DEDEMİN SESİ

DEDEMİN SESİ
İyi bir anlatıcı olan dedesinin şevberg gecelerinde anlattığı masallardan ve daha sonra okuduğu mitolojilerden etkilenen Yavuz Ekinci, çevresinde yaşananlardan da etkilenerek yazmaya yönelir.

İyi bir anlatıcı olan dedesinin şevberg gecelerinde anlattığı masallardan ve daha sonra okuduğu mitolojilerden etkilenen Yavuz Ekinci, çevresinde yaşananlardan da etkilenerek yazmaya yönelir. Alışılmışın dışında yazdığı öykülerle dikkati çeken yazar Yavuz Ekinci ile ilginizi çekecek, okumaktan sıkılmayacağınız, akıcı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Mümin AĞCAKAYA

Tigris Haber Çocukken dedenizin anlattığı masallardan büyük ölçüde etkilendiğinizi söylüyorsunuz? İyi bir anlatıcı olduğunun da altını çiziyorsunuz? Dedenizin bu anlatımları sizi nasıl etkiledi? Etkisini ne zaman hissetmeye başladınız?

Dedelerim iyi birer masal anlatıcısıydılar. Ben hem anne hem de baba tarafından ilk erkek çocuğum. O yüzden çocukluğum iki dedemin kucağında geçti. Onların anlattıklarıyla büyüdüm. Onlardan dinlemeyi ve anlatmayı öğrendim. Onların anlattıklarıyla hayal dünyam zenginleşti. Onlar gittiler ama sesleri bana miras kaldı. Hala seslerini duyuyorum.

Dedenin o dönemde böyle hikâyeler anlatması bir çocuk için çok önemli. Çünkü o anlatımlar çocuğun hayal dünyasının gelişmesine önemli katkılar sunuyor. Neler anlatılıyordu?

Neler anlatmıyorlardı ki? Hasan Dedem, genellikle Mirza Mihmed’in masalarını anlatırdı. Ya da ne anlatsa Mirza Mihmed’e mal ederdi. Alaattin Dedem ise daha çok av hikâyelerini anlatırdı. Çünkü o bir avcıydı. Keklikleri vardı. Keklik onun için her şeydi. İstanbul’a taşınca da kekliklerini yanında götürdü. O daha çok av hikâyelerini fabl anlatırdı. Tabi anlattıklarını bir bütün olarak hatırlamıyorum. Parça parça hatırlıyorum. Fakat anlattıklarının tınısını, izlerini, kokularını çok iyi hatırlıyorum.

Dedenizi biraz tanımak istersek nasıl tarif edersiniz? Çok sosyal birimiydi?

Hasan Dedem çok sosyal biriydi. Neşeli ve güler yüzlüydü. Etrafında her zaman insanlar vardı. Sevilen sayılan biriydi. Çok espriliydi. Etrafı gülmekten kırıp geçerdi. Nükteli konuşurdu ve konuşunca herkes onu dinlerdi. Alaattin Dedem ise sıkılgan biriydi. İçine kapanıktı ve hüzünlüydü. Büyük güldüğünü çok az hatırlıyorum. İnsanlardan çok keklikleriyle konuşurdu. Onlarla zaman geçirmeyi, doğaya çıkmayı çok seviyordu. Çok çabuk sıkılırdı. Yalnız başına odasında oturmaktan büyük bir keyif alırdı. Çok nadiren başkasının evinden kalırdı. Bazen bize gelir sabah bir bakardık ki erkenden gitmiştir. Onun bu ani gidişlerine herkes alışmıştı ama bir ben alışamamıştım. Hastayken yanına oturduğumda elimi tutup “Dünya güzel ama ben gidiyorum” deyişini hiç unutmadım.

foto-2.jpg

Size anlattığı masalları başka çocuklara da anlatıyor muydu?

Mişrita bir dağ köyüdür. Eskiden çok kar yağardı. Bu uzun kış gecelerinin vazgeçilmez eğlencesi masallardı. Bilirsiniz Şevberg dediğimiz gecelerimiz vardı. Sobanın etrafında oturup masalı dinlerdim. Oda sigara dumanınızdan göz gözü göremez olurdu. Büyülü bir şeydi. Başka çocuklara da masal anlatıyorlardı. Dede ile torun arasında şöyle bir bağ da var. Dede ile torun arasında gizli bir anlaşma var. Baba ile oğul, oğul ile baba her zaman bir çekişme ve gerginlik vardır. İşte bu gerginlik ve çekişme dede ile torun arasında bir müttefiklik oluşmasını sağlar.

Doğru, dedenin torun sevgisi ve ilişkisi her zaman daha farklı oluyor. Peki, bu ilişki sizin yazmanızda nasıl etkisi oldu?

Bir insanın en büyük şansı sevilen bir ailede büyümesidir. Ben sevilen bir ailede büyüdüm. Onların anlattıkları benim anlatıcı olmamı sağladı. Bu durum bende bir anlatıcı olma, hikâye toparlama, hikâye derleme ve anlatmanın alt metnini oluşturdu. Bu sözlü kültürü onlardan miras aldım.

ÜNİVERSİTE YILLARINDA YAZMAYA MEKTUPLA BAŞLIYOR

Yazmaya başlaman kendiliğinden mi oldu, yoksa herhangi bir teşvik eden oldu mu?

Yazılı kültürle üniversite yıllarında tanıştım. Evden uzaktım. Oturup kitap okudum. Okumanın büyüsü beni ardından sürükledi.  Kitapların etkisiyle bu kez de yazma süreci gelişti. Çünkü etrafımda masallarımı anlatacağım kimse yoktu. Sahi masal dinleyecek kimse de kalmamıştı. Yazı bende kendiliğinden gelişti. Üniversitenin ikinci yılındaydım. Sıkıcı günlerdi. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Daha önce etrafımda anlattıklarımı dinleyenler vardı. Ama şimdi yapayalnızdım. Kimi geceler iç organlarımın sesini bile duyabiliyordum. Notlar aldım, uzak arkadaşlarıma mektuplar yazdım. Derken bir baktım öykü yazıyorum. Yazmaya böyle başladım. İlk öykülerim ilk mektuplarımdır.

Yazdığınız hikâyelerde esin kaynağı genelde neler oluyor? Ne tür konuları seçiyorsun?

Ben yazıyı yaşayan biriyim. Yazı bende yaşar. Yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım mutlaka yazdıklarıma siner. Bir masal anlatıcı gibiyim. Anlattığım masalda da kendimi anlatırım. Konulardan çok sorular benim ilgimi çekiyor. Çünkü çoğu zaman bir soru ile yola çıkarım. Bu sorular birçok soruya açılır. O yüzden yazdıklarım birer cevap değil, birer sorudular. Bunun yanında her insanın bir öyküsü olduğu gibi her metinin de bir yazma öyküsü vardır.

TREGEDYALAR BİR METNİN NEREDE BAŞLAYIP NEREDE BİTECEĞİNİ GÖSTEREN EN İYİ METİNLERDİR

Öyküyü anlatım tarzında, ele alışta, sonlandırmanız da, dedenizin size anlattığı masalların etkisi oluyor mu?

Buna evet ya da hayır demek çok zor. Genlerinizden tutun da, o güne kadar ki duyduklarınız, hissettikleriniz, okuduklarınız, size anlatılanların hepsi doğal olarak sizin anlatacağınız hikâyeyi etkiliyor. Bir metni sonlandırmak, nerede nasıl biteceğimi zamanla öğrendim. Özellikle tragedyalar, bir metnin nerde başlayıp nerde biteceğini gösteren en iyi metinlerdir.

Okuyucuları rahatsız edecek yazmayı bir tarz olarak vurguluyorsunuz. Okuyucuları niye rahatsız etmek istiyorsun? Bu tarzla nasıl bir sonuç almayı amaçlıyorsunuz?

Okuduğum kimi iyi metinler zamanla bir anıma dönüştü. Kimi edebiyat kahramanlarını, yakınımdaki bir insandan daha fazla tanıyorum. Örneğin Don Kişot’u bir akrabamdan daha çok tanıyorum. Hamlet’i en az yakın bir arkadaşım kadar tanıyorum. Suya sabuna dokunmayan, etkisi bana geçmeyen metinler okumak istemiyorum. İkini uykusu vardır. Uyuduğunda daha aydınlıktır uyandığında karanlık çökmüştür. O uykundan uyandığında gece mi gündüz mü diye afallarsın. Tuhaf bir ruh hali çöker üstüne. Zamanı kaybedersin. İşte o şekilde yoğun metinler yazmak istiyorum.

Okuyucuyu anlattığınız konularla ilgili olarak düşündürtmeye ve sorgulamaya mı sevk etmek istiyorsunuz? Bu anlamda mı bir rahatsız etme?

Evet, onu düşündürtmeye, bir şeyleri fark ettirmeye, sorgulamaya, ona başka bir bakış açısı kazandırmaya çalışan metinler.

sirtimdaki-oluleraeb92a8cae8e3d92cf09a23745552021.jpg

TÜM ÖLÜMLER ZAMANSIZDIR

İnsanlar okuduğu bir metin hakkında biraz düşünmeli ve daha verimli olması için kafasında soru işaretleri oluşmalı ki, verimli olsun diyorsunuz. Şöyle bir şey sormak istiyorum:

Özellikle ‘Bana İsmail Deyin’ kitabında ölümü çok fazla vurguluyorsunuz. Sonra mezarlıkları, kafataslarını, mezar taşlarını, ölü taşıyıcıları, Zerdüşt geleneğinden bahsederek, toprak kirlenmesin diye cesetleri akbabaların yemesine bırakılması geleneğini anlatırken okuyana sanki o ortama da yaşıyormuş gibi detaylı canlandırıyorsunuz. Niçin bu kadar çok ölümü ele alıyorsunuz?

Bugün ölümü ortadan kaldırırsan, sanatın olacağına inanmıyorum. Çünkü ölüm her şeydir. Ve biz doğduğumuz günle birlikte ölmeye başlarız. Bizim ensemizde ölüm varsa ve bu ölüm bizi kovalıyorsa, buna bir karşı koyma da geliştiriliyor. Bu öyküleri yazdığım zamanlarda ablam hastaydı ve sonra ablamı kaybettim. Herkes onun ölümüne ve gidişine çok çabuk alıştı ama ben alışamadım. Hiç bir zaman alışamadım. Barış zamanında oğullar babalarını savaş zamanında ise  babalar oğullarını gömer. Ben savaş zamanında büyüdüm.

İnsanların yersiz, zamansız ve daha genç yaşta ölümleri de bunda etkili oldu.

Tüm ölümler zamansızdır. Ama genç yaşta ölenlerin yüreğimizde bıraktığı acı ve sızı çok daha derindir.

Okuyucu burada nasıl sorgulamalı?

Her okuyucu kendi dünyası içinde, kendi algısına göre bir çıkarım yapar.

Bu kadar detaylı ele alırken siz ne düşündünüz?

Dediğim gibi yazı bende yaşayan bir şeydir. Dünyada ve çevremizde olan savaşlar, ölümler herkesi bir biçimde etkiliyor. Herkesi ister istemez derinden sarsıyor.

 

Peygamberin Endişesi’ Kitabında neyi anlatmak istedin?

Buna bir yazarın cevap vermesi çok zor. Bu metinde en büyük derdim anlatamamanın çaresizliği. Gördüklerini duyduklarını bildiklerini ısrarla kimseye anlatamamak ve kimseyi inandıramamak… Homeros’un Kassandıra’sı gibi. Kassandra bir kâhindir, geleceği görüyordur ama kimse ona inanmıyor.

İNSANLAR NEDEN BİR KURTARICI BEKLER

İnsanlar neden hep bir kurtarıcı bekliyor? İnsanlar hep sonu gelmez bir beklenti içerisindeler. Bunu neye bağlıyorsunuz? İnsanın güçsüzlüğü ve zayıflığı mı?

Neden bir kurtarıcı bekliyoruz? Bu soru insanlık tarihi kadar eski. Çünkü insan güçsüzüz ve ölüm karşısında zayıfız. Yaşlık, hastalık, çaresizlik… Felaketler... Tüm bunlar ve daha fazlası insanı bir kurtarıcı aramaya ve beklemeye sevk ediyor. Onu bu sorunlarından ve dertlerinden kurtaracak birini bekliyor. Tıpkı denizde boğulan birinin denizin üstündeki beyaz köpüklere tutunmaya çalışması gibi.

Hikâyelerinizde acı, ölüm çok sert ve keskin biçimde işlenmektedir. Kahramanlarda hep bu zorlu sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Bu kadar sert ve keskin olmasının nedeni coğrafyada yaşanan sorunlardan mı kaynaklanıyor?

İnsanın bireysel bir hafızası olduğu gibi toplumsal bir hafızası davardır. Ben sert ve keskin işlediğim gibi bir başkası farklı bakabilir. Başka biri kalkıp tüm acıları, komik ve mizahi de anlatabilir. Bu tamamen kişinin anlatım biçimine bağlı. Ben tabi ki bütün bu çevremizde yaşanan olaylardan, dünyadan, Ortadoğu’dan, dünyada olup bitenlerden azat değilim. Coğrafyanın sertliği, yaşanan felaketlerin acıları benim metinlerimi ciddi şekilde etkiliyor.

peygamberin-endisesi1fa6ad8d6278fec15ce8f245d0fad110-001.jpg

MİTOLOJİ EDEBİYATIN TEMELİDİR

Öykülerinizde mitolojik anlatımların etkisi görülmektedir. Öykünüzle mitolojinin iç içe anlatılması, mitolojik öyküleri yeniden hatırlatmak için midir?

Onu hatırlatmaktan ziyade ben kendimi Mezopotamya’daki bütün halkların, kültürlerin ve mitolojilerin mirasçısı olarak görüyorum. Dünya edebiyatında da mitolojiler edebiyatın çok merkezindedir. Mitoloji edebiyatın temelidir. Her yazar gibi ben de içinde büyüdüğüm kültürü, dili, mitolojiyi metinlerime taşırım. Kendi anlatımı bu kaya kadar sağlam kültürün üzerine kurup oradan da günümüze bakmak istiyorum. Güncel hikâyemi bunun üzerine inşa ediyorum.

Mitoloji yaşamımızın nerdeyse her alanında karşımıza çıkmaktadır.

Mitoloji her yerdedir. Hayatımızın ta merkezindedir. Araba isimlerinde, aşk anlatımında, ev formumuzda…

Bugünkü uygarlık düzeyinde de mitolojinin etkilerini de görmek gerekir.

Şu an sahip olduğumuz medeniyet ve uygarlık bir günde oluşmadı. Bir süreç içinde bugüne geldi. Sadece bir toplum bu uygarlığı ve medeniyeti yaratmadı. Yunanlıların, Mısırlıların, Sümerlerin, Bizansların, Romalıların, Azteklerin ve daha nice halkların ve kültürlerin yaratıklarıyla uygarlık bugün ki hale geldi.

--Tigris Haber Gazetesi ve Diyarbakır’daki okuyucularınıza son olarak ne söylemek istersiniz?

Baharda bir suçlu gibi Sur’un sokaklarında dolaştım. Duvarları delik deşik, tavanları çökmüş, kapıları devrilmiş evlerin arasında saatlerce yürüdüm. Geçmişin izlerini ve anılarımı yıkıntıların arasında arayıp durdum. Defalarca durup iç çektim. Ta ki kurşun deliklerine yuva yapan serçeleri görünceye dek. İşte o an durup derin bir nefes aldım. Suçlu gibi önüme eğdiğim başımı kaldırıp uzakta, çok uzakta duran masmavi gökyüzüne, uçuşan bembeyaz bulutlara baktım. Çaresizliğim, korkularım, tedirginliğim birden ilkbahar karı gibi eridi. Yaklaşıp duvardaki kurşun deliklerine yuva yapan kuşlara biraz daha yakından baktım. Her şeye inat o kurşun deliklerine yuva yapan kuşlar bana umut oldular. O an yıllar önce izlediğim bir filmde geçen bir Kızılderili sözünü anımsadım. Yaşlı bir adam oğluna “Rüzgârlı, fırtınalı havalarda ağacın dallarına bakarsan ağacın düşeceğini, ağacın dallarına değil de gövdesine bakarsan ağacın sapasağlam yerinde durduğunu görürsün” diyordu.

Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür eder, yeni öykülerinizi merakla bekliyor ve başarılar diliyoruz.

Bende size teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.