‘Tarihin acıları arasında kendi acımı bulmaya çalışıyorum’

‘Tarihin acıları arasında kendi acımı bulmaya çalışıyorum’
 Özel Haber
Hiçbir akademik eğitim almadan 21 kitap yazan daha sonra resim yapmaya başlayarak onlarca tuvale imza atan yazar, ressam Ali Oruç’un başarı hikâyesi bir hayli ilginç.

TİGRİS HABER - Şimdiye kadar 21 kitabı basılan, onlarca tuvalin altına imza atan Ali Oruç’un 16-17 yaşlarında inşaat işçisi olarak gittiği Tekirdağ’da yaşadığı olay hayatını ve hayata bakış açısının değişmesine yol açar. Şalvarının içinde kuyruk aranması; onda derin izler bırakır. ‘Kuyruklu Kürt’ yakıştırması zamanla onda kendini ‘ben kimim’ diye sorgulamasına yol açar. Okur araştırır. Yolu zindanla kesişir. Hayatının 28 yıllı içerde geçer.

Hiçbir akademik eğitim almamasına rağmen yaşadıkları, koşulları, bilincine çarpanlar onu yazarlığa yönlendirir. Sonra içerde resim yapan arkadaşı ona ilham olur ve neden ben de yapamayayım diyerek resim yapmaya başlar. Onlarca kitaba ve tuvale imza atar. Yazar ve ressam Ali Oruç ilginç hayat hikâyesini gazetemize anlattı.

1.jpg‘Kuyruk aramaları hayatımı değiştirdi’

16 17 yaşlarındayken Tekirdağ'da inşaatlarda çalışmaya gittim. Yıl 1976 idi. Deniz kenarında bir binanın inşaatında çalışıyorduk. Evimiz Direk olarak bilinen ve işçilerin toplandığı yerin yukarısında, Aydoğdu Mahallesindeydi. Dar bir sokakta geçerken benim yaşların da 3-4 kişi önümü kesti. Etrafımı çevirdiler. Boğuştuk. Birisi bacağımın arasın da ellimi gezdirdi. Üzerimde şalvar vardı. Onlardan uzaklaştım. Peşimden. ‘Lan oğlum Kıro, kuyruğun nerede’ diye bağırmaya başladılar. Bacağımın arasında kuyruk aranması beni incitti ve derinden yaraladı. Yaşadığım bu olay bana Kürt olduğumu hafızama yerleştirdi.

whatsapp-image-2024-01-11-at-11-28-16.jpeg

Akademik durumun?

İlkokulu köyde okudum. Ailemin maddi durumu iyi olmadığı için okula devam edemedim. Daha sonra ortaokul ve liseyi dışarıdan okudum. Okuma ve yazmaya 1980 yıllarından sonra başladım. Çocukken kültürel birikim elde edemedim, Entelektüel bir çevre ile buluşamadım.

Köyde her kas Kürtçe konuşuyordu ama ben Kürt olduğumu bilmiyordum. Ancak Tekirdağ’da yaşadıklarım bana Kürtlüğümü kavrattı.

2.jpeg

1980 yıllarından sonra romanlar, daha sonra tarihsel kültürel araştırma kitapları okumaya başladım. Okudukça ‘ben kimim’ diye kendimi sorgulamaya başladım.

Yazım hayatınız nasıl başladı?

Yazmadan önce bazen günde bir bazen iki günde bir roman okurdum. Bazen çok okumaktan gözlerim kızarırdı. Çevremdekiler beni uyarırlardı.

Yazmaya başlamadan önce beş altı yıl bu biçimde okudum. En azından birkaç yüz kitap okudum diyebilirim. Felsefi kitaplarından senaryo yazım kitaplarına kadar okudum. Bu temelde bir birikim elde ettim. Tabi yazma konusunda önceleri yazabilir miyim? Diye bir ikircikliğim oldu. Önce kısa kısa anılarımı yazmaya başladım. Kendime bir güven geldi. Yazdıklarımı çevreme okuttuğumda eleştiriler olmakla birlikte beğeniliyordu. Sonra kimi yaşanmışlıkları öyküler biçiminde yazdım. Bu yazım çalışmalarından sonra 1991’de ‘Botan’da Her Mevsim İsyandır’ isimli ilk romanı yazdım.

Okuyucularından geri dönüşler nasıl oluyor?

Dil konusunda eleştiriler oluyor. Ama kitabın kurgusuyla ve içerikleriyle ilgili eleştiri almadım. Hatta övgüler alıyorum. Kitabımın birisini okuyan başka kitapları da okumak istiyorlar. Hatta Mezopotamya Kitap Fuarında 1000’in üzerinde kitap imzaladım.

Kürtçe okul okumadığım için, Kürtçe gramer yapısına yeterince hâkim değilim. Türkçe akademik eğitim alamadığım için de Türkçeye tam olarak hâkim değilim. Yani ne Türkçeye ne de Kürtçeye hâkim olamadım. Bu yüzden gelen eleştiriler yerindedir. Ama kendimi geliştirme çabalarımla bu eksiklikleri aşmaya ve gidermeye çalışıyorum.

10.jpeg

Akademik eğitimler almadınız ama bu birikimleri nasıl sağladınız?

Bu konuda yetersizlikler kendini hep gösterdi. Eğitim olanak ve imkânlarım olsaydı kuşkusuz şimdi durumum daha farklı olabilirdi. Bu birikimi okulsuz ve öğretmensiz olarak kendi çabalarımla yarattım. Zaman bize hayatın okulunu okuturdu. Umudu büyük olanın irade ve azmi de büyük olur. İnsanlar bazen hem kendi öğretmeni hem de kendi öğrencisidir. Umut, bilgi gelmez yaratılır…

Hilvan çelişkililerin çok yoğun yaşandığı bir yer. Yoksulluğun çok dipte olduğu, aşiret ve feodal ilişkilerin de canlı olduğu bir yer bu çelişkiler yazman için nasıl bir kaynak oluşturdu?

Tekirdağ hikâyesi, Kürtlükle tanışmam, Kürtlerin başına gelen olaylar, yaşadığım coğrafyada birçok insan hikâyesi yazmak için içimde bir heves oluşturmuştu. Etrafımda yaşanan çelişkileri görebiliyordum. Bilindiği gibi Hilvan’da ağalar vardı. Baskılar vardı. Yoksulluk vardı. Toplumsal sıkıntılar ve çelişkiler keskindi. Bunlar devrimci olmama yol açtı. Adalet, hakikat duygu ve düşüncelerimi geliştirdi. Ben de kimden yanayım diye bir ayrışmaya yol açtı. Bu çelişkilerden dolayı insan hikâyeleri de çok. Kime dokunsan ayrı bir hikâye ortaya çıkıyor. Yazdıkça hikâyeler de akmaya başlıyor. Kurgu kurmadım, insanlarımızın yaşadığı gerçekleri yazdım ve yazıyorum.

Önümüzdeki süreç de ne gibi edebi ve sanatsal çalışmalar yapmak istiyorsunuz?

Yazılan kitapları okuyucu ile buluşturmak, güncel ve tarihi romanları yazmak, senaryo üzerinde çalışmayı derinleştirmek, yağlı boya ile yapılan tuvallere daha derinlik kazandırmaktır…

7.jpeg

YAZARLIKLA BİRLİKTE RESSAMLIK

Yazdığınız 21 romanın yanın da resim de yapıyorsunuz. Farklı konuları işleyen onlarca resminiz de var. Resim yapmaya nasıl başladınız?

Yazdıklarımın yanın da resim de yapıyorum. Yazmaya başlamadan önce nasıl akademik eğitim almadıysam resim yaparken de bir öğretmenim olmadı. Her iki çalışmamda da kendi imkân ve çabalarımla, gece gündüz çalışarak bir şeyleri başarmaya, üretmeye çalıştım.

Resme nasıl başladınız?

Çocukken ilkokula giderken kara kalem çalışmaları dışında 42 yaşına kadar resimle bir ilgim olmamıştı. Cezaevinde bir arkadaş yağlı boya ile resim yapıyordu. Kara kalemle portreler, sürrealist resimler yapıyordu. Arkadaşın bu çalışmaları dikkatimi çekiyor ve hoşuma gidiyordu. Ben de önce karakalemle çalışmaya başladım. Eğitim amaçlı birkaç kitap okudum. Resim nasıl yapılır? İçerikli kitapları inceledim. Birkaç ay böyle çalışmalardan sonra çizmeye başladım. Sonra dışarıdan fırça, boya ve tuval istedim. Resim yaparken önceleri zorlandım. Yaptım bozdum. Deneye deneye öğrenmeye çalıştım.

Tuval üzerinde birkaç resim yaptıktan sonra daha önce resim yapan arkadaşa resimleri gönderdim. Eleştiri ve önerilerini yazılı olarak bana gönderdi. Tekrar yapmaya başladım. Bir ara aynı hücreye geldik. Resim teknikleri konusunda anlattı. Çalışmalarım sonucunda resim yapmayı belli düzeye getirdim. O zaman Antep de bir sergi vardı. Birkaç resim gönderdim. Sergide satıldı. Gelen paralarla resim malzemeleri aldık. Sonra Urfa’da yapılan başka bir sergiden gelen parayla resim malzemeleri ve ihtiyaçlarımız için harcadık.

Resim yapmaya 2002 de başlamıştım. 2007’lere kadar belli bir düzey elde etmiştim. O acemilik sürecimi atlatmıştım. Dışarı çıktıktan sonra da fırsat buldukça tekrar resim yapmaya başladım. Urfa’da ve Viranşehir’de dört sergi yaptım.

8.jpeg

Birbirinden farklı olan iki çalışmayı nasıl yürütüyorsun?

Okuduğumda yorulunca yazmaya çalışıyorum. Yazmada belli bir bıkkınlık olunca bu kez de resim yapmaya çalışıyorum. Bu farklı çalışmalar aynı zamanda bana bir nefes oluyor.

Yazı ve resim çalışmalarıyla birbirini beslemeye çalışıyorum. Her ikisi de beni farklı yoğunlaştırıyor. Bana sabır, umut ve verimlilik sağlıyor.

Uzun bir zamandan sonra dışarı çıktığında en çok ilgini çeken neler oldu?

TARİHİN ACILARI İÇİNDE KENDİ ACIMI BULMAYA ÇALIŞIYORUM.

Tarihsel mekânları gezmeyi çok seviyorum. Bu yapıların inşasında emek harcayan insanların terinin kokusunu almaya, acısını hissetmeye çalışıyorum.

Hayranlıkla tarihi köprüler, hamam, kaleleri izliyorum. Bu tarihi yapılar nasıl yapıldı, nasıl emek harcandı. Bu yapılarda çalışan insanların, yük taşıyan hayvanların hikâyesini anlamaya çalışıyorum. Bu hikâyeler bazen sevindiriyor bazen de üzüyor. Tarihin acıları içinde kendi acımı bulmaya çalışıyorum. Betonlaşmış şehirler ilgimi çekmiyor.

6.jpeg

‘Resimlerimde ana renkleri kullanıyorum. Çünkü betonun yüreğimize oturmasına bir tepkidir.’

Mezopotamya coğrafyasının çoğunu gezdim. İçeride suya, taşa, toprağa, bitkiye, hayvanlara kısacası hepsine hasretsin. Bir otu, çiçeği koklamaya hasretsin. O tarihi taşlara dokunmaya hasretsin. Dağa bakmaya hasretsin. Karın yağışını görmeye, yağmurun yağışını izlemeye hasretsin. Bu konuda büyük açlık çekiyorsun. Bundan hareketle benim resimlerim manzaralarım mat değildir. Renkleri canlıdır. Ana renklerdir. Resimlerimde gölgeleme bile yapmak istemiyorum. Bu cezaevinde betonun yüreğimize oturmuş olduğu tepkinin dışa vuruşudur. Doğayla bütünleşme hasretidir.

Mevsimleri yaşama özlemidir. Doğayla bire bir kucaklaşma yürekte yansıma biçimidir. Manzara resimleri yaparken doğadan uzaklaşmanın doğaya hasret kalmanın üzerimde olan bir kara bulutun dışa vuruşudur. İçerde renklere hasretsin bu yüzden de resimlerimde ana renkleri kullanıyorum.

Genellikle yağlı boya kullanıyorum. Portre natürmort, manzara yer yer de sürrealist resimler yapıyorum. Bunu bir meslekten öte boş zamanları değerlendirme biçiminde bir çalışma oluyor. Beni mutlu eden bana haz veren bir çalışma oluyor. Yazdığım kitap ve resimlerde özgürlüğün, adaletin, iradenin ve insan olmanın renkleri ve kokusu vardır. Direnişin kültürel belgeleridir…

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum