Müslüm Üzülmez

Müslüm Üzülmez

Yalan Tarihin Panzehri Sözlü Tarihtir (1)

Yalan Tarihin Panzehri Sözlü Tarihtir (1)

 

Aslanlar kendi tarihlerini yazmadıkça, tarihi avcılar yazmaya devam eder.”

Bazen köy veya kasabaları hakkında yerel ölçekte çalışma yapmak isteyenlerden iletiler/ mektuplar alıyorum. Mensup oldukları aşiret, aile veya köylerinde yaşayan insanların sosyal yaşamı ve özellikle önemli tarihi olaylar olmak üzere geçmişiyle ilgili sorular soruyorlar, yardım istiyorlar.

Genelde geçmiş ve günümüzle ilgili yazılı ve sözlü her türlü kaynağın önemini vurguluyor, arşivlerin ve yazılı kaynakların taranmasını, var olan tarihi kalıntıların tespit edilmesini, konuyla ilgili olabilecek her türlü bilgi ve belgenin toplanmasını öneriyorum. Ayrıca olayları yaşayan, gören, duyan yaşlı ve bilgi sahibi olan insanların mutlaka dinlenilmesini, anlatılanların, mekân ve nesnelerin yazıyla ya da teyp/kamerayla kayıt altına alınmasının gerekliliğini anlatmaya çalışıyorum. Bilhassa sözlü tarih çalışması yapılmasının gerekliliği ve önemi üzerinde duruyorum.

Sıradan insanların “belgeler ağına yakalanması” olası değildir. Sıradan insanlar genel olarak kayıt (günlük, anı defteri vs.) tutmaz. Var olan ya da eline geçen bilgi, belge ve nesnelerin (kitap, yazı, resmi evrak, mektup, fotoğraf, eşya, araç gereç vs.) kıymetini bilmez, muhafaza etmez. Haklarında yazanları olmadığı gibi, kayıt ve belgeleri de olmaz. Tarih bilincine sahip olunmadığı için de bilgi, belge ve diğer nesnelerin başına her an her şey gelebilir. Çocuklara oyuncak diye verilebilir, sobada yakıt olarak yakılabilir, eskicilere satılabilir, evde fazladan yer kaplıyor diye çöpe atılabilir. Bu tehdit ve ihmaller maalesef sosyal ve teknik gelişmeye paralel köyden kente göçün hızlanmasıyla daha da çok artar olmuştur. Bu olumsuzluktan ne kadar erken kurtulursak o kadar iyi olur.

Sözlü tarih genel olarak “olmuş olan” ya da “eski” devirlerden günümüze intikal etmiş bir mekân hakkında bir anlatıcının anlatımlarını yazı, fotoğraf, kamera, teyp gibi araç ve gereçleri kullanarak kayıt altına alıp bunlardan bir “tarih inşa” etmektir.

Belgelere dayalı yazılan tarihler çoğunlukla egemenlerin tarihini yansıtır. (Bu arşiv belgeleri ve diğer yazılı olan veya olmayan ürünlere dayanarak iktidar odaklarının karşısındakilerin ve sıradan insanların hayatları hakkında bir bilgi edinilemeyeceği anlamına gelmez. Ama belgelerin nasıl okunduğu önem kazanır. Belgeler egemenlerin mi yoksa “madunlar”ın mı bakış açısıyla okunmaktadır. Asıl mesele budur.) Egemen olmayanların, karşı olanların, iktidarların sofrasında bulunmayanların tarihi ya yok edilmiştir ya da yazılmamıştır. Elinde kılıç, belinde silah, cebinde para olanın ve sesi gür çıkanın aleyhinde olan bir belge kolay kolay kayda girer mi? “Ağanın şeyinin üstüne şey konulur mu?” Dahası belgelere dayanan kayıtlar olay(lar)ın çok küçük bir parçasını kapsar. Sözlü tarih çalışmalarının önemi buradan geliyor.

Akademik camiada yazılan tarihler çoğunlukla egemenlerin istediklerini yazmıştır ve yazmaktadır. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, “parayı veren düdüğü çalar.” Ayrıca getirisi olmayan bir işi kim yapar; iktidar ve iktidar uzantılarının dışında kalanlar, azınlıklar, ezilenler, sıradan insanlar ne makam, ne şöhret, ne de maddi imkân sunabilir.(DEVAMI YARIN)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Müslüm Üzülmez Arşivi
SON YAZILAR