmeye başlayacağız. Çocuklar burada hem Göbekli Tepeyi tanıyacaklar hem de küçük animasyonlarla para basmayı öğrenecekler. Kaybolmaya yüz tutmuş Karagöz Hacivatı çocuklara tanıtmak amacıyla sergileyeceğiz. Bu da Mayısın sonuna kadar devam edecek. Gidebileceğimiz kadar bütün ilçelere ve köylerdeki okullara gitmeyi hedefliyoruz. İnşallah önümüzdeki yıl da bunu kalıcı hale getireceğiz. Yeni sezonda okullar açılır açılmaz; Milli Eğitimle bir proje haline getirip devam etmeyi planlıyoruz.  Milli Eğitim okul dışı eğitime, kültür faaliyetlerine çok önem veriyorlar. Bu proje kapsamında da daha fazla çocukla beraber olma, aslında bu değerlerimizi, kültürümüzü çocuklara aktarma fırsatı olacaktır.

Oyunlarda yerli yabancı eserlerde tercihiniz nasıl oluyor?

Üç yıldır hep yerli oyunlara ağırlık veriyorum. Genel Müdürlüğümüz iki sezondur yerli oyunlara çok ağırlık veriyor. Hatta bu sene yerli oyunlar projesi kapsamında kadın, yerli yazarlar, kadın konulu oyunlar ve kadın oyuncular diye bir proje gerçekleştirdi. Her bölgede de kadın konusunu ele alan, yerli yazarların eserleri oynandı. On iki bölgenin tamamında böyle uygulandı. Ocak ayında Ankara’da Kadın Yerli Yazarlar haftası yapıldı. Bu etkinliğe buradan da gittik, çok değerli oyunlar sergilendi. Bu sene oyunlarımızın tamamı yerliydi diyebilirim. İki çocuk oyunu yerliydi. Büyüklere sergilenen oyunlarımızdan sekiz oyundan sadece iki tanesi yabancı geri kalan altı oyun ise yerliydi.

Önümüzdeki sene Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerinden birkaç tane olacak. Hem yerli hem de yabancı klasik eserlerin olmasını istiyorum. Eğer başarırsak çok güzel olacak.

Kitap okumaya başlayan insan bundan, kitap dünyasına girdikten sonra bir daha kitaptan kopamıyor. Aynı şekilde tiyatroya gidenlerde de benzer bir bağımlılık oluşuyor mu?

Tiyatronun başka bir gücü daha var. Okuduğunuz öykü veya romanlarda kendi hayal gücünüz var. Siz nasıl hayal ederseniz öyle bir etkisi oluyor. Ama tiyatroda bir şeyi izlediğiniz zaman, bu sadece izlemek olmuyor. Bu durum aynı zamanda oyunda geçen olaya tanıklık etmek durumunda kalıyorsunuz.

 Sinemada bir perde var ve bir şov izliyorsunuz. Orada izlenen şey filmden kareler olarak zihinde kalıyor. Etki düzeyi yüksek. Ama tiyatroda o ana tanıklık etmiş oluyorsunuz. Aynı nefesi soluyorsunuz. Dolayısıyla da tanıklık ettiğiniz şeye ortak oluyorsunuz. Ortak olduğunuz şey de sizde bırakmış olduğu hissiyat gerçeklik oluyor. Bu da önemli bir şeydir. Neşeyi, kötüyü, olmaması gereken bir şeyi izlediğinizde, ona tanıklık ettiğinizde, o zaman vicdanen rahatsız oluyorsunuz. Sorgulamaya başlıyorsunuz. Sinemada izlediğiniz ise haberden öteye gitmiyor. ‘A ne güzel canlandırmışlar’ ya da ‘film çok güzeldi’ diyorsunuz. Ama tiyatroda izlediğiniz iyi ya da kötü bir oyun, sizde mutlaka bir iz bırakıyor. Kendi hayatınızda da uygulamaya başlıyorsunuz. Seyirciler izledikleri zaman çok inanıyorlar. Onlara daha gerçekçi geliyor. Bu yüzden eğitim için tiyatro çok önemli. Bizim çıkış noktamız kıymetli hocalarımız da aynı şeyi söylerdi. Seyircinin arasında sadece bir kişinin bile kafasında soru işareti yaratıyorsa biz mesleğimizi doğru yapıyoruz demektir derlerdi. Devlet Tiyatrosunun ilk genel müdürü olan Muhsin Ertuğrul;‘Eğer tiyatro Anadolu’nun en ücra yerlerine kadar gidemezse; taassuba, sahte dindarlığa, yalana, riaya karşı açılan mücadelede silah olarak ne kullanacağız?’ derdi. Bu cümleyi çok severim. Aslında çok önemli bir şey söylüyor. O yüzden tiyatronun her yere kadar gitmesi gerekiyor. Aydın bir gençlik için tiyatronun her yere gitmesi gerekiyor. Tüm milli ve dini değerlere saygı duyan bir gençlik için tiyatronun her yere gitmesi gerekiyor. Ben bunu göreve geldiğim günden beri söylüyorum. Tiyatronun dili yok, tiyatronun dini yok, tiyatronun siyasi görüşü yok, tiyatronun ırkı yok, tiyatro her şeydir. Tiyatro her şeyimizdir. Tiyatro hiçbir şeydir. Sadece izlediğiniz bir ya da iki saatlik zaman diliminde gördüğünüz, tanıklık ettiğiniz şeyler bütün hayatınızı değiştirebilir. İyi; kötü yanı değiştirmez, kötüyü hayatınızdan çıkarırsınız. Ama iyi anlamda herkesin hayatına bir dokunuşta bulunur.

img_0306.jpg

Yaşamdan canlı bir kesit sunar. Kalıcı etkisi çok daha yüksek, canlı olarak seyircinin gözü önünde de oynandığı, sahnelendiği için izleyen kendini oyunun içinde buluyor. Kendisinden bir pay buluyor. Bu yüzden eğiticiliği çok yüksek oluyor.

Çocuk oyunlarında dostluğu anlatıyoruz. Ya da dışlanmış bir çocuk oluyor. Çocuklar onu görüyorlar ve kendilerinden bir pay çıkarıyorlar. ‘Bende böyle arkadaşımı dışlıyorum, aslında dalga geçiyorum ya da alay ediyorum. Aslında ne kadar kötü görünüyorum. Yapmamam gerekiyor.’ Diye düşünebiliyor.  Van Akdamar şenliğinde spesifik bir olay yaşandı. Çocuklardan biriyle röportaj yapılırken; çocuğa ‘tiyatro senin hayatında neyi değiştirdi? Diye soruluyor. Çocuk da diyor ki; ‘ne değiştirdi bilmiyorum ama artık kardeşlerimi dövmüyorum’ diyor. Bu aslında önemli bir şeydir. Çocuğun hayatından şiddeti söküp alan bir güç. Şimdi kabul edelim ya da etmeyelim, Türkiyenin tamamına yayılmış bir şiddet eğilimi var.  Burada aslında çocukların teröre maruz kalma durumu var. Tiyatro çok ciddi bir güç. Şiddetten uzaklaştırmak için o yüzden en ücra köşelere kadar gitmesi, herkese ulaşması gerekiyor.

Toplumsal eğitimin önemli araçlarında bir tanesi olabilir mi?

Olmalıdır. Bir haberi ya da kitaptan bir cümle okuduktan yıllar sonra o sizin aklınızda kalmayabilir, unutursunuz, hafızadan silinebilir. Ama; o haberi konusu, sizin gözlerinizin önünde canlandığı zaman, ömrünüz boyunca unutmazsınız.

İnsanın yaşamında iz bırakan şeyler bilinçaltında yer ediyor ve asla unutulmuyor.

Birçok klasik kitap okudum. Birçok karakterlerin isimleri hafızamdan silinmiş. Oyuncuyum, oynadığım karakterleri unutuyor musun derseniz? Hayır. İzlediğiniz bir tiyatro asla unutulmuyor ve hafızadan kaybolmuyor.

Günümüz çocukları için ne düşünüyorsunuz?

Ben şimdi çocuklara çok üzülüyorum. Okumayan bir gençlik var. Telefona, tablete hapsoluyorlar. Bilgisayar oyunları içinde boğulmuş bir gençlik meydana geldi. Burada bazen velilere söylüyoruz. Özellikle ergen çağına gelmiş çocuklarınızı getirin diyoruz. Diyorlar ki; hocam kafasını tabletten kaldıramıyor ki. ‘Tiyatroya gittiğimizde de oyun oynayabilir miyiz? Diyorlarmış. Bu çok ciddi bir kayıp. A sosyal bir gençlik oluşuyor. Çocukların etrafında bir kalkan oluşuyor. Ama gerçek olmayan sanal bir duvar. Sosyalleşemeyen çocuk bu sefer de özgüvenini kaybediyor. Öz güveni olmayan çocuk kendini ifade edemiyor. Kendini ifade edemeyen bireyin de anlaşılmasının mümkünatı yok. Bu böyle bir zincir. O yüzden çocukların kitap okuma alışkanlığının edinmesi lazım. Mutlaka tiyatroya gelmeleri gerekiyor.

Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Bol seyircili sezon diliyoruz.

Ben de size gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyorum.

Mümin Ağcakaya /Özel

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.