Müslüm Üzülmez

Müslüm Üzülmez

İyi Kötü, Güzel Çirkin…

İyi Kötü, Güzel Çirkin…

Müslüm Üzülmez

“Bir insan nasıl bu kadar yalancı ve kötü, pervasız çirkin bir politikanın sürdürücüsü olabilir,” diye sitem eden bir tanıdığın siyasi bir liderle ilgili yakınmalarına muhatap olunca biraz işin aslını kurcalayıp düşünmeye başladım.

Aslında hiçbir şey tesadüfi değil, doğanın ve toplumun kendi işleyiş yasaları vardır. Her şey zıddı ile birlikte var olur. Çünkü evren denge üzerine kuruludur. İyilikle kötülük arasındaki ezeli kavga da etki tepki yasasının bir yansımasıdır. Pervasız yalancı kötü liderlerin önemli mevkilerde bulunması toplumda bir karşılığının var oluşundandır.

 

İyi kötü, haklı haksız, güçlü zayıf, ışık karanlık her zaman ve her yerde var olan kadim olgulardır. Kavram ve edim olarak görecelidir. Yaşamı anlamlandıran; gelişmenin, mücadele ve yaşamın sürekliliğini sağlayan şeylerdir. Zıtlardan birinin yok oluşu, diğerini anlamsız kılar. Zıtlar arasındaki mücadele yok etme mücadelesi değil, egemenlik mücadelesidir. Yaşam ve ölümün aynı bedende iç içe yer alması gibi, yüreklerde sevgi ve kıskançlık, iyilik ve kötülük birlikte var olur.

 

Bilgeler; yaşamın bir anlamının olduğunu, erdemli insan olmak için ise insanlığa hizmet etme ve bu anlamı çözmeye çalışmanın gerektiğini vurgular. Bilgisi, yetisi, yetkisi ve etkisi sınırlı olduğu için, hizmet etme durumu ve “anlamı çözme” her insana göre değişir: “Babaların erdemleri çocuklarının servetidir.”

 

Ceberutluk kimseye fayda getirmez. Kin, kanı zehirler. Nefret, insanı öldürür. İnsana yapılacak en büyük kötülük, baştan çıkaran ise kutsamaktır. Ne oldum delisi olan doğru yoldan sapar ve gün gelir yalan artık para etmez. İnsan egosunu yendikçe savaşı kazanır, yücelir. “Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”

 

Kutsal metinlerde her insanda mutlaka iyi ve kötü, rahmani ve şeytanı yanların var olduğu yazılmaktadır: Şayet bir insanda salt rahmanı yanlar olsaydı, o insan melek; salt şeytanı yanlar olsaydı, şeytan olurdu. Başka bir ifadeyle bir insanın rahmanı yanları ağır basarsa o insana iyi, şeytanı yanları ağır basarsa kötü diyoruz. İnsanevladı her şeyin zıddını bağrında taşıdığından olacak ki, İslam inancında da sağ ve sol omuzlarda bulunan meleklerin iyilik ve kötülükleri, yani şeytani ve rahmani eylemleri, sevap ve günahları silinmez kara amel defterinde kayıt altına aldığına inanılmaktadır.

 

Burada aklımızda bulundurmamız gereken şey, insanın düşünen bir varlık ve bellek sahibi olması nedeniyle düşündüklerini, belleğinde tasarladıklarını eyleme dönüştürmesi ama her düşünülen, tasarlanan şeyin de mutlaka iyi olacaktır diye bir kuralının olmayışıdır. İyi kötü, yapılan her eylem insana özgüdür. İnsan bazen duygularının esiri olduğundan ya da tutkulu bir şekilde duygu yüklü olması nedeniyle aşk ve nefret duygu patlamasını yaşar: Akıl kilitlenir. Sabahları güneş altuni ışıklarını dünyamıza göndermeye başladığında gecenin meleği karanlığın perdesini toplayarak dünyamızdan yavaşça çekilir ve yeni bir gün doğar. Akıl tutulması yaşayanlar, duygularının esiri olanlar doğan yeni güne şükranlarını sunan canlıların merhaba deyişinin o muhteşem anını fark edemez ve bu güzellikten de ne yazık ki nasibini alamaz.

 

Her insan kendine özgüdür. Erdem ve onurun timsali olanların yanında çıkarı, şöhreti veya zoru gördüğünde saksağan gibi durmadan kuyruk oynatanlar da vardır. Ama ben yine de her insanın kalbinde iyi duyguların ve bir ışığın var olduğuna inananlardanım. Karanlık ve ışık insanın içindedir. Bazı insanların kalbi bir lamba gibi is tuttuğu için, ışık karanlığa hapsolmuş, iyilik hırs ve çıkarın esri olmuştur. İyiliğin, ışığın ortaya çıkması için is, kir, pas silinmelidir. Bu nasıl olacak? Kötü yöneticilerin/politikacıların, yetişme koşulları sonucu yanlış yolda olanların ya da genetik yapısı/DNA’sı, yani “soyu” bozuk olanların kalplerindeki ışık nasıl ortaya çıkartılacak? Bilmiyorum.

 

Bildiğim: Güneşin hiçbir varlığa ayrım yapmadan ışığını sunuşudur. İyilik de güneş ışığı gibidir; yaşama kaynaklık eder, yaşamı diri tutar. Gönül bahçelerinde güller açtırır. İnsanlarda barış dilini oluşturur. Ama şunları da aklımızda bulundurmamız gerekir:

1) Ölçüsüz iyiliğin hem yapana, hem de yapılana zarar verdiğidir,

2) Yılanın ağzından beslenen tatlı dile kanılmamalıdır (yılanın zehri dilinin altındadır),

3) Koynunda yılan besleyenlerden daima uzak durulmalıdır,

4) Hainlerden hayır gelmeyeceği akılda tutulmalıdır,

5) Kötülüğün kirli suyuyla yıkananların ruhlarının da kirlendiğidir.

 

 

“Tanrı hiçbir zaman keyfe göre değil, genel yasalara göre davranır.” Kötü günler yaşamamız nedeniyle bazen karamsarlığa düşsek de umudu yitirmemeliyiz. Umutsuzluk insanı ruhen çökertir, hayalleri öldürür, yaşamı karartır. Dünyanın bir tarafı karanlık olsa da diğer tarafı mutlaka ay(dınl)ıktır. Ebucehil karpuzu tadında her gün acı zehir kusanların yanında Diyarbakır Hevsel karpuzu tadında tatlı güzellikler sunan insanların da var olduğunu unutmayalım!

 

İnsanlığın gelişimine hizmet eden, haklının ve mazlumun yanında olan tüm güzel insanları saygıyla selamlıyorum.

 

 

Not: 28 Eylül 2019 Cumartesi günü Diyarbakır Kitap Fuarı İsmail Beşikci Vakfı Yayınları Standında imza gününde bulunacağım. Kitapseverleri ve dostlarımı bekliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Müslüm Üzülmez Arşivi
SON YAZILAR