Selim Kaplan

Selim Kaplan

Annesinin söylemleri imamın hutbesinden rahmaniydi

Annesinin söylemleri imamın hutbesinden rahmaniydi

Evine yakın caminin imamı, günümüzdeki seçim atmosferinin de etkisi ile hutbelere siyaset karıştırdığı ve her hitabetinde, cemaati günahkâr görüp azarlarcasına hitap ettiği için, artık evinden daha uzak bir camiye gidiyordu.

Dinini yaşaması konusunda organik, İslamiyet’in haricindeki inançlar hakkında da kendine yetecek oranda bilgiye sahip, mütevazı Ahbabımla karşılaştığımda, önceki cuma gittiği cami konusunda da bazı sorunlar yaşadığını gözledim.

Cuma namazından önce, Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı haftalık hutbe konusunun ”Ramazan ve Ahret Bilinci” olduğunu biliyordu.

Camide, ezandan önce, vaizin camidekilere söylemleri, zekât ve fitre üzerine idi.

Vaiz, zekât ve fitrenin dünya ve ahret hayatına etkilerini, ayetler, hadisler ve âlimlerin söylemlerini de kullanarak anlatıyordu.

Ezan okundu, sünnet kılınıp Hoca Efendi minbere çıkınca, Ramazan ve ahret bilinci konusu beklenirken, hutbedeki konu, önceki vaazında olduğu gibi, zekât ve fitre idi.

Ama bu kez daha ileriye gidilerek, zekât ve fitrenin, Hasenat (yapılan ibadetler) ile Salihat (diğer insanlar ve varlıklara kendi nefsinden fedakârlıkta bulunarak yapılan iyilikler)’in en değerli konusu olduğunu ifade ile hasenat ve salihatı birbirine karıştırmıştı.

Hoca efendi bununla da yetinmemiş, en makbul zekât ve fitrenin ilim adamları yetiştiren kurslar ve medreselere verilenler olduğunu, defalarca, ayetler ve hadisler kullanarak vurgulamıştı.

Bu söylemlerle, Hoca Efendi ısrarla, zekât ve fitrelerinizi, kendilerinin yönettiği ve yasal bir statüsü olmayan medreseye verin diyordu. Nitekim cami çıkışında, cüppelerini giyinmiş çocuk yaştaki medrese öğrencileri, verilecek zekât ve fitreleri kabul için yerlerini almışlardı.

Camiler ve Kur’an kursları için yardım talep edilmesi bilindik bir uygulama olup, imamlar bu konuları farz namazdan veya hutbeden önce açıklıkla dile getirirler.

Medreseye yardımın, Peygamber Makamı olan minberde, hutbe konusu yapılması ve bunun toplanması için çocukların kullanılması saçma ve sevimsiz gelmişti.

Namazdan sonra Annesi’ni ziyarete gitmişti. Günlük yaşama ilişkin söylemlerden sonra, Annesi’nden; aile içi huzur, karı koca ilişkileri, kadının ve erkeğin birbirlerine olan sorumluluklarını, helal yemenin erdemi ve haram yemenin sadece ahrette değil dünyadaki yıkıcı etkilerini dinlemişti.

Annesi’nin söylemleri, her ne kadar o haftaki Diyanet Başkanlığının hutbe konusu olmasa da, cami İmamının söylemlerinden daha rahmaniydi.

Başta camiler olmak üzere, ibadethanelerin toplumların inanç disiplininde önemli bir yeri vardır.

Buralarda, görevleri ve sorumlulukları gereği topluma hitap eden din adamlarının, toplumun ihtiyacına uygun konuları seçmesi, cezalandırıcı dilden ziyade sevgi ve şefkat dili kullanmalarının daha etkili ve faydalı olacağı, yaşanmış örneklerde görülmüştür.

Bunların dışındaki konular ve cezalandırıcı söylem tarzları, insanları ibadethanelerden ve inançlarından uzaklaştırmaktadır.

Diyanet’in yayınladığı “Diyanet İlmi Dergi “sinin Ekim-Kasım-Aralık 2019 sayısında, bir ilahiyat profesörünün, kaleme aldığı makalede belirtildiği üzere, yapılan araştırmalardan anlaşıldığı kadarı ile Ülkemizde deizm ve ateizmin, ciddi oranda arttığı ifade edilmiştir.

Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu ifade ettiğimiz bir ülkede, bu artışların sebebi sadece vatandaş mıdır?

Medyada ve sosyal medyada, ehil olmayıp, dini anlatan kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve sunulan dini bilgilerdeki tutarsızlıkların, insanlar ve özellikle gençlerin din düşüncelerinin saygınlığına zarar verdiği bilinmektedir.

Bunlara ek olarak, camilerimizde şahit olunacak olumsuz söylem ve görüntülerin, toplumun inanç kültürü ile sosyal yapısında, daha büyük hasarlara sebep olacağı açıktır.

  • Hutbelerde toplumun ihtiyacı olan konuların dile getirilmesi,
  • Bazı vaizlerimiz en basit konuyu dile getirirken dahi cezalandırıcı bir dil kullanıyorlar.

Hitaplarda cezalandırıcı dil yerine şefkat dilinin kullanılması, gerekiyorsa, din adamlarımızın iletişim fakültelerinden hitabet konusunda eğitim hizmeti almaları,

  • Siyasetin ibadethanelerden uzak tutulması,
  • İbadethanelerde; Özellikle gençlerimizin, yaşları ve medyanın etkisi ile zihinlerinde oluşan, sorgulamalarını arttıracak söylemlerden kaçınılması,

din hizmetlerinin kalitesini arttıracaktır.

Basit kullar olarak, Allah’a olan borcumuz ve O’na olan vazifelerimizin farkında olduğumuz inancındayım.

Dini öğretmekten sorumlu kulların da, Allah’a ve biz kullarına olan borçları ile vazifelerinin farkında olduklarını umut ediyor, değerlendirmesini de kendilerinin bilgi ve takdirlerine bırakıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selim Kaplan Arşivi
SON YAZILAR