Salgın sürecinde kadın ve çocuğa yönelik şiddet arttı

Salgın sürecinde kadın ve çocuğa yönelik şiddet arttı
Kovid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu, salgın sürecinde kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekerek, kadına ve çocuğa dönük şiddetin artığını kaydetti.

Kovid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu, salgın sürecinde kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlara ilişkin yazılı açıklama yayınladı. Açıklamada, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve sınıflı toplum yapısından kaynaklanan gelir eşitsizliğine dikkat çekilerek, tüm bu eşitsizliklerin derinleştiği ve daha görünür olduğu sistematik yapı içerisinde gerçekleşen eve kapanma veya tecrit günlerinde açığa çıkan tüm olumsuzlukların en çok kadın ve çocukların yaşamına yöneldiğini, kadına ve çocuğa dönük şiddeti artırdığı kaydedildi.
 
Yeterli önlem alınmadı’ 

Salgın süreci öncesinde kadına yönelik şiddeti önleyici mekanizmaları etkin bir şekilde işletilmediğinin hatırlatıldığı açıklamada, “Devlet, hiçbir zaman ev içi şiddetle mücadelede yeterli önlem ve korumayı gerçekleştiremedi. Bu durum Korona salgını kriziyle birleşince çok daha içinden çıkılmaz bir boyut kazandı. Sürecin başlangıcından bu yana Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan kadınların ihtiyaç duydukları desteklere ve bu desteklerin nasıl sağlanacağına dair hiçbir açıklama gelmemiştir. Aksine, kriz bahane edilerek kadınların kazanılmış haklarına ulaşmaları engellenmektedir. Hakimler Savcılar Kurulu 31 Mart 2020 tarihli Genel Kurul kararlarını açıklamıştır. 10. maddede de ‘tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerekir’  kararı yayınlanmıştır. Yani HSK’nin bu kararı, şiddet uygulayanın salgına karşı güvenliğini kadınların can güvenliğinin önünde tuttuğunu açıklamış olup ve bu kararın acilen geri alınması gerekirken alınmamıştır” denildi.  
 
Ev içi şiddet
 
Ev içinin, kadının şiddet gördüğü, emeğinin sömürüldüğü ve hiçleştirildiği bir alan olarak nitelendirilen açıklamada, “Fiziksel izolasyon ile birleşince de daha büyük bir soruna dönüşüyor. Şiddet uygulayan erkeklerin, uyguladıkları şiddeti görünmez kılmak için, normal zamanlarda en çok uyguladıkları yöntemlerden biri de kadını sosyal alanlardan koparmak. Yani arkadaşlarından, sosyal çevresinden kopartarak yalnızlaştırmak. Yaşadığımız süreç, şiddetin hem artmasına hem de görünmez bir hal almasına uygun koşullar yarattı. Tabi ki tüm erkekler şiddet uygulayacak gibi kökten bir yargı ile bakmıyoruz ancak şiddet uygulamaya yatkın erkekler için uygun bir zemin oluşmuş durumda. Yanı sıra erkekler için evde olma hali ‘can sıkıcı’, alışkın olmadıkları bir durum olduğundan daha stresli ve şiddet üretmeye daha yatkın bir hale gelip bunu da kadına yöneltmektedirler” ifadeleri kullanıldı. 
 
Zorunlu tecrit halinin yarattığı başka önemli bir sorunun da kadınların işlerini kaybetme tehlikesi ile daha çok yoksullukla karşı karşıya gelmesi olduğu vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Kapitalist modernitenin yarattığı çalışan kadınlar da salgın sürecinde, kazanım olarak gördüğü ve daha önce bir takım mekanizmalara devrettiği bir çok sorumluluğu yeniden yüklenmiş ve aslında ‘ev içi alanda gerçekleşen emek dağılımı konusunda’ hiçbir kazanıma sahip olmadığı gerçeği ile yüzleşmiştir.” 
 
İnfaz düzenlemesi
 
İnfaz düzenlemesine dikkat çekilen açıklamada, “Süreç içerisinde yaşadığımız çok önemli bir diğer şiddeti besleyen ve önünü açan çalışma infaz düzenlemesinin yasalaşma şekli ve içeriğidir. Ülke genelinde kadınlarda korkuya ve paniğe sebep olmuş bu düzenleme ile indirimden yararlanan birçok erkek çıktıkları gibi evde şiddet uygulamış kadın ve çocuk ölümlerine sebep olmuştur. Anayasaya ve Uluslararası sözleşmelere aykırı biçimde eşitlik ilkesini ihlal ederek adaletsiz bir düzenleme olması meşruiyetini zedelemiş en çok da kadın ve çocuğa yönelik işlenen suç faillerinin indirimden yararlanmış olması gibi cezasızlık uygulamasını pekiştiren bir belge özelliği kazanmıştır. Oysa İstanbul Sözleşmesi 56. maddesi gereği, serbest bırakılanların bilgisi o davada şiddete maruz kalmış olan kadına, çocuğa ve aileye verilmelidir.  Şiddet faillerini sokağa salan bu düzenleme ile birlikte şiddet artışında bir patlama oluşacaktır” denildi.
 
Erken yaşta evlilik 
 
Erken yaşta evlilik yasa tasarısının bu süreçte yasalaştırmak istenmesinin hatırlatıldığı açıklamada, “İktidarın üzerinde çalıştığı bir diğer yasal düzenleme var ki 4 senedir ısıtıp ısıtıp gündeme getirilen çocukları cinsel istismara maruz bırakma, evlendirerek faili yaptırımsız bırakma. 13 yaşını doldurmuş olan çocuğun, eklenecek bir geçici maddeyle 10.04.2020’den evvel evlenmiş olanların belirlenmiş olan beş kriteri taşıması halinde ve beş yıl evli kalmak şartıyla tüm yaptırımlardan kurtulmasını öngören bir düzenleme. 15 yaşından küçük çocuklar cinsel davranışa rıza gösteremezler. Bu düzenlemenin yasalaşması çocuk evliliklerinin önünü açacak ve çocuğa yönelik cinsel saldırıyı tırmandıracaktır. Ayrıca artan yoksulluk ve ekonomik şiddet de çocuk yaşta evliliğin en önemli etmenlerinden biridir. Çocuk yaşta evlilik, Yoksul aileler için kendilerine bağımlı kız çocuklarının yükünü hafifletmenin yollarından birini temsil eder ki söz konusu yasal düzenleme ile de desteklenince büyük bir mücadele alanı olarak sürecin getirdiği en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza yeniden gelmektedir” ifadeleri kullanıldı. (Kaynak: MA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.