Ömer Serdar Kaplan

Ömer Serdar Kaplan

Referanduma Doğru Son Düzlük...

Referanduma Doğru Son Düzlük...

 

Anayasa değişikliği için 16 Nisanda yapılacak halk oylaması için son düzlüğe girilmiş bulunmaktadır.

Evet ve Hayır cephelerinde yer alanlar söyleyecek sözlerini söylerken, Anayasa değişiklik metninde yer alan hususları konuşmak ve tartışmak yerine; olmayan ve olmayacakları konuşan bir hayır cephesi söylemi, bunlara cevap yetiştiren bir Evet cephesi söylemiyle karşı karşıyayız. Her iki cephe de siyaseten durduğu yeri/konumu berkitmek adına söz ve söylem üreterek 16 Nisana doğru gitmektedir.

Oysa tartışılması ve konuşulması gereken iki önemli husus olduğu açıktır.

Birincisi bu değişiklik neler içeriyor ve neleri değiştirip dönüştürecek, neleri değiştirmeden yolumuza devam edeceğiz? Yani değişiklik metninde yer alan hususların sade, yalın ve açıkça anlaşılmasının sağlanması gerekirdi. Ancak bu yapılmadı.

Hayır cephesi; diktatör-tek adam söylemiyle bir retorik oluşturarak; Erdoğan’ı sevmeyenleri kendi cephesinde bir arada tutmaya çalışırken, Evet cephesi de diktatörlük-tek adamlık olmayacak şeklinde savunma mekanizmalarını geliştirmekle meşgul oldu. Değişiklik metninin konuşulması yerine, Erdoğan fobisi kışkırtılarak mecrasından saptırılmış bir referandum kampanyası yaşadı bu Ülke insanları.

İkincisi; Anayasa değişikliğinin kabulü halinde “nasıl bir Türkiye tasavvuru” konuşulması gereken önemli bir husus idi. Evet çıkması halinde “Evet” cephesinin nasıl bir gelecek ve nasıl bir Türkiye tasavvur ettiklerini, nasıl bir gelecek inşa etmek istediklerini söylemeleri de gerekirdi.

Hayır cephesinin de değişikliğin red edilmesi halinde nasıl bir Türkiye düşlediğini, istediğini konuşması gerekirdi.

Ancak Türkiye ve gelecek tasavvurları konuşulmadı. Kabul veya red halinde bizi nasıl bir Türkiye bekliyor? Bu dahi konuşulmadı. Konuşanlar ise korkular pompalamayı tercih etti. Hayır cephesi; diktatörlük-tek adamlık gelecek karanlık günler bizi bekliyor, muhtarlıklar-lokantalar kapatılacak tarzı korkuları pompalamakla meşgul oldular.

Siyasetin yalan ve asılsız hususlar üzerine inşa edilmesi aslında yarına dair tasavvuru, hayalleri iddiaları olmayanların işidir. Hayır cephesi bu kısır tutumdan bir türlü kurtulamamaktadır. Eyalet sistemi getirilecek yalanı ise bir başka acınacak duruma ve korkuları olanları saflarına çekmeye matuf idi. Oysa değişiklik metninde asla böyle bir husus olmadığı gibi Anayasanın 126. Maddesi yerli yerinde dururken bunun dile getirilmesi dahi insan aklıyla dalga geçmek anlamına gelmektedir.

Denize dökmek metaforu ise hazımsızlık ve korku ile telaşın dışa vurmasıdır. Bu Ülkenin en büyük açmazı yetersiz-çapsız-iddiasız-gelecek tasavvuru olmayan bir muhalefetini varlığıdır.

CHP bu tutumları sergilerken HDP de bundan farklı bir duruş sergilemiş değildir. HDP kadın olmayan Anayasaya hayır, Hakların olmadığı bir Anayasaya hayır, Ana dilde eğitimin olmadığı bir Anayasaya hayır şeklinde bir kampanya sürdürürken Erdoğan düşmanlığı üzerinden tek adamlık-diktatörlük söylemine de sarılmış bulunmaktadır.

Oysa halk oyuna sunulan Anayasa değişikliğidir yeni bir Anayasa metni değildir. Anayasa bütünlüğü içerisinde varlık bulacak hususların değişiklik metninde yer almadığını bu nedenle hayır denildiğini söylemek akla ziyan bir tutuma karşılık gelmektedir. Değişiklik metni; mevcutta var olan hükümet etme sistemini değiştiriyor. Kadın, İşçi, Köylü, gençlik ve benzeri konuları içermiyor ki!

Mevcut Anayasada ki hak ve özgürlük konularını düzenlemiyor ki bu değişiklik! Dil veya vatandaşlık hususlarına da dokunulmamış bu değişiklik metninde. Hal böyle iken “kadının olmadığı, hakların olmadığı, ana dilde eğitimin olmadığı bir Anayasa’ya hayır.” Demek ciddi bir ironidir.

Öte yandan HDP’nin şu soruya da cevap vermesi gerekir. Anayasa değişikliğinin yapılması için, 2011 yılından bu yana; AK Partiye ne kadar katkıda bulundunuz, ne kadar işbirliğine ve makul olanı bulmaya yatkın durdunuz? Çözüm süreciyle geçen iki yıl içerisinde AK Partinin elini ne kadar tutup rahatlattınız?

HDP’nin şu soruya da cevap vermesi gerekmez mi? Statükonun, Kemalistlerin yaptığı ve dayattığı 82 Anayasasının ön gördüğü Hükümet sisteminin değiştirilmesini içeren bu değişiklik metninin Kürtlere ne zararı var ki karşı çıkılmaktadır? CHP’nin statükonun korunmasından yana olması gayet doğal, normal ve anlaşılabilirdir.HDP’nin aynı cepheye yazılması anlaşılır değildir ve HDP’nin bu durumu da izah etmesi gerekir.

Hükümet etme sisteminin değişmesinin Kürt Halkının lehine uygulamalar getirmesinin sağlanması için; Kürt siyasal hareketi olarak kendini tanımlayan HDP’nin bu değişiklikten yana tavır almasını akılcı bir siyaset açısından zorunlu kılması gerekirdi. Ancak HDP bu tutumu takınmayarak, izah edilmesi zor “hayır” cephesinde yer alarak, Kürtler lehine olacak-olması mümkün hususların hayata geçirilmesini istemeyen bir tutum sergilemiş olmaktadır.

İşte bu şekilde süren bir kampanya süreciyle 16 Nisan Halk oylamasına gidilmektedir. 16 Nisan Halk Oylaması kabul veya red edilmesi halinde elbette ciddi ve kalıcı etkiler oluşturacaktır.

Evet çıkması halinde; AK Parti yeni bir yola evirilecek, yeni bir siyaset ve icra tarzını hayata geçirmek noktasında olacaktır. AK Parti; yeni bir siyaset, ekonomi, gelecek tasavvuru oluşturmak ve dış gelişmeleri inşa edeceği iç barışla karşılamak durumunda olacaktır/olmak zorundadır. AK Parti, içindeki AKP’lilerle yürüyemeyeceğini de görmek noktasına gelmek zorunda kalacaktır.

Hayır çıkması halinde, Türkiye’yi zorlu günler beklemektedir. Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen gelişmeler, Batı ve Rusya tarafından yapılmak istenen paylaşımlar da dikkate alındığında hayır çıkması halinde; siyasi belirsizlik ve seçime gidilmesi zorunluluğunun doğması, ekonomide meydana gelebilecek savrulmalar benzeri hususlar düşünüldüğünde zorlu günler bekliyor demek gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Muhalefetin sığ, statükocu ve gelecek tasavvuru olmayan tutumlarının bu zorlu günleri daha bir zor kılacağını söylemek de gerekir.

Referandumda “evet” diyerek, belirsizliklere prim vermemek, AK Partiye yeni bir siyaset, ekonomi ve gelecek tasavvuru inşa etmesi için şans vererek sorumluluk yüklemek daha doğru bir tutuma karşılık gelmektedir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer Serdar Kaplan Arşivi
SON YAZILAR