HAK PAR sözcüsü: Nefes alamıyoruz

HAK PAR sözcüsü: Nefes alamıyoruz
Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) basın sözcüsü Paşa Akdoğan, kentsel dönüşüm için Yenişehir ilçesindeki eski yapıların öncelik kapsamına alınması gerektiğini söyledi.  Ülkede ciddi sıkıntıların olduğunu dile getiren Akdoğan, “Bu sıkıntılar ekonomik, hukuk ve adaletsizliklerdir. Her şey bizim başımıza yıkılmış. Nefes alamıyoruz” dedi.

Ali Abbas Yılmaz - Özel

TİGRİS HABER - Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) basın sözcüsü Paşa Akdoğan, kentin sorunlarına, erken seçim gündemine ve pandemi sürecinde kentteki duruma ilişkin Tigris Haber’e değerlendirmelerde bulundu.

Hukuktan söz edilmiyor

Ülkede erken seçim koşullarını değerlendiren Akdoğan, şöyle konuştu: “Ülkede bir kargaşa ortamı var. Biz söylemiyoruz, bu kargaşa ortamı derken ülkedeki ekonomik şartlar çok tehlikeli bir boyutta. Ülkede hak ve özgürlükler tamamıyla kalkmış. Ülkede mevcut tarafsızlığıyla Türkiye’de adıyla ün yapmış adalet, adaletliğinden çıkmış. Hukuktan, adaletten bahsedilmiyor. Demokrasiden bahsetmek artık bir hayal olmuş. Ben AK Parti iktidarının ilk geldiği dönemleri de hatırlıyorum. Yine biz HAK PAR’da siyaset yapıyorduk. Biz o dönemlerde Türkiye’de bir değişim dönüşüm olacağını kanaat getirerek zaman zaman AK Parti iktidarına destek de verdik. Mevcut referandumlarda bile yeterli görmediğimiz halde çok destek sunduk. Bunun nedeni şuydu: yetmiyor ama ilk adım için iyidir. Bu alanda hepimiz bir ortak gemiye binmiş gidiyoruz. Bu gemi su aldığı zaman bütün toplum yara alır. Hiçbir ırk ayrımı yapmadan dile getiriyorum. Biz Türkiye’de 1940’larda, 1970’lerde, 1982, 12 Eylülleri bir daha yaşanmaması için AK Partide diyorduk bir kısmı da olsa demokratik halklarla çalışmalarla yapacak. Üreteceği kurumsal politikalarla belki halkımıza yeni kapılar açabilir. Oysa biz bunu söylerken eğer Ak Parti iktidarı o dönemde bunları yapabilseydi, Ortadoğu’da da farklı bir güce sahip olurdu. Yani zorla şiddetle değil de Ortadoğu’da yaşayan halkların yüzü de buraya dönük olur. Şimdi benim, Güney Kürdistan’da zaman zaman birçok politikacıyla, halkla diyalogum olmuş, sormuşum, demişim ki: Yani sizin derdiniz nedir? Bize o zaman diyorlardı ki: Biz Araplarla yaşamak istemiyoruz, biz Farslarla yaşamak istemiyoruz ama Türkiye’yi önemsiyoruz. Neden dedim, Türkiye’yi önemsiyorsunuz? Dedi, çünkü Türkiye’nin bir yüzü Avrupa’ya dönüktür. Biz onun için istiyoruz. Sonradan ne oldu AK Parti de politik değişmeler başladı.

hakpar.jpg

Çok ciddi sıkıntılar var

 AK Parti kendi içerisindeki dikkat edin, yani ben bazen bunu diyorum; Atatürk bu devleti kurdu, bu cumhuriyeti kurdu. Atatürk AK Parti kadar iktidarda kalmadı. AK Parti Atatürk’ten daha fazla kaldı. Bu kadar halk bu desteği sundu. Keşke bu halkın desteğini unutmasaydı. Mesela bölgemizde bir barış havası vardı. Bize sanki yeniden bu topraklarda bir devrim olmuş. Bir değişim olmuş. Biz arabaya binip buradan Ağrıya gidiyorduk, nereye gidiyorsak artık hiçbir kimse kimliğimizi de sormuyordu. Bir dönem öyleydi, ondan önceki dönemlerde bir vahşet dönemi insanlar dışarıya bile gitmek istemiyordu. Şimdi bunların hepsini tabii yaşadık. Temelimiz oydu bugün geldiğimiz nokta da iyi bir nokta değil. Bunun için Türkiye’de yaşayan bütün kesimler yani azınlıkta olan imkânı olan kesim dışında Kürt bölgeleri bir bütün olarak başta olmak üzere bütün kesimlerde çok ciddi sıkıntılar var. Kimisinde ekonomik ciddi sıkıntılar ön planda. Hem ekonomik hem hukuk hem siyasi hem de adaletsizlik her şey bizim başımıza yıkılmış. Nefes alamıyoruz. Yani ben 12 Eylül’ü de yaşayan bir arkadaşınızım. 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerini de görmüş bir insanım. Ben o dönemde de mahkemelerde şuan da yaşanan hukuksuzluğu o zamanlarda da gördüm.”

‘Kürtler üçüncü seçenek olabilir’

AK Parti iktidarının 12 Eylülün gerisine düştüğünü ifade eden Akdoğan, şunları söyledi: “Neden öyle düşünüyorum, çünkü biz giriyorduk 45 gün sonra iddianamemiz bu şekildeydi, iddia makamının hazırlandığı bir şey ama en az ayda bir mahkemeye çıkıyorduk. Mahkemelerde biz kendimizi ifade etmeye çalışıyorduk. Avukatlarımız zaman zaman kendilerini ifade etmeye çalışıyorlardı. Ama şuanda ben birkaç arkadaşın duruşmalarına katıldım, getiriliyor bir şeyler okunuyor sonra git 1 senede bile iddianameleri hazırlanmayan insanlar var. Bizim öngörümüz şu, ülke bunu kaldıramıyor, şuandaki gidişat bunu gösteriyor. Ve herkes zaten bağırıp çağırıyor. Bütün kesim erken seçim istiyor. İşçiler feryat ediyor. İşsizler feryat ediyor, ihracat yapanlar feryat ediyor. Bizde diyoruz bir an önce ülkenin gidişatı için bizde biran önce bu koşulları iyileştirmek için erken seçime giderse halk istediğine verse. AK Parti’ye de verse saygı duyarız. Halkın iradesidir. Ben bunu da göz ardı etmek istemiyorum. Ülkede şu vardı ana muhalefet olarak görevini ciddi yapan hiçbir siyasi parti görmüyorum. Halk buna da bakıyor,  Muhalefet muhalefet değil. Muhalefet yaşanan baskı ve zulme karşı sessiz kalan bir muhalefet. Zaman zaman insanların iradelerine, beyinlerine kelepçeleyen zindana alan muhalefet bunun göstergesi, bunun desteğini süren biri. Yani şimdi biz buna rağmen bize gelince, yani bizim parti politikamıza göre şu an da iki ittifak var. Bir Cumhur ittifakı, biri Millet ittifakı bence Kürtler akıllarını çalıştırırsa mevcut parlamentoda olan Kürtler, parlamento dışı olan Kürtler akıllarını çalıştırırsa üçüncü bir seçenek olabilir. Bunun yolu yöntemi de şu; Kürtler bir bütün olarak başta HDP olmak üzere kendisini Kemalist zihniyetten kurtarıp gerçek anlamda bu yaşadıkları bu kadar şeye rağmen kendi halkının içine dönmelidir.

O zaman seçimi kaldırsınlar

Biz zamanında şunu önerdik o arkadaşlara dedik ki; arkadaşlar bu gidişata bakın bu kadar parlamenter elinizde bu kadar yerel yönetimler elinizde burada bir adaletsizlik mi yaşanıyor bir hukuksuzluk mu yaşanıyor, buyurun çıkıp dünya kamuoyunun önünde söyleyin. Madem halkımız bizi seçmişse biz kendimizi iyi ifade edemiyorsak. Ben o zaman öyle söyledim aksi takdirde dedik hepinizi peyder pey zaten siz yapamazsanız mevcut yönetim sizi belediyelerden de alır kayyum atar parlemente dokunulmazlığınızı da kaldırır ve nihayetinde olanlar da oldu yani. Bu çok açık. Bunu sıradan bir vatandaşa da sorsanız vatandaş gülerek der ki yaptıklarından gideceği yeri bildiği için kaçıyor. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki, biz kabile devlet değiliz. İyi de kabile devlet değilsin yani şimdi sen bir süre önce aynı şeyleri yaşattın. Biz bunu unutmuyoruz ki.  O zaman seçimi de kaldır. Zaten her şeyi yapıyorlar. Sayın Erdoğan bilmiyorum yani bu anayasa başkanını da kendisi atamadı mı? Şimdi aynı anayasa mahkemesinde bundan 2 ay önce demiyorlar mıydı biz değiştirelim. Anayasa mahkemesi bu Cumhuriyet’in mevcut kurallarının en temel taşlarından biridir. İktidar diyor ki, biz gitmeyelim, gitmek istemiyor. Ben sandıktan çıkamayacağını düşünüyorum. Mesela dikkat edin anketlerde öyle söylüyor. Anketlerde AK Parti’nin oyu %25lere düştü. Bu arada bakın İYİ Parti bize çok uzak bir parti hiç sevmediğimiz tasvip etmediğimiz bir yapılanması var. Ama mevcut anketlere göre İYİ Parti nerden bakarsan 4-5 puan önde. Ana muhalefete bakıyorsun, ana muhalefet İYİ Parti kadar ne yapabilir.”

hakpar-.jpg

‘Eğer bir vatandaş pirincin hesabını yapıyorsa…’

Türkiye’deki ekonomik durumun iyi olmadığını belirten Akdoğan, şunları ifade etti: “Dünyada en çok gayrimenkul sahibi olan devletlerde Türkiye birinci sıradaydı.  Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken o dönemde en çok devlette gayrimenkul bırakan bir liderdi. Türk topluluğu için diyorum. Şimdi bu kadar gayrimenkullere sahip bir ülke, yıllarca bu kadar iktidar gelip geçti hiç kimse bu gayrimenkulleri eritemedi, AK Parti döneminde bu gayrimenkuller satılıyor, satılıyor hala da bitmiyor. Şimdi bu paralara ne oldu?  Diyeceksiniz, Bu paraların hepsi yolsuzluğa mı gitti? Hayır, ben inanmıyorum. Sen bu paraların hepsini günü birlik 100 milyon nüfuslu ülkeyi 20 yılda hiç bir şey yapmadan beslesen devlette, yine bu para bitmez. Bu para TSK yenilemesini büyük çapta büyük paralar oraya kaydı. Şimdi bu paralar buraya yatırım yapılınca ister istemez Türkiye Ortadoğu’da ve dünyada bazı diğer emperyalist ülkeler gibi sahada değil. Bakın bir İran’ı örnek vereyim,  hangi taşı kaldırıyorsan altında İran çıkıyor. Ortadoğu’nun her tarafında İran var. Şimdi Türkiye bu yatırımlarıyla bu yapısıyla öyle bir yere geldi ki artık tıkandı. Yani Halk Bankası, enflasyon düşünün yani, enflasyon oranları rakamlarla bile oynanıyor. Yani bunlar ayıptır. İnsan gerçekten utanıyor. Diyarbakır’da yaz boyunca insanlar pazara gidiyor işte, yerli domatestir, sebzesidir, meyvesidir idare ediyor. Kış ayları felakettir. Yani gıdaya baktığımızda herkes bir yaygara koparıyor. Biri dedi: ‘valla ağabey çok şükür ben gittim 220 kilo pirinç aldım.’ Dedim siz dört kişilik ailesiniz o pirinci ne yapacaksınız?  Dedi ‘ağabey 1 ay sonra kıyamet kopacak. Gıda 3 kat fırlayacak.’ Düşün bu bizim yaşadığımız yer. Hepimiz burada yaşıyoruz. Eğer bir vatandaş pirincin hesabını yapıyorsa ve kuru gıdada şimdiden aşırı zamlar bekleniyorsa, halk bunun farkındaysa o zaman demek bırak bu ülkede açlık sınırları altında o şu ben zaten değinmiyorum o konuya durum işle ilgili. Şimdi ben bazen diyorum tamam hani şimdi Sayın Cumhurbaşkanı belki diyecek ana muhalefet bunu diyor ya bizim ne işimiz var Libya’da. Şimdi Suriye bir devlet değil mi kendi toprakları yok mu, yönetimi yok mu bizim ne işimiz var Suriye’de? Yani bizim ne işimiz var Akdeniz’de, Akdeniz’deki savaşla. Biz barış içinde bir arada yaşamak istiyoruz. Şu anda bakın bakalım İran’ın yıllar önce yaptığı şeyi Türkiye yapmak istiyor. Yani şimdi ben size soruyorum enerjimiz dolar değil mi? Doğalgaz dolar, elektrik dolar, ithalat, ihracat dolar her şey dolar. Sen o zaman doları niye yaptın, yasakla. Bize verdiğin ilaçlar da dolarladır. Maliye bakanı sizin ne işiniz var dolarla diyor da Cumhurbaşkanı öyle demiyor, biz şuan ekonomik 3. Kurtuluş savaşını veriyoruz. Dünya ekonomik olarak bize savaş açmış diyor. Niye olsun Türkiye şimdi demokratikleşme sürecini yaşadığı zaman biri Türkiye’ye karşı bir sıkıntı yaşadı mı? Yok yaşamadı.”

‘Vatandaşlar kentsel dönüşüme inanmıyorlar hala’

Kentte yaşanan sorunlara ilişkin olarak ise Akdoğan, şunları söyledi: “Yani ben şimdi gazeteniz aracılığıyla Vali Beye bir çağrıda bulunuyorum: Diyarbakır’da fay hattından geçiyor. Deprem bölgesidir. Bağlar’da kentsel dönüşümle ilgili bir çalışma yapmak istiyorlar. Cumhurbaşkanımızın fotoğrafını asmışlar, öyle yayınlıyorlar. Şimdi Ofis, Yenişehir vs. Valiye çağrıda bulunuyorum; gerçekten Çevre Bakanlığı, Bölge Müdürlükleri de burada, 70- 80 yıllık binalar var şuan da Ofis’te. Elini atıyorsun çoğunun betonları dökülüyor. Cumhurbaşkanımız diyor ki bu işi sıkı tutalım. Bizde bir Diyarbakırlı olarak sayın valimize diyoruz ki: Cumhurbaşkanımıza bir yazı yazsın, belediye, Çevre Bakanlığı, Müdürlükler gelsinler Ofis’teki birçok binaya test yapsınlar. Yenişehir’deki binalara test yapsınlar, bu eski yapıları kast ediyorum. Şehitlikte bizim yerimiz, Bağlar da bizim yerimiz, Fiskaya da bizim yerimiz. Ofis’teki binalar elverişli değil. Bir bütün olarak önce depreme dayanıklı olmayan binaları test etsinler. Eğer bu halkımızın canına mal oluyorsa, bunun tedbirini alsınlar. Çevre Müdürlüğü diyor ki, bir bina gelsin bana 650 TL para yatırsın ben gidip onun testini yapayım. Vatandaş yapmadı diyelim ki, vatandaş ihmalkâr davrandı, sen bölgemize bakan biri olarak vatandaşın yapamadığı şeyleri, bilmediği şeyleri sen git tamamla. Şimdi getirim olarak bakmamamız lazım. Sur’da yaşananlar gibi bakmamamız lazım. Sur’da yapılanlar bana göre bir kentsel dönüşümden çok ranta değer bazı şeyler oldu.  O yoksul insanların evleri elinden alındı, cüzi bir miktar para karşılığında. Sonra yapılan evler kaç katı fiyata satıldı. Şimdi biz Bağlar ve Yenişehir kesimlerinde bazı gecekondu teşkil eden yerlerinde bu şekilde değil de evet yine düzenli bir kat verilsin. Yani 3 mü 5 mi geniş kapsamlı yol, yeşillik alan yani orta derecede gerçekten halkın yaşayabileceği bir kentsel dönüşüm biz buradan yanayız. Şimdi Balar’da diyelim ki ben de Sağlık Ocağı Kaynar tepe’de yaşadım. Evim oradaydı. Bazı sokaklar var ki, ambulans falan giremiyordu. Kentsel dönüşüm Balar’da bir ihtiyaç ama bu yapılırken de vatandaşın mağdur edilmemesi lazım. Bize göre vatandaşa senin burada bir evin var ben senin bu evini veriyorum. Senin bu evin eski yıkık ama ben bu evini depreme dayanıklı daha modern bir ev yapacağım. Dükkân sahiplerine, ben binaların altında dükkân yapmam ama size dünya çapında yerlerde diyelim ki, şuanda ana kentlerde yapılanma gibi halk buna daha çok sevinir. Ama yoksa halkın malını al başka bir şey yap sonra bunu kaç katına sat bu doğru değil ki. Bu insanların alım güçleri de yok.  Zaten işsizlik hat safhada. Vatandaşlar kentsel dönüşüme inanmıyorlar hala gülüyorlar. Bizim bir arkadaş var evi Bağlar’da ben mesela dedim muhtarların, insanların fikrini al bu konuyla ilgili gülüyor diyor buda yalandır. Seçim yatırımı gibi bakıyorlar, halk öyle düşünüyor. Yani kent sorunlar içinde boğuluyor, bunu biliyoruz da öncelikler var.”

‘Bırakmadılar bir serumda takayım, kendileri de gelmedi’

Pandemide ikinci dalgaya işaret eden ve kentte vaka sayısının ciddi artış gösterdiğini ifade eden Akdoğan, “Sağlık konusunda çok ciddi şeyler yaşıyoruz bölge halkı olarak yani Sağlık Bakanlığı’nın politikaları söylemleri bize göre hiçte doğru değil. Zaman zaman Tabipler Odası’nın fikirlerini alıyoruz. Sağlık konusunda çalışan arkadaşlarımız var. Tabipler Odası’nın da belki iktidara karşı bir şeyleri vardır hesabıyla onu da fazla temel almıyoruz yani bu virüs sürecinden çok ciddi anlamda mesela sağlık problemleri yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı’nın bilim kurulu, bana göre de bilim kurulu değiller. Uluslararası bir kuruluda temsil edebilecek bir kabiliyette değil. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Bilim Kurulları televizyonlara çıkıp bütün televizyon programlarında dediler ki, küçük çocuklar dâhil aşı yapmaları lazım. Grip aşısı. Yaşlı, çocuk, genç herkes dedi. Şimdi bu profesörler dediler ki, ilk kez 7’den 70’e grip aşısı olacak bunu düşündük, ya Bilim Kurulu çıkıp bunu söyledi.  Acaba nedir bildikleri bir şey mi var. Bu kadar grip aşısı bu ülkeye geliyor ve biz öğrendik 40 milyon insan müracaat etmiş. Evet, Türkiye genelinde. Bu Bilim Kurulu açıklamalarına herkes sıraya girdi. Bu sağlık koşullarında kentin sorunuyla ilgili birinci dereceden sağlık geliyor. Halkımızın durumu hiç iyi değil. Bu pandemi sürecinde korkunç derecede zaten sizde çok yazdınız. Vaka çok yaygındı, ilçelerde de çok yayıldı. Benim tanıdığım insanların % 80’i hepsi evlerine gönderildi. Yani şuanda bu vakalar zaten o kadar çok yaygınlaşmış ki, geçen gün bir doktor arkadaşımı aradım dedi ev almışız dedim hayırlı uğurlu olsun. Oğlu çıktı, dedim baban nerede ağladı dedi babam bir hafta önce öldü. Neden öldü baban, nasıl öldü dedi valla bu virüsten öldü. Diyarbakır’da bu vakalar o kadar çok ki.  Zaten bırak resmi açıklamaları ilaçta, eskiden mesela bende virüse yakalandım ben 5-6 ay önceydi.  Benim zamanımda ilaç falan yoktu. Gittim akşam Araştırma Hastanesine, dedim akciğer tomografisini çekeceksin; acilde, yaşadığımı anlatıyorum başka bir şey anlatmıyorum. Tabii 1.5 saat ambulansı bekledim.  Ambulanslarda yetiştiremiyor demek ki.  Ben o arada hem sıkıntılıydım. Ambulans şoförüne dedim ki niye siz 1.5 saatte geliyorsunuz. Ya siz bilmiyorsunuz biz nefes bile alamıyoruz. Neyse gittik, dedim tomografi çekilecek millet orada sırada, onu çeken sağlıkçının eldiveni falan elinde ama makine yol geçen hanı, benden önce belki 15 kişi girdi çıktı. Bende girdim çıktım sıradaydım. O 15 kişinin 12’si belki pozitif çıktı. Virüs olmasak da makineden kapıyorsunuz. Bunu ben kendim yaşadım. Ve doktora dedim, işte efendim dışarıda da test yaptık onu da yaptık maalesef pozitif çıktı. İlaç yok ilaç verdi laylonun içinde dedim bu nedir dedi sıtma ilacıdır. Yalnız tavsiyem bu ilacı kullandıktan sonra süt sakın içmeyin. Bu yaşa geldim ilk kez bize dediler ilaç kullandıktan sonra süt sakın içmeyin diye. Süt ve yoğurttan uzak durun yani. Evimize geldik, telefonla sağlık bakanı çok güzel çalışıyor. Aile doktoru arıyor, Sağlık Bakanlığı arıyor. Ben birine dedim bende takat kalmadı gözlerim kararıyor. Ben yürüyemiyorum, 12- 13 gündür hiçbir şey yiyemiyorum.   Sıkıntı yoksa ben bir serum taktırayım. Bırakmadılar bir serumda takayım, kendileri de gelmedi. Biz böyle bir kentte yaşıyoruz” diye konuştu.

hakpar-pasa-akdogan.jpg

‘İnsanlar kirasını bile ödeyemiyor’

Kentte işsizliğin ciddi boyutlara ulaştığını ifade eden Akdoğan şöyle konuştu:  “İşsizlik konuları çok ciddi boyutta, açlık ekonomi çok ciddi boyutta yavaş yavaş kendini gösteriyor. Adalet Kıraathanesinin orada benim kiralık bir evim var. Ve 3 tane kiracıya verdim 3 kiracıda bırak kirayı almayı elektrik, doğalgaz, su, kapıcı aidatlarını da ben verdim. Niye ben verdim çünkü yoktur versinler. Adam veremiyor. İnsanlar kirasını bile ödeyemiyor. Öğrenciler, diyorlar ki uzaktan eğitim, araştırın bakalım kaç tane öğrencide tablet, internet var. Bunların hepsi kentin sorunları, Biz olan şeyleri anlatıyoruz. Bizim bir anketimiz vardı, genç üniversiteli arkadaşlar bu virüsten önce yapmışlardı.  1 yıl içerisinde 14 bin tane esnaf dükkânını kapattı. Bunun 6 bin 200 tanesi gece sessizce eşyasını alıp çıktı. O dükkânın ne kirasını verdiler ne faturasını ödediler. Bu virüsten önce Sur içi iyiydi. Yani bu ülke içerisindeki turist iyiydi. Oda bitti. Biz sabah evden geliyoruz etrafta bir sürü kefeler vardı. Onlarda kapattı. Kıraathaneler var adam diyor ki ben kiramı ödeyemiyorum. Ticaret sanayi odasına gidiyorsun Sayın Mehmet Kaya’ya bende yıllarca ona destek verdim, çalıştım. Diyor peşinen konuşayım benden para istemeyin. İlk sözü bu. Diyarbakır’dan bahsediyorum. Dedim Mehmet Bey sen bu dönem nasıl seçildin biliyor musun, sen herkesin ortak adayısın. Sen iktidarın da adayısın, Vali’nin de adayısın, HDP’nin de adayısın, herkesin adayı sensin. Bütün kesimler mutabakatla seni destekliyor. Millet niye seni seçti biliyor musun? Millet dedi belki bu olumludur. İktidar da destek veriyor biraz değişim gözlemlenir. Açlık sefalet azalır. Kim geliyor diyorsun benden para istemeyin, ya sen ne için buradasın, senden ne isteyelim? Birçok alan var tekstil vs atölyeler gibi. Ciddi bir şey var mı? Bir üretim var mı, yok.  İktidara dert yanıyoruz ama biraz da iğneyi kendimize batırmamız lazım.”

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.