VİDEO - Diyarbakır sevdası anlatılamaz

VİDEO - Diyarbakır sevdası anlatılamaz
‘O Ses Türkiye’ yarışmasında birinci olan ,çocukluğunu, müzik hayatında önemli yeri olan dengbej dedesini, yarışma ortamını, yarışma sonrası müzik alanındaki çalışmalarını ve Diyarbakır’a olan sevgisini Tigris Habere anlattı.

Mümin Ağcakaya - Röportaj

Çocukluğunuz nasıl geçti? Müziğe ne zaman ilgi duydunuz?

TİGRİS HABER - Diyarbakır Dicle’nin Hacısan köyünde 1985 yılında doğdum. 5 yaşındayken babam, annem ve kardeşim Faruk Diyarbakır’a taşınmak zorunda kaldı. Çünkü barajdan dolayı köyümüz su altında kalıyordu. Ben iki yıl daha dedemlerle kaldım. Çünkü dedeme çok bağlı olarak büyüdüm. Sürekli onların yanında kalırdım. Yedi yaşında okul için Diyarbakır’a geldim. Ama yazları sürekli dedemin yanına köye gider onunla çalışırdım.

Çocukluğumdan itibaren rol model olarak aldığım kişi dedemdir diyebilirim. Dedemin belki de bana bıraktığı en büyük şey müziğe olan tutkusuydu. Müziğe olan sevgisiydi. Dedem dengbejdi ve kasideleri çok güzel söylerdi. Yanık bir sesi vardı. Dedem çok sert kişiliğe sahipti ama türkü söyleyince ağlardı. Böyle bir yapısı vardı. Misafirler geldiğinde onlara şarkılar söylerdi. İnsanların bir kısmı ağlar bir kısmı pür dikkat dinlerdi. Çok ciddi ve duygulu bir ortam olurdu. Dedemin bende bıraktığı izlenim böyleydi.

Diyarbakır’a geldikten sonra kasetlerle tanışmaya başladım. Çocukluk yıllarımda arabesk ciddi anlamda etkindi. Ben de arabesk müzik dinlemeye başladım. Lise yıllarımda 1996-97 yıllarında Anadolu Rock, üniversite yıllarımda da özgün müzik dinlemeye başladım. Bunun yanında Kürtçe ve Zazaki de dinliyordum.

Ama üniversite yıllarında benim müzik kimliğimi bulduğum dönem oldu diyebilirim. Yoğun şekilde Ahmet Kaya, Grup Yorum, Metin Kemal Kahraman, Mikail Aslan, Koma Wetan’ları dinlemeye başladım. Müzikal kimliğim o süreçlerde oluştu. Sonraki süreçlerde gitar çalıp şarkılar söylemeye başladım. 2010’da Üniversite bitti.

Müzik dünyasına adım atıyor

Benim babam kalıpçıydı, inşaatlarda çalışırdı. Bende okulun olmadığı dönemlerde onunla birlikte çalışırdım. Babam bildiği her şeyi bize öğretirdi.  Ben de babamın sayesinde iyi bir kalıpçı olmuştum.

Sonra bir gün babamla birlikte inşaatta çalışırken Özkan isminde bir arkadaşım çağırdı. ‘Gitar çalacak bir arkadaş arıyorum dedi. Ben kimseyi bulamadım. Sen gelir misin’ dedi. Ben de o zaman piyasada yapılan müziği bilmiyorum. Armonisini bilmiyorum, nasıl yürüyecek, hiç yapmadığım bir iş. Ama sonunda bana kabul ettirdi. Elazığ’da bir hafta onunla başladım.

Bir hafta geçti, bir ay oldu, derken bu süre altı aya kadar uzadı ve onunla müzik yaptım. İlk müzik serüvenim böyle başladı. 2011’de Diyarbakır’da Veysel Issı’yla beraber Grup Dicle’yi kurdum. Üç yıl birlikte müzik yaptık. Sonrasında Veysel İzmir’e yerleşmek zorunda kaldı. Grup dağıldı.

ferat-.jpg

TRT’de ‘Sıra Sende’ ile ilk yarışmaya katılıyor

Benim bir TRT geçmişim de var. TRT’ de ‘Sıra Sende’ yarışması vardı. O yarışmaya katılmıştım. Finalde elendim. Sonrasında herhangi bir yarışmaya katılma gibi niyetim yokken eşim; “ ‘O Ses Türkiye’ yarışmasına katılmalısın, yarım kalan bir işimiz var.” dedi. Burada halkın oyu vardı TRT’de halkın oyu yoktu. Eşim; “Burada halk seni destekler.” dedi. Böylece 2019’da yarışmaya katıldım.

Öncesinde müzik yaptığım dönemde müziği daha iyi anlamak adına bir işe girdiğiniz zaman ne kadar eksik olduğunuzu anlıyorsunuz. Müzik alanı adeta derya deniz, içine girdiğinizde o zamana kadar öğrendiklerinizin ne kadar eksiklik olduğunu görüyorsunuz. Ben de bu eksikliklerimi gidermek için konservatuara hazırlandım. Adıyaman Üniversitesi Müzikoloji bölümünü kazandım. Tercihimi Diyarbakır ve Batmanı da tercih etmiştim. Adıyaman’da eğitimimi bitirdim.

O Ses Türkiye birinciliğinden sonra, TV8 engelliler yararına bir etkinlik düzenledi. O güne kadar ‘O Ses Türkiye’de şampiyon olmuş, iz bırakmış yarışmacılar arasında bir yarışma düzenlediler. O yarışmada da halk takdirini benden yana kullandı ve ikinci kez birinci oldum.

Müzik Serüveniniz yarışmalardan sonra nasıl devam etti?

Sonrasında ‘Yâre Gideyim’ eserini yayınladım. Yine hemen sonrasında Murat Boz’la ‘Leylim Leylim’ ve ardından ‘Sızı’ albümü çıktı. Seda Sayanla bir düetimiz oldu. Şimdi bireysel olarak devam ediyorum. Üniversal Müzikle çalışıyorum. İşin tüm prodüksiyon kısmını ben tamamlıyorum. Onlar da dijitalleri yüklüyor. Dağıtımcı görevini görüyorlar. Böyle bir müzik yolculuğu oldu.

Seda sayan ve murat boz’dan önemli destek gördüm

Seda Sayan ve Murat Boz müzik hayatınızda size nasıl bir katkı sundu?

Yıllarca bu işi profesyonelce yapan insanlar iyi bir etki bırakıyor. Daha önceden Seda Sayan’la ve Murat Boz’la bir tanışıklığım vardı.  Çok ilgiliydiler. Çünkü bazı şeyler ekrana tam olarak yansımıyor. Orada arka planda herkes kendi başının çaresine bakmak durumundadır. Ama ben Seda Sayan ve Murat Boz’dan o desteği gördüm. Seda Sayan’la yarışmasam da o ciddi anlamda bir ilgi gösterdi. Kardeşi gibi gördü ve destek olabileceği hangi konu olursa burada verebileceğini söyledi. Ben de düet teklifiyle gittim ve kabul etti.

O profesyonelliği geçiriyorlar. Bu durum yarışmaya katılan sanatçılar için büyük rahatlama oluyor.

Şampiyon olduktan sonra müzik dünyanızda neler değişti?

Yarışmaya katılmak ve dereceye girmek size birçok yeni olanakların kapısı aralıyor. Bunu nasıl değerlendireceğiniz size kalıyor. Dolayısıyla bu işe daha ciddi bakmaya başlıyorsunuz. O eskiden barlarda restoranlarda şarkılar söyleyen Ferat yerine artık Seda Sayan ve Murat Boz’la şarkı söyleyen biri olarak yaptığınız işi daha fazla ciddiye alıyorsunuz. Müziğe bakışınız, hayata bakışınız değişiyor.  Daha profesyonel insanlarla çalışmaya başlıyorsunuz. Yeni olanak ve imkânlar oluşuyor. Bu işi ciddiye almış, bedel ödemiş ve yürütmüş insanları gördükten sonra eski amatör tarzda devam edemiyorsunuz. Bu işe girdim, herkesin gözü üzerimde ve daha ciddi çalışmalar yapmalıyım diyorsunuz. Sadece şarkıları you tube atmakla olmuyor. Şarkı yapıldığı zaman bunu dijitallere de yüklemek gerekiyor. Herhangi bir plak şirketiyle çalışmak durumundasınız. Sadece şarkının youtube de dönmesi de bir profesyonellik değildir. Şarkınızın her tarafta dönmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu profesyonellik olarak algılanmıyor. Her zaman kendinizi yenilemeniz ve repertuarınızı zenginleştirmeniz gerekiyor. Bir profesyonel gibi hazırlanmanız gerekiyor. Sorumluluklarınız daha fazla gelişiyor. Sizden beklentiler artıyor.

Bu işler tecrübeyle oluyor. İlk kayıt cihazımı aldığım zaman çok kötü bir ses kartım vardı. Mikrofonum çok kötüydü, ekipman olarak hepsini sıfırdan yenilemek zorunda kaldım. Daha iyi bir mikrofona, ses kaydına, bilgisayara ihtiyaç vardı. Güçlendirmek durumundayım çünkü daha kaliteli ses elde edebilecek araçlar gerekiyor. Bunlar aynı zamanda bir sorumluluk duymanın da bir gereği.

ferat.jpg

Yarışmaya eşim teşfik etti

Eşinize iyi ki yarışmaya teşvik etti. Yarışmaya katılmamı sağladı diyor musunuz?

Evet, ben TRT de kırgındım.  O yarışmada 49’a 51 oylamada kaybetmiştim. Artık yarışmak istemediğimi söylüyordum.  Ama eşim Zehra katılmalısın, ‘O Ses Türkiye’ye katılmalısın, halk oylamasıyla sonuç belirleniyor, denemelisin.’ Dedi.  Ben; ‘Başvuru yapmıyorum, sen yapıyorsan yap.” dedim. Başvuruyu eşim yaptı. Çağrılınca gittim. Böylece yeni bir yarışma süreci başladı.

Eski yaşamınızı kendi halinizde sürdürürken, ünlü olunca sokakta herkes sizi tanıyor. Herkes sizi işaret ediyor.  Bu yaşamınızdan memnun musunuz?

Zaten dışarıda gezen biri olmadım. Dışarı çıktığım zamanda genellikle doğa da oldum. Doğayı, doğada kamp kurmayı seven bir insanım. Dediğiniz gibi saçınızla kıyafetinizle değerlendiriliyorsunuz. Tabii eskisi gibi olmuyor. İnsanlar yolda sizi çevirip fotoğraf çektiriyorlar. Saçı başı dağınık halde görülmek istemezsiniz.

Yarışma döneminde Diyarbakır da birçok insan hemşerisi olarak seçilmenizi istiyordu.

Sağ olsunlar bilbordlara kadar asmışlardı. Bu benim için büyük bir onurdu. Büyük bir gururdu.  Ferat’ı güzel şarkı söylediği için beğendiler desteklediler. O hissiyatı insanlara aktarabildiğim için destek sundular.

Başka kentlere gittiğinizde benzer ilgiyi orada da görüyor musunuz?

İstanbul’da ciddi anlamda ilgi gördüm. Ankara’da İzmir’de Adana’da Hatay’da kısacası hemen hemen Türkiye’nin her tarafında dinliyorlar. Karadeniz’de de çok severler. Çünkü bir dönem Karadeniz türküleri de okudum. Çok da çok severim Karadeniz türkülerini. Kazım Koyuncudan çok dinledik eserlerini. Alevi deyişleri de okuyorum. Müzik evrensel bir olay o yüzden dar kalıplara sığdırılamaz. Her kesime hitap ediyor. Duyguyla ilgili. Kimin duygusuna hitap ediyorsa, benimsiyorsa o kendine alıyor. Yani sınır tanımıyor.

81 İlde doğada müzik

Önümüzdeki süreçte nasıl bir hedefiniz var? Ne tür bir çalışama içindesiniz?

Şu an 81 ilde ‘Doğada Müzik’ projem var. Onun üç tanesini yaptık. Dersim’de Munzur’un kıyısında çekimleri yaptık.  You Tube’de yayınladık. Çok güzel izlenme aldı. Sonrasında bir Adıyaman’da Gaziandede baraj kıyısında çekimleri yaptık. Sonrasında Elazığa gittik. Ağın civarında ‘Hüseynik’ türküsünü söyledik. Orada çok güzel ve büyük bir meteor çukuru var. 81 ilde Doğada Müzik de aradığım şey çok bilinen yerleri değil daha çok fazla bilinmeyen yerlerde çekimler yapmak. Yine oranın anonim bir türküsüyle bunu başarmak niyetindeyim. Bu iki üç yıla sığdıracağım bir proje. Sivas’ta ‘Şeytan Kayalıkları’ var, çekimlerini yapacağız. Oradaki klip çekimlerinde ‘Sivas Ellerinde Sazım Çalınır’ parçasını söyleyeceğim.

Diyarbakır çok yönlü ve zengin bir kent, buradan kopamıyoryum

Diyarbakır’dan ayrılınca neler hissediyorsunuz?

Şehir dışına adımımı attığım an gerçekten çok özlüyorum. Çok farklı bir tarafı var. Çok yönlü ve entellektüel bir kent. Tarihiyle büyük, kozmopolitan bir kent. Birçok etnik grubu, farklı dilleri, kültürleri içinde barındıran zengin bir kenttir. Ayrıca doğası da çok güzeldir. Dolayısıyla yaşadığım, büyüdüğüm kent. Tüm kimliğim burada, ailem burada, köklerim burada. Burada edebiyat var. Sanat var. Birçok kentte bu durumu bulamazsın. Bu durumu yakalayamıyorsun. Birçok kentte insanlar sadece günlük hayatlarına bağlı yaşıyorken burada ciddi anlamda edebiyatıyla, şairiyle, yazarıyla, ressamıyla yön veren birçok kişi var. Bilim ciddi anlamda var burada. Bu sadece eğitimle gelen bir şey değil. Birçok sanatla uğraşan insanın ciddi anlamda eğitim gördüğü de söylenemez. Sadece tutku, sevdikleri için yapıyorlar.

Şöyle bir şey diyebiliriz; Diyarbakır bir sanatçı ve edebiyatçı için bulunmaz bir kent. Neyi aradığını biliyorsan burada aradığını bulursun.

Beni sosyal medya hesaplarından takip eden, paylaşımlarımı yapan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Ben bir yolculuğun içerisindeyim. Bir şeyler başarmak istiyorum. Bu anlamda siz de bana destek sunuyorsunuz, desteğinizin daim olması dileğiyle teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum

Diyarbakır’lı hemşerilerinize ne söylemek istersiniz?

Ben Diyarbakır’ı çok seviyorum, Diyarbakır’dan kopamıyorum. Burada yaşıyorum, burada yaşamaya da devam edeceğim. Diyarbakırlı hemşerilerimizin benden beklentisi Kürtçe bir şarkı söylememdi. Ben de çok söylemek isterdim. Ama ben daha çok Zazaki üzerine yoğunlaştım. Kürtçeye pek dilim dönmüyor. En son Kürtçe Dilane’yi yayınladım. Onu da Kürtçeye hâkim olan arkadaşa diksiyon problemi var mı yok mu diye kontrol ettirdim. Zazaki üzerine çalışmam olacak. Pandemi sürecinde lütfen evde kalın, hepinize sağlıklı günler diliyorum, kendinize çok iyi bakın.

Bizde size çok teşekkür ediyor, sanat yaşamınızda başarılar diliyoruz.

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.