Norşin Öncel

Norşin Öncel

Merkez medya ile yerel basında kadın temsili ve eril dil

Merkez medya ile yerel basında kadın temsili ve eril dil

Özet

Medyanın mevcut erkek egemen yapısı, haberlerde kadın temsillerini de sorunlu hale getiriyor. Aynı zamanda bu durum eril toplumsal düzeni de besliyor. Yani, medyanın dili toplumun diline dönüşmekte, toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmektedir. Bu rol belirlenmesinin en ağır yükünü ise kadınlar taşıyor. Filmlerde, reklamlarda, medyadaki haberlerde çoğunlukla kadınların olarak belirlenen işler ile sunulmaktadırlar; ev işlerinde iyi, çocuklarına “özenle” bakan anne ya da başarılı adamın yanındaki “güzel” kadın olarak. Ya da tam tersi bir pozisyondan “namussuz”, “aldatan”, “kadınlık” görevlerini yerine getirmediği için “suçlu” kadın olarak.

Merkez medyada kadın temsili

Medyada kadın temsili yoğun olarak 1970’li yıllarda feminist medya çalışmaları ile gündeme getirilmiştir. Kadını ikincil konuma iten toplumsal süreçlerin medyadaki kadın temsilleri ile etkileşim içinde kurulduğuna dikkat çekilmiştir. Bu dönemde, iletişim çalışmaları alanında kültürelci perspektiflerin hakim olması, medya temsilinin “inşacı” olduğu, başka bir deyişle “toplumsalı” yansıtmaktan çok inşa ettiği görüşünü öne çıkarmıştır. Feminist medya çalışmalarının bu inşa meselesini, kadınların toplum hayatındaki ikinci konumunu pekiştiren bir toplumsallığın sembolik yeniden üretimi olarak yorumlandığı açıktır.

Medyada, temsil biçimlerinin neden önemli olduğuna açıklık getirmek önemlidir. Bu durumun asli nedenlerinden biri, temsil biçimlerinin aslında temsil edilen kişiyi veya kurumu yansıtmasıdır. Kadınlarla ilgili medyada geçen herhangi bir kavram kadınların gündelik hayattaki yerini ve onlara atfettiğimiz rolleri/anlamı belirtir. Dolayısıyla, toplumsal hayatta kadınların yaşam tarzına tekabül eden bu duruma kadınlar kayıtsız kalamaz ve haklı olarak bu süreçte söz sahibi olmak ister. Fakat toplumsal düzen eril olduğu gibi, medya yapısı da erildir ve yine kadının toplumsal konumunu erkek merkezli alan belirler. Bu da doğal olarak medyada kadınların temsil biçimlerini sorunlu hale getirir, yanlış yansıtır ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretir. Tüm bunlar, hak ihlallerine zemin hazırlamaktadır.

Medyada kadınların hak ihlallerine uğraması çeşitli biçimlerde gerçekleşiyor. Hülya Uğur Tanrıöver örnekleri şu şekilde sıralar:

Kullandığı cinsiyetçi haber, sunum dili ve görsel malzeme ile: çıplak kadın bedeninin erkek röntgenciliğine malzeme olarak kullanılması bu ihlal türünün en bariz örneğidir. Ama daha örtülü olan, dilde cinsiyetçi kalıpların kullanılmasıdır. “Bilim adamı”, “iş adamı” buna örnektir.

Özel hayatı teşhir/ederek özel hayatın dokunulmazlığını ihlal ederek ve kadınların özgürlük alanını kısıtlayarak,

Tecavüze ya da cinsel suçlara ve şiddete maruz kalanları cinsiyetçi yargılar içinde kendi kurduğu sanık sandalyesine çıkararak, tecavüz ya da şiddete maruz kalanın “ahlakını”, “yaşam biçimini” sorgulamaya kalkışarak yani suçluyu ya da suçu değil, tam tersi suça maruz kalan kadını yargılayarak,

Kadınları ve kadınlara yönelik işlenen suçları magazinleştirerek ve bu suçları erotik, pornografik röntgenciliği besleyecek şekilde reyting/izlenilirlik malzemesine dönüştürerek.

Haberlerde, yorumlarda kadınlara yer vermeyerek, hayatın tüm alanlarında yok sayarak; bu durum, bizim basın söylem analizi çalışmalarımızda “kadınların simgesel yok edilmesi” olarak adlandırdığımız olgudur ve genellikle en az dikkat çeken kadın hakları ihlallerindendir.

Nitekim bazı gazeteler ya da televizyon kanalları /programları, örneğin kadın bedenini teşhir etmemekle övünürler, tıpkı İslami medya gibi. Ve bunun kadın hakları ihlali yapılmadığının kanıtı olarak gösterirler. Oysa durum farklıdır: Evet bu tür medyada belki çıplak kadın fotoğrafı yoktur, ama zaten kadın da yoktur! Aynı şey yaygın medyanın bazı sayfalarında da belirgindir: Siyasette, ekonomide, finansta… kadınlara hiç yer vermeyerek, görünürlük ve varlık hakları ihlal edilmiş olur.

Bu maddeye bir haber örneği vermek gerekirse Milliyet Ekonomi’de çıkan bir haberi örnek olarak gösterebiliriz. (24.08.2005). Manşet şöyle, “Nazar boncuklu ‘çelik’ adamlar”. Haber devam ediyor: “Türkiye’de yerleşik şirketlerin Erdemir ihalesine katılmak için bir araya gelerek oluşturdukları Ereğli Ortak Girişim Grubu, şirketi peşin alabileceklerini açıkladı. Logosunda nazar boncuğu olan EOGG, Erdemir’den sonra civar ülkelerdeki fabrikaları da almayı hedefliyor”. Başlıktaki problemi fotoğrafa bakınca fark ediyoruz. “Çelik adam’ların içinde kadın da var oysa. Endüstriyel faaliyet ya da daha genel olarak ekonomi, kadına bırakılmayacak kadar önemli bir alan. Dolayısıyla bu erkeklerin arasındaki kadın da çelik işi ile uğraştığına göre, en azından “adam” olmalı.

kose-tigris.jpg

Yerel basında kadın temsili ve eril dil

Yerel medyadaki hakim dil, (lokal birkaç farklılık haricinde) merkezdeki dilden çok da uzak olmamaktadır. Milli değerler/motifler anaakım dilin etkisi ile yerel basına da sirayet etmektedir. Bu saiklerle hareket edildiğinde yerelin dili de merkezin çizdiği sınırlar içerisinde hareket eder. Bu durumu en çok çatışmalı dönemlerde, dış politikada, milli kodlarda ve kadın /azınlık/LGBTİ haberlerinde sıklıkla görmek mümkün. Fakat yukarıda da belirtildiği üzere yerel medya kuruluşlarının haber üretim süreçlerinde, -merkezden daha katı ve cinsiyetçi- “lokal” farklılıklar görebilmekteyiz. Özellikle kadınların ve LGBTİ bireylerin yerel medya haber metinlerindeki temsillerinde seksist ve ataerkil vurgulara rastlamak son derece olağan bir hal almaktadır. Zira yereldeki toplumsal düzen daha seksist, ataerkil ve erkek merkezli bir yapıya sahiptir. Bunu kırmak da oldukça güç bir durumdur.

Yerel medyada (ayakta kalabilmek açısından) ekonomik kaygılar çok daha ön planda olduğundan, haber üretim süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kapsayıcı bir dil kullanmak da zor bir duruma dönüşmektedir. Yalnızca medya kuruluşları değil, çalışanların da benzer kaygıları (düşük maaşlar gibi) söz konusu olduğundan, haber içeriklerinde kullanılan dilin pozitif yönde dönüşüm süreci uzamakta ve hatta daha kötüye doğru evrildiği vakalar ortaya çıkmaktadır.

Spor haberlerinde merkez medyada sıkça karşılaştığımız eril dil, yerel medyada (kısmen lokal sosa bulanmış) çoğu zaman daha ağır bir boyuta ulaşmaktadır. Sporun “erkek”e ait bir alan olduğu algısı, haber metinlerinde tezahür etmektedir. Kadının buradaki rolü, rakibin kadın bedeni üzerinden “düşmanlaştırılması”, “aşağılanması”dır. Spor müsabakalarında (çoğu zaman futbol sahalarında) kullanılan söylemler/tezahüratlar en belirgin örneklerden biridir. Taraftar tezahüratlarında gördüğümüz eril/cinsiyetçi dili, ertesi gün spor haberleri metinlerinde (bazen de manşetlerde) görmek ise, artık doğal/sıradan bir durum olarak yansımaktadır. Ayrıca yerel basında yapılan haberlerin kısa tutulması, haberde geçen olayların dar veya kesik bir şekilde okuyucuya sunulması, olayı anlamlandırmak açısından sorunlu bir yöntemdir.

Genel olarak yerel medyada kadının konumu:

Yerellerdeki İnsan Hakları İl Kurulları’na gelen başvurularda fiziksel şiddet, kadının yoksulluğu ve erkeğin çok eşli evliliğinin en çok karşılaşılan hak ihlalleri arasında.

•Ev içi şiddet başlıca sorun olarak varlığını sürdürüyorsa da yerel gazetelerde yer almıyor.

•Yerel muhabirler şiddetten; duygusal, sözsel, cinsel ya da ekonomik şiddeti değil, genel olarak sadece fiziksel şiddeti anlıyor.

•Kadınlar şiddeti dillendirmede çekingen davranıyor, konu emniyet birimlerine intikal ettiğinde bile yaşadıkları şiddeti açıkça anlatamıyor.

•Kadınlarla ilgili olumlu ya da olumsuz haber yapmak kolay değil. Kadının adının geçtiği ya da fotoğraflarının kullanıldığı bir haber, kadınların eş, kardeş, baba gibi yakınlarının gazetecilerden hesap sormasına yol açabiliyor. Dolayısıyla kadınlar medyada görünmekten çekiniyor.

•Muhabirler kadın hakları ile ilgili olarak bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinden bilgi alma yoluna gitse de, haberin kadın odaklı kılmaya çalışsalar da olayın “sansasyonel” yanını öne çıkarmaya çalışıyorlar. Bu da yerel medyanın öz eleştirisidir.

•Yerel medya en kolay “kız çocukların eğitimi” üzerine haber yapıyor, muhabirler de bunda aileleri etkilemede başarılı olduklarını düşünüyor.

•Az sayıdaki kadın gazeteci “ses” nedeniyle radyolarda, “görüntü” nedeniyle televizyon kanallarında iş bulma şansına sahip olabiliyor, ama habercilik “kadın işi” olarak pek kabul edilmiyor.

•Bütün engelleri aşıp işe muhabir olarak girmeyi başaran kadınlar bu kez de çalışma hayatında ayrımcılığa uğruyor.

Sonuç olarak, medyada kadın temsili ile ilgili şunları söyleyebiliriz

•Bir kadın bir skandala karıştığında, saldırıya, şiddete, tacize maruz kaldığında, öldürüldüğünde haber olmaktadır.

•Kişisel başarısı ile haber olan kadın sayısı oldukça azdır.

•Kadınların haberlerde, özellikle politik haberlerde temsil edilmemesinin başlıca nedenlerinden birisi onlara kaynak, uzman ve bilirkişi olarak danışılmamasıdır.

•Kadınları fiziksel ve cinsel olarak nesneleştiren medya onları düşünceleri, hayat hikayeleri ve duyguları öznel varlıklar olarak göstermek konusunda başarısızlığa uğramaktadır.

•Kadınların temsil biçimleri bilgilendirme amaçlı değil, kadınların çaresizliğini ve zavallılığını göstermeye yöneliktir.

•Tüm bu temsillerin sonucu olarak kadınlar şikayet eden, sorun çözemeyen, yardıma ihtiyaç duyan, kafası karışık, çok konuşan ve en basit konularda bile fikri olmayan olarak gösterilip erkeğe karşı çok aşağı konuma itilmektedir.

KAYNAKÇA

-Alankuş, Sevda, (2007), “Kadın Odaklı Habercilik”, IPS İletişim Yayınları, İstanbul.
-Edt: Çaplı, Bülent-Tuncel, Hakan, (2010), “Televizyon Haberciliğinde Etik”, Fersa Matbaacılık, Ankara.
-Öztürk, Gürcan, (2015), https://medium.com/turkce/Türk-medyasında-kadının-temsil-sorunu
-Tanrıöver, Hülya Uğur, (2008), “Başka Bir İletişim Mümkün”, IPS İletişim Vakfı Yayınları, İstanbul.
-http://www.milliyet.com.tr/2005/08/24/ekonomi/aeko/html (Haber yayında olmadığından linkleme yapılmadı)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Norşin Öncel Arşivi
SON YAZILAR