Ayşe Yalçınkaya

Ayşe Yalçınkaya

Kadın ve eril zihniyet

Kadın ve eril zihniyet

Çağlar öncesi kadın ve erkek eşti, eşitti ancak doğanın kadına bahşettiği doğurganlık, belki de doğurganlıktan kaynaklanan sezgiler üstünlük değilse de bazı durumlarda kadını bir adım önde kılıyordu.
Ancak insanlığın avcılık - toplayıcılıktan sonra tarım ve yerleşik hayata geçişiyle özel mülkiyet doğdu ve olanlar oldu. Eril zihniyet iktidarını sağlamlaştırma derdine düştü ve bunun en kesin, en keskin, en kısa yolu kadının pasifize edilmesiydi
Bu da yetmeyecekti, yetmedi,
Tek tanrılı dinlerin hepsinde kadının sınırları daraltıldı yetkileri kısıtlandı,Yahudilik’te Lilith, Tanrı’ya ve Adem’e başkaldıran cinlerle şeytanlarla işbirliği yapan kadın olur.
Hristiyanlık’ta ise Meryem masum kabul edilse bile aslında İsa’nın masumiyetini tamamlayan konumdadır. İslam’da Havva yasak meyveyi yediren yani günaha teşvik edendir ve tek tanrılı dinlerde; kadın günahkâr, günaha sevk eden olarakgösterildi.
Böylece erilin güçlenmesine kadının baskı altına alınmasına dayanak sağlandı. Sanayi Devrimi ile birlikte kadın doğadan; ona anneliği, sezgiyi, dişiliği bahşeden yegâne güçten koparıldı.
Kadın eve ya da bir fabrika köşesine kapatıldı; bunun devamı gelecekti, elbette yetmedi çünkü eril iktidar daha da baskın olmalıydı.
Kadının anneliği alınamadı ama doğurganlığı bile erkeğin hizmetine sunuldu, doğurduğu çocuğun annesi, bakıcısıydı ama sahibi değildi. “Birçok ataerkil toplumda çocuğun velisi babadır.” Ancak geri kalan ne varsa gasp edildi bunlardan biri de kadının dişiliğiydi. Günümüz toplumlarında bile hala kadının dişiliğini, arzularını dile getirmesi bir yana bunu hissetmesi bile suç görülür(kadın sünneti). Oysa diğer tüm canlılar gibi insan iki cinsten üreyebilirdi ama eril erk bunu görmezden gelip kadını, kendi arzularının sahibi değil de erilin cinsel arzularını karşılayan bir nesne gibi gördü ve “ancak erkek arzulayabilir ve arzusunu dile getirebilir” zihniyeti hâkim kılındı.
Kadının elinden alınan sadece bunlar da değildi hekimliği de elinden alındı, şifacı kadınlar büyücülükle - cadılıkla suçlandı ve Orta Çağ’da bu öyle bir had safhaya ulaşır ki kadınlar diri diri yakılır.
Tarihi incelediğimizde mitolojilerde tanrıçaları görürüz, ileriki zamanlarda ilk şamanların kadın olduğu günümüz tarih incelemelerinden anlaşılıyor.
Peki, bunca olup bitenden sonra kadın toplumun neresinde duruyor? Kadın hala hak ettiği ya da olması gereken yerde değil maalesef. Günümüzde kadının sözde özgürlüğünü bahşeden eril zihniyet, çalışan kadın veya ekonomik özgürlüğe sahip kadın masalıyla kadını biraz daha köleleştirmiş hakkı olanının çok azını sistemin lütfuymuş gibi göstererek bundan kendine pay çıkarır olmuş.
Kadının metalaştırılmasını da atlamamak gerekir birçok reklamda kadın bedeni teşhir edilirken diğer yandan bir annenin en doğal eylemi olan emzirme, toplumun gözü önünde yapıldığında ayıplanmaktan öteye suç görülür.
Asıl sorulması gereken soru şu: Bunların hepsi olup biterken kadın ne yapıyor ya da ne yapmalı? Can alıcı soru budur.
Kadın, öncelikle bütün eril zihniyetlerden ve onların iktidarlarından kurtulmalı, bunu yaparken bir üstünlük sağlamaya çalışmamalı yani eril erk üzerinde bir erk kurmaktan bahsetmiyoruz; kadının kendi hakkı olanı sahiplenmesi gerek.
Sahiplenirken de kendi gücünün, potansiyelinin farkında olmalı; kadın dişiliğini, doğurganlığını, hekimliğini ve en önemlisi eşitliğini geri almalı. Bunu kendi düşüncesinde kendi bedeninde gerçekleştirmeli öncelikle. Ne kadar özgür düşünebilirse düşüncelerini eyleme geçirmekte daha pratik daha kesin ve keskin davranışlar sergileyecektir.
Bunları geri almak tabii ki kolay olmayacaktır, tıpkı şu anda bunu gerçekleştirmeye çalışan kadınların karşılaştıkları zorlu engellerle karşılacağının farkında olmalı ve süreç içinde her zaman kendi öz eleştirisini sağlıklı yapabilmeli.
Haklarını geri almaya çalışırken de hak ihlalinden kaçmalı ve tekrar eşit, eş, dişi, anne yani “kadın” olmayı elde etmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Yalçınkaya Arşivi
SON YAZILAR