Aziz Aydınalp

Aziz Aydınalp

Nereden bileceksiniz!

Nereden bileceksiniz!

Geçen hafta haberlerde de yer alan pazardan alışveriş yapan orta yaşlı bir kadınla yapılan bir röportajın Youtube veya Tik tokta yer alması ile, hayli ilgi gördü ve binlerce tıklanarak ilgi ile izlendi.

Videoda muhabirin elinde filesi ile pazardan alışverişten döndüğü anlaşılan kadına, pazardaki fiyatları nasıl bulduğu sorusunu sorarak onun hayat pahalılığından, enflasyondan bahsetmesini beklerken. Kadın çok ilginç bir yaklaşımla neredeyse bir sokak felsefecisi tanımı oluşturup, bu tanımın öznesi olmayı hak edecek tarzda konuştu.

Özetle hayat pahalılığının, enflasyonun bir şekilde çaresinin bulunabileceğini ama asıl sorun olarak sayılması gerekenin ‘toplumsal çürümenin’ nasıl giderilebileceğine kafa yorulması lazım geldiğine işaret ederek bütün dikkatleri üzerine topladı.

Son derece doğru bir tespit yapıyor ve bunu bir kadın naifliği ile sakin sakin anlatıyor olması, bana toplumun çürümüşlüğü ve çürümüş bu toplumun rehabilitasyonunda mutlaka kadınların yer alması gerektiğini düşündürüyor.

Kadınların toplumun, devlet aygıtının her kademesinde yer almalarının yolu siyaset mekanizmalarında yer almaları ile mümkündür. Kadınların siyasette yer almalarından bahsederken yakın tarihlerde siyasette yer alan kadın profillerine bakmamız lazım. Birileri ‘bu ülkede kadın Başbakanlar, Bakanlar, Parti Başkanları bile oldu’ diyebilir.

Başbakan Tansu ÇİLLER, eski İçişleri Bakanı, Meclis Başkan Vekili, şimdilerde parti başkanı Meral AKŞENER, iktidar Meclis Grup Başkan Vekili Özlem ZENGİN ve hatta zaman zaman yaptığı konuşmalar ve takındığı tavırlar nedeniyle muhalif kesimlerden takdir alan TİP Milletvekili Serra KADIGİL aklıma ilk gelenler.

Ancak bu saydığım kadınların hemen hepsinin ‘erkeklere özenen erkek tavırlı kadınlar’ gibi ortak bir özellikleri var. Erkek egemen bir toplum olan, her gün kadın cinayetlerinin konuşulduğu, kadın haklarının nasıl biraz daha tırpanlanması gerektiğine kafa yorulan toplumumuzda siyaset dünyasında ihtiyaç duyulan kadın tipolojisinin bu olmadığı açık.

Erkek tavırlarına özenen kadınlar derken; ÇİLLER’in kürsüde konuşurken MENZİR MENZİR diye bağırarak İstanbul Em. Müdürünü siyaseten halka takdim edişi ve ‘kurşun atanda kurşun yiyende bizim için şerefli’ sözleriyle kadın bir siyasetçi olarak bir anne şefkati ile çatışma ve ölümleri sona erdirmek amaçlı değil, bildik erkek siyasetçi yaklaşımlarıyla çatışmaları kutsayışı halen kulaklarımda.

Yakın tarihlerden ise, halen siyaset dünyasında olan Meral AKŞENER’in siyasi eleştirileri cevaplarken, yapılan eleştirileri yorumlarken ‘Bu savaş ilanı ve bunu kabul ediyorum’ sözleri de bir kadın inceliğinden uzak o hep bildik erkek tavırları olan ‘ispatlamazsan namertsin, yok asıl namert sensin’ sözleri ile kof erkek babalanmalarını hatırlattı bana.

İktidar Grup Başkan Vekili Özlem ZENGİN ise, kürsüdeki hatibe ve hatibe istediği şekilde müdahale etmeyen Meclis Başkan Vekiline sinirlenerek kendi grubunu meclis oturumunu protesto ederek salonu boşaltmalarını isterken… Takındığı sürüye yön veren çoban misali ellerini kullanması sadece erkeksi değil, aynı zamanda gülümseticiydi de.

TİP Milletvekili Serra KADIGİL’in de kürsü konuşması için kürsüye esneyerek kabadayı kabadayı yürüyüşü, kürsüdeki konuşması esnasında sesi, vücut dili beğenerek izleyen herkese bile ‘erkek gibi kadın’ dedirtiyor.

Birde Meclis Bütçe konuşmalarını izlerken, Bütçe üzerinde söz alan Diyarbakır DEM Milletvekili Ceylan AKÇA’nın Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmasında ‘Siz yoksulluğu nerden bileceksiniz, ben size derin yoksulluğu anlatayım’ dedi. Devamla ‘ben evlere temizliğe giden bir annenin çocuğuyum… Siz hamallık için sıra bekleyen bir babanın çocuğu değilsiniz… Derin yoksulluk altında yastığının yanında çocukları açlıktan ölmesin diye son anda kullanmak için ‘fare zehiri’ bulunduran anneler olduğunu bilemezsiniz… Bilseydiniz böyle utanmazca konuşamazdınız dediğinde, çok daha ufak eleştirilerde bile yapılan protestolardan hatibin sözlerinin anlaşılamadığı salonda ‘çıt’ çıkmıyordu.

Bütün salondaki vekiller ve TV ekranı başındaki benim gibi bütün vatandaşlar Türkiye’nin kahir ekseriyetinin hiç iç açıcı olmayan hallerini Ahmet KAYA’nın ’Siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz’ şarkısının Ecem ERKEK yorumunu dinler gibi izledik…

Ne Asgari ücretin belirleneceği komisyonun kaçıncı toplantısının olduğu, ne TV’lerdeki kadın programlarındaki insanların uyuşturuldukları diyaloglar değil, tüm yurttaşlarca kadın bir milletvekilinin kadınca yorumu ile ülkenin gerçek gündemini ilgiyle izliyordum…

Bitmeyen, bitirilemeyen, bitirilmesi becerilemeyen Kürt meselesi neşetli çatışmalarda, 24 saatte on iki askerimiz şehit oldu. Her ateş düştüğü yeri yakar misali on iki eve ateş düştü… Allahtan rahmet, acılı ailelere sabır ve metanet diliyorum.

TV’ler koca koca Türk bayrakları asılan acılı anne babaların gözleri yaşlı halleri ile yitirdikleri yavruları hakkında söyledikleri sözlerini yayınlıyordu. Bir daha ne zaman hatırlanacaklarını bilmeden… Yetkili makamlarda oturanlar ve bu çatışma ortamının ila nihaiye sürüp gitmesinden birebir sorumlu olanların, siyasilerin açıklamalarına bakıyorum.

Yitip gidenlerin artlarında bıraktıkları acılardan ziyade sayısal olarak ele alındığının altını çizercesine ‘kanları yerde kalmadı, şu sayıda kayıp verdirdik’ mealinde sözlerinden ve benim de dilediğim gibi başsağlığı dileklerinden daha etkin çözümler bekliyor kamuoyu.

Bir gazete şehit Piyade Er Yunus Karaca’nın bayrak asılan evini manşetten vermiş.

Bütçe konuşmalarında bazı konuşmacıların kenarından köşesinden değindiği derin yoksulluk karşısında içim acıdı…

Bu çocukları yaşatmak için bir şeyler yapamamaktan ötürü çokta utandım… Sana ne oluyor? Sen neden utanıyorsun? Demeyin, bazen öyle şeylerle karşılaşır ki insan yediği yemekten, giydiği giysiden, bindiği arabadan utanır…

Aziz Nesin’in dizelerindeki gibi ‘Bazen insan öyle özlenir ki, özlenen bilse, yokluğundan utanır’ misali bazen yaşarken öyle ölümlerle karşılaşır ki, insan yaşamaktan utanır!

Ülke insanı olarak abaküs karşısındaymış gibi, şu kadar şehit, şu kadar etkisiz hale getirilenler diye sayılarla sınırlı kalıp daha çok utanmamak için hep beraber Osmaniye’de şehit edilen Yüzbaşı kardeşini uğurlayan Binbaşı gibi haykıralım, soralım. Çocuklarımızı bir fidan gibi toprağa gömmekten başka yok mudur bir çözüm öneriniz?

23.12.2021/DİYARBAKIR

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Aydınalp Arşivi

KAPI

28 Mart 2024 Perşembe 00:03
SON YAZILAR