DİYARBAKIRLI YAZARLARA SAHİP ÇIKALIM

DİYARBAKIRLI YAZARLARA SAHİP ÇIKALIM
Bir kitabın basım aşamasına kadar nasıl bir aşamadan geçtiğini LİS YAYINEVİ’NDEN Sayın Lal Laleş’le söyleştik. Ayrıca Diyarbakırlı kitapseverlerin kendi hemşerilerine politik ayrımcılık yapmaları için yapılan çağrıya yer verdik.
Röportaj: Mümin AĞCAKAYA

Birçok kişi benim hayatım roman der. Bu söz bir yerde doğrudur. Çünkü birçok insanın yaşamında birbirinden ilginç olaylar peşi sıra akar gider. Bunları dinlerken adeta duyduklarımıza inanamayız. Abartıyor diye yaklaşırız. Aslında anlatılanlar gerçektir. Bu anlatılanlar öykü ya da roman diline aktarılarak bir kitap haline getirilse çok güzel yazın eseri olarak kitapevlerinde raflarda yerini alabilir. Ancak sadece anlatım dilinde kaldığı için bir süre sonra kaybolup gitmektedir. Ya da yaşadıklarını duyduklarını hissettiklerini yazıp bir köşeye kaldıranlar var. Kimi kendine güvensizliğinde, kimi bunu bastıracak yayınevi bulamadığından kaldırılan yerde kaderine terk edilmektedir.

Bir kitabın basım aşamasına kadar nasıl bir aşamadan geçtiğini LİS YAYINEVİ’NDEN Sayın Lal Laleş’le söyleştik. Ayrıca Diyarbakırlı kitapseverlerin kendi hemşerilerine politik ayrımcılık yapmaları için yapılan çağrıya yer verdik. Kitapsız kalmamanız dileğiyle.

 

 

 

Yayınevi olarak farklı bir hizmet veriyorsunuz. Yazarların eserlerini basarak okuyucuyla buluşturuyorsunuz ve önemli bir işlev üsleniyorsunuz.  Bu çalışmanın zorlukları nelerdir? Bir eser basılmadan önce ne tür aşamalardan geçiyor?

Yayıncılığın en temel sorunlarından biri uygun ve kaliteli metinler bulmaktır. Çünkü esas itibari ile Türkiye’de birçok insan roman, hikâye, deneme ve özellikle de şiir türünde eserler yazmaktadır. Fakat bu eserlerin tamamını yayınlamak koşulları zorlamaktadır. Bir eser yayınlanmadan önce; bir rapor hazırlar. Yani bu kitap yayınlamaya uygun mu değil mi? Uygunsa bu konuda hangi çalışmalar yapılması gerekir. Uygun değilse; neden uygun olmadığı yazarla yazılı veya sözlü olarak paylaşılır. Kitap uygun görüldüğü taktirde ilk okuma, redaksiyon, son okuma, mizanpaj kapak çalışması ve nihayetinde tanıtımı lansmanı ile ilgili çalışmalar yapılır. Kitabın yayınlama süreci böyle işliyor.

Size yazdıkları öykü, şiir, deneme, roman getirip bastırmak isteyenlerin sayısında bir yoğunluk var mı?

Diyarbakır’da şiir ve edebiyatla ilgilenen çok insan var. Bize de müracaat eden, kitabını bizim yayın evinde yayımlamak isteyen çok yazar geliyor. Zaman zaman bunu karşılayabilecek imkâna sahip olamıyoruz. Çünkü yazarların bir bölümü kitaplarının çok kısa sürede çıkmasını arzu ediyor. Kitabı bize getirdiklerinde bunu kısa bir sürede okurla buluşturmak istiyor. Ama yayın evinin 1-2 yıllık aslında kısa orta ve uzun vadede planlamaları var. O planlamalar üzerinde yeni dosyalar kabul edilir ve üzerinde çalışılır. Bu yoğunluk içinde zaman zaman bazı yazarlarımız vazgeçebiliyor. Bazıları birlikte belirlediğimiz çalışmaya katılıyor. Esasında edebiyat eserini yayımlamak ancak yazarla birlikte yapılacak bir iş birliği ile mümkündür. Çünkü eseri üzerinde editoryal ve redaksiyon çalışmaları yapmak için yazarla birlikte çalışmak gerekir. Eseri üzerinde değişiklikleri istemeyen yazarlarla çalışmak zordur. Çünkü kitap yazmak başka bir iştir, bir kitabı yayına hazırlayıp okurla buluşturmak başka bir iştir. Dolayısıyla üçüncü gözün yazara getirdiği öneriler, ilk okumadan edisyona kadar birkaç gözün eleştirileri, önerileri bazı yazarlar tarafından kabul görürken bazıları bunu reddediyor. Ben yazdım bitti. Böyle yayınlanmalı, bu şekilde olmalı yaklaşımları oluyor. Oysa yayın dünyasında bu çalışmalarda sistem böyle işlemiyor. Büyük yayın evlerinin tamamı ciddi edisyon çalışmaları, kitabı redakte etme, mizanpaj çalışmalarını ciddi bir şekilde yürüterek bu süreci tamamlıyorlar.

Ürününü getirenlerin daha önceden kitabının yayınlanmış olması, tanınıyor olması bir ayrıcalık oluşturuyor mu?

Bizim açımızdan daha önce kitabının çıkıp çıkmaması ya da toplumda tanınıyor olmasının açıkçası bir önemi yok. Bizim için esas olan metnin içeriğidir. Okur tarafından alacağı olumlu tepkileri daha fazla önemsiyoruz. İyi bir edebiyat metni mutlaka kendi okurunu bulur. Okurla buluşma işini gerçekleştirdiğimizde, yazarın tanınıp tanınmaması; o kitaba, o şansı tanımayacağız, ona kapı açmayacağız anlamına gelmez. Önemli olan yeni yazarları keşfetmek ve onları okurla buluşturmaktır. Bir yayınevinin kendi keşfettiği yazar üzerinden yol alması daha önemlidir. Biz yeni dosyalara, yeni yazarlara açık bir yayın eviyiz.

Yeni yazarları teşvik etme açısından önemli bir tutum. Çünkü yazan insan bastırma endişesi yaşamazsa daha kolay gün yüzüne çıkma fırsatı bulabilir. Yayınevi açısından yeni bir yazarın eserini basmak onu okuyucuyla buluşturmak, ona şans tanımak yayıncılık açısından olumlu bir çabadır.

Bölgede Diyarbakır’da birçok yayın evi faaliyet göstermektedir. Her yayın evinin kendisine göre bir okur profili var. Biz ağırlıklı olarak edebiyatla ilgili çalışıyoruz. Zaman zaman da Diyarbakır’la ilgili bu coğrafyanın kültürel dinamiklerinin tarihi, sosyolojik, anı ve anlatı kitaplarını kendi katalogumuza katmaya çalışıyoruz. Sadece bütün Türkiye’deki kitleye hitap eden bir yayın evi olmakla birlikte bölgenin temel kültürel dokusunu okurla buluşturmayı yani okurun bunlarla tanışmasını sağlamaya çalışıyoruz. Ki Lis yayınları çok dilli, çok kültürlü bir yayın evi. Bazı kitaplarımız iki dilli bazıları da üç dilli. Dolayısıyla Mezopotamya coğrafyasının bütün kadim dillerini Türkçe ve Kürtçenin yanı sıra diğer dillerin de önemli olduğunu, bu dillerde kültürel dünyayı okurla buluşturmayı, onlarla ilişki kurmasını; okurun hayal dünyasını, edebi dünyasını zenginleştirmeyi hedefliyoruz.

Kitabı basma açısından önceliğiniz var mı?

Bizim yaklaşık olarak 25 dizimiz var. Türkçe ve Kürtçe edebiyat, Diyarbakır Kitaplığı, harman dediğimiz toplu eserler, tarih ve portre gibi.  Bu dizilerin her birinin kendi içinde bir akışı var. Dolayısıyla o kitapların yayımlanma periyodu, biraz da bize gelen eserlerin değerdirilmesi ve bunun da yoğunluğuna da bağlı. Şu anda ağırlıklı olarak temel eserleri ve modern edebiyat örneklerini öne çıkarıyoruz. Çünkü okurumuzun da talebi böyle. Dünya edebiyatının Kürtçeye kazandırılmasını, bu eserlerin Kürtçe ile buluşmasını çok önemsiyoruz. Kurulduğumuz, 2004 ten günümüze yaklaşık 75 metni Kürtçeye kazandırdık. Bunların içinde Shaekspear, Stencberg, Marquez, Murathan Mungan, Leyla Erbil, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Kafka gibi dünya edebiyatının önemli isimleri bulunmaktadır. Kürtçe modern edebiyatın kendini daha da geliştirebilmenin yolu; dünya edebiyat deneyiminin bu dilde kendini var etmesi bu dile çevrilmesiyle mümkündür. Ve bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İleriki zamanlarda bu çalışmalarımız daha yoğunlaşacak. Okur ağırlıklı olarak roman daha sonra öykü ve şiiri tercih ediyor. Bizim sosyal bilimlerle ilgili bir takım kültürel kitaplarımız da var. Örneğin demokrasi ile ilgili. Onun yanı sıra bir takım kitaplar daha çok teori kitaplarıdır. Güncel sorunlardan ziyade daha çok üniversitelere hazırlanış tez türündeki akademik yayınlardır. Bazıları Daha çok felsefik tartışmanın ürünü olan eserlerdir

Yazımla uğraşanlara bir çağrınız var mı? Birçok insan yazıyor, ama kenara koyuyor. İçeriği güçlü olabilir, kendinde saklıyor ve genellikle basmayı düşünmüyor. Bu çalışmalar içinde yazın dünyasına katkı sunabilecek metinlerde çıkabilir.  Ya da elinde eski yazmalar vardır. Çevirisi olmamıştır. Bir çağrınız var mı?

Bana göre yazan; elinde çeşitli temel eserler bulunduran, bu konuda çalışma gerçekleştiren herkese çağrımız; bu eserin bir şekilde okurla buluşturulmasıdır. Kitabı okurla buluşturan yegâne araç da yayın evidir. Bu Lis yayınevi veya bir başkası da olabilir. Mutlaka yazan insanlar kitaplarını yayın evlerine götürüp, bir çalışma sürecine sokulması gerektiğini düşünüyorum. Esasında kendi evinde oturup yazan çok büyük bir edebi birikime güçlü bir anlatı stratejisine sahip olan birinin mevcut yazarlara göre daha yetenekli olduğunu zaman zaman görüyoruz. Çok çekingen davranıyorlar.  Her yazılan şey illa ki yayımlanacak, her yayımlanan şey de illa ki muhteşem bir edebiyattır diye bir şey olamaz. Ama tabi bunun bir şekilde okunması, değerlendirilmesi, bir eleştiri mekanizmasının işletilmesi belki onun ışığında yeniden yazılarak uygun hale getirilebilir. Esere de bir şans tanıyarak, okurla buluşturulması lazım.

 Diyarbakır’da yaşayan insanların; kütüphanelerinde ve şehirdeki tüm halk kütüphanelerinde, hemşerilerinin yazdığı kitapları bulundurmaları gerekir. Hatta; kütüphanelerde, Diyarbakırlı yazarlara ait özel bölümlerin de olması lazım. Ve bu yazarlarla çeşitli etkinlik ve programların yapılması çok önemlidir.

Diyarbakır’da geçmişten gelen güçlü bir kültürel damar var. Şair, yazar, müzisyen, çıkaran bir kent. Diyarbakır’da yaşayanlar kendi hemşerilerine karşı politik bir ayrımcılık uygulamaları, teşvik etme açısından olumlu bir katkı olmaz mı? Çünkü Diyarbakır’da güçlü bir kültürel damar var ve bunun günyüzüne çıkarılması için her zaman katkı ve destek sunmak önemlidir.

Diyarbakır çok önemi kültürel birikimi ve deneyimi olan bir kenttir. Birçok yeni yazarın çıkmasına vesile olacak, gazetecilerin, yazarların okurlarla buluşturulması; yeni seslerin çıkmasına olanak sağlayabilir. Düşünün sizin kendi mesleğinizle ilgili yaptığınız bir çalışmayı bir okulda öğrencilerle paylaşıyorsunuz. Bu röportajı nasıl yaptığınızı bir sınıfa anlattığınızı düşünün; o çocuklardan bir tanesi bu mesleği sevebilir. Ve bununla ilgili bir çalışma yapabilir. Sizin anlattıklarınızdan sonra birçok gazetecinin yazdıkları kitapları okuyabilir.  

 Sizin dışınızda başka yayınevleri de var. Yayınevlerine dönük bir projeniz veya bir çalışmanız var mı? Çağrınız var mı? Bu çalışmaları ortaklaştırma, büyütme açısından. Birde kitapevleri var. Okuma kültürünü geliştirme, yeni yazarları çıkarma, onları değerlendirme açısından kitapevlerine nasıl bir çağrınız olacaktır?

Kitapevleri kuşkusuz Türkiye’nin her yerinden yazarları davet edip, onlarla etkinlikler yapmalıdır. Ama bence burada yaşayan yazarları da ihmal etmemeleri gerek. Buradaki yazarların da okurla buluşması gibi bir köprü görevini üstlenmesi lazım. Yayın evlerinin asıl yapması gereken kendi aralarında bir tür birlik oluşturarak hem reklam, hem tanıtım hem de dağıtım konusunda yani yayıncılık sektörünün temel meseleleri olan dağıtım, reklam gibi meselelerde ortak bir takım öneriler ve çalışmalar yürütebilirler.

Türkiye’deki kıymetli yazarların yanı sıra Diyarbakır’da yaşayan birçok yazara kendilerini ifade etmeleri kendi edebiyatları adına cümle kurabilmeleri için olanak sağlamak gerek. Sadece popüler bir kültürle, çok satan yazarlarla kültür zenginleştirilmez. Belki buradaki bazı yazarlarla imza ve söyleşi yaptıklarında çok bilinen yazardan daha az bilinen yazara gelen kişiler onları dinler kitap imzalar ama yine de bu yapılan çalışma aslında onların halkın gözünde değer kazanmalarına ve o kitap evlerinin seslerini duyurmalarına olanak da sağlar. Çünkü Diyarbakır’da yaşayan çok kıymetli yazarlar vardır.

Yerellik her zaman kötü değildir. Yerlin elinde tutarak genele taşımaya çalışmak da önemli bir çalışmadır. Bu bir sorumluluk işidir?

Burada belediyelere de çok önemli görevler düşüyor. Batı illerindeki birçok belediye orada yaşayan yazarların kitaplarını alıyor ve dağıtıyor. Onları okurla buluşturuyor. Bu konuda hem sivil toplum örgütlerinin hem de resmi kurumların Diyarbakır’da yaşayan yazarları ihmal ettiğini düşünüyorum. Bu konuda da herkesin sorumluluk alıp kültürel iklimi zenginleştirmesi, geliştirmesi lazımdır.

                Hem yayınevine hem de yazara katkı sunar. Kitabını alarak kendi, çalışanlarına, çevresine dağıtabilirler. Bunun önemli bir maddi tutarı da olmaz ama bu tutum kültürel gelişme, okumayı teşvik açısından katkısı olabilir.

                Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Yeni yazar ve eserleriyle buluşmak üzere.

 Bende size teşekkür ederim. Sizinde yayın hayatınızda başarılar dilerim.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.