Murat Kan

Murat Kan

‘Normalleşme’ dedikleri şey!

‘Normalleşme’ dedikleri şey!

Toplum olarak zor süreçlerden geçiyoruz. Bu zorlukların kendince bir mantığı ve dayandığı bir zeminden de bahs edilebilir.Son günlerde ‘normalleşme’den sıkça söz ediliyor olsa da görünen gerçekliğin çok farklı olduğudur. Bunu günlük yaşamın her alanında görmek mümkün.

Pandemi süreci siyasasal, sosyal,ekonomik ve eğitsel;kısacası yaşamın her alanında bir hayli etkisini gösterdi,göstermeye de devam ediyor. Ancak son zamanlarda kimi sayısal verileri baz alarak uluslararası hegomonik güçler başta olmak üzere bölgesel gerici güçler ve iktidarlarca da en fazla dillendirilen konuların başında normalleşme ve bunun nasıl olacağına dair açıklamalar gelmektedir. Kuşkusuz ki egemenlerce yaratılan bu gündem bizimde gündemimizi meşgul etmekte.Pandeminin nasıl olacağına dair spekülasyonların yerini şimdi ‘normalleşme’ sürecine ilişkin tartışmalar ve alınan kararlar aldı. Buradan normalleşmeye karşı olunduğu gibi bir sonuç çıkarılmasın. Hepimizin istediği kuşkusuz ki bu ağır etkiler yaratan sürecin bir an önce yerini ‘özlem’ duyduğumuz günlere bırakmasıdır. Burada aklımızı karıştıran temel sorun;nasıl bir normalleşme ya da normalleşmeden ne anlaşıldığı sorularıdır.

Nedir normalleşme? Ya da gerçekten ne anlamalıyız bu kavramdan. Bundan sistemin pandemi ile ilgili sorunları çözdüğüne dair bir çıkarsamada mı bulunalım ? Kapitalist hegomonik sistemin süreklileşen krizleri aşıldı mı? vb vb sorular aklımıza geliyor. Bu sorular arttırılabilir aslında. Ancak gerek olmadığı kanısındayım.Her birimiz buna ilişkin onlarca soruyu daha bu soruların yanına ekleyebiliriz. Çünkü kafamızda bu konu ile ilgili muğlak kalan o kadar çok şey var ki! Hepimizin bütün bu kafa karışıklığına rağmen buna karşın verilecek tek cevabımız vardır.Pandemiye ilişkin sorunların devam ettiğidir bu da.Bunun aksini düşünmek safdillik olur kanımca. Çünkü pandemi ile kapitalist sistemin gerçekliği bir kez daha açığa çıktı. Ekonomik krizin süreklileştiği, azami kar yasasına göre işleyen sistemin mevcut durumda sorunları çözmek yerine kriz halini süreklileştirdiğini, emekçi,ezilen sınıf ve halklar başta olmak üzere toplumun büyük bir çoğunluğuna bu kriz ile yaşamayı dayattığı görülüyor. Öngörülen süreklileşen bir kriz hali ve bununla yaşamdır. Bunun adı da normalleşme olarak konuldu egemenlerce. Süreklileşen ve olgunlaşan bu durum şimdi bize normalmiş gibi dayatılmakta.Bu bir çöküş halidir aslında.Bunu bütün çıplaklığıyla hepimiz izledik, gördük, okuduk. Küresel sistemin iflasının çarpıcı örnekleriyle doluydu bu süreç. Küresel güçlerin kendi aralarındaki çelişkilerinin yanısıra;ezilen emekçi sınıf ve halklar ile aralarındaki çelişkilerinin de daha da derinleştiği bu süreçte ‘normalleşme’ denen bu sürecin hayata geçirilebilme ihtimali var mıdır gerçekten? Yoksa egemen güçler bir kez daha hayal tacirliği mi yapmaktadırlar? Şu bir gerçek! Egemen güçler bu süreci kendi çıkarları doğrultusunda iyi yönettiler.

Sistemin bu denli çatırdadığı, sistemin ekonomik yükünü çeken Abd,Rusya,Çin,Almanya,İtalya ve İspanya gibi ülkelerin ekonomilerinin küçüldüğü bu süreçte dünya nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan ezilen emekçi halk ve sınıflara halen ‘yaşanılır bir dünya’nın varlığından söz edilmesi bizlerin ne kadar örgütsüz,dağınık ve zayıf olduğumuzu gösterir. Bu aynı zamanda egemenlerin zihniyet olarak hala güçlü ve bize hakim olduğunun da göstergesidir.Kapitalist hegomonik güçlerin hala halkları uyutmak adına ‘hikaye’anlatmaları bu zihniyet yapılarından ve bunun yarattığı ideolojik hakimiyetlerinden kaynaklanmaktadır.Bu zihniyet yapısı aşılmadan,onların ‘bilme sınırlarının’ dışına çıkılmadan da bu ‘hikayeleri’ dinlemeye devam edeceğiz gibime geliyor. Çünkü bu sürecin yürütülmesinde egemenlerin kontrolünü sağlayan en önemli faktörlerden biri basın, tv, sosyal medya vb araçlar eliyle yarattıkları dezenformasyon ve bunun bizler üzerindeki psikolojik etkileriydi.Bir çoğumuzun kafası karıştı.Doğru ile yanlışı ayırd edemeyecek kadar beyinlerimiz bulandı.Hatta bu bilgi kirliliği öyle bir seviyeye ulaştı ki;bunlardan etkilenmemek adına birçoğumuz haber programlarını dahi izleyemez olduk.

Bugün egemen sistem normalleşmeye dayanak olarak pandemi vakaları ve ölü sayısındaki azalmayı göstermektedir.Ancak basına,sosyal medyaya yansıdığı gibi bu verilen rakamlar mevcut gerçekliği çok da yansıtan rakamlar değil.Kaldi ki verilen rakamlar gerçek olsun.Bir yandan bu rakamlar verilirken bir yandan da ikinci ve üçüncü dalgadan söz edilmektedir.Bu dahi kendi başına yaşanan durumun bir paradoks olduğunun işaretidir. Bundan sonraki sürecin nasıl bir seyir izleyeceğine dair çok ciddi belirsizlikler var.

Yaşamdan elimizi,ayağımızı çekmemiz istendi.Yaşamımız sanallaştı bu süreçte ziyadesiyle. İnsani birçok duygumuz adeta teknolojinin duvarlarına tosladı. Sanal olanın hakim olduğu yeni bir yaşamı deneyimledik. Cenazelerimizi dahi gömemediğimiz; dostumuza, akrabalarımıza, arkadaşlarımıza karşı temel sorumluluklarımızı yerine getiremediğimiz günlerdi bu günler. Belki de birileri öyle istediği için öyle davrandık ya da davranmak zorunda kaldık. Hayatın bir bütün olarak çevrimiçi kılındığı bu süreçten birileri de bir şekilde nemalandı.Bu süreci fırsata çevirdi.Biz birbirimizden dahi korkarken,bizim varlık nedenimiz olan toplumsallığımız bugünlerde dumura uğratıldı.Dün ‘’evde kal’’, ‘’ hayat eve sığar’’ v.b sloganlarla bizi bu psikolojik eşiğe alıştıranlar bugün normalleşmekten dem vurmaktadırlar.Egemenler böyle bir algı yaratıp bununla da dünyayı yönettiler.Hepimiz sürecin hassasiyetlerini de göz önünde bulundurarak bu sürece isteyerek olmamışsa da adapte olduk ve söylenenlere itaat ettik.Oysa bize bunu dayatanların halklara ve ezilen emekçi işçi ve çalışanlara yönelik politika ve dayatmaları normal seyrinde devam etti. Hepimiz adına olağanüstü denen bu sürecin olağanlaşan faturalarını ödedik. Hatta katmerleşen yüklü zamlarla. Ekonomik külfetimiz arttı. Cebimizdeki para değierini yitirdi, pul oldu. Kendi irademizle seçtiğimiz temsilcilerimize operasyonlar yapıldı. Kayyumlar atandı. Gözlatı furyaları devam etti. Yaşamın kendisi cendereye alındı.Her adımda gözlendik.Her attığımız adımda bir kural kondu. Bu arada yeni dönemin teknolojisi olan 5G teknolojisi ile ilgili imzalar atıldı birçok ülkede.Bize de bu kurallarla yaşamayı öğrettiler. Bunlar bizim coğrafyamızın normalleşen anormalleriydi aslında. Bu konuda verilebilecek nice örnekler vardır tahminimce kafanızda. Şimdi yaşanan tablo buyken normalleşmeden kasıt ne? Mevcut uygulamaların devamı mı, yoksa ellerindeki kırıntıya dahi göz dikilmiş olunan emekçilerin bu süreçte koşullarının iyileştirilerek soluklanması mı? İkincisinin olmadığı, olamayacağı bir gerçek. Çünkü sistem yaşadığı krizin faturasını içerde emekçi sınıflara dışarda ise ezilen halklara ödeterek çözmeye çalışmaktadır. Sömürü, kan ve gözyaşı ile beslenen bir sistemdir kapitalist sistem. Bu saatten sonra da normalleşme dedikleri şey sömürünün devamından öte birşey değildir, olamaz da. Ki ilk kararlarda bunun örnekleriyle doludur.

Moralinizi bozmuş gibi olmayayım da normalleşme denen bu süreçte bir avuç egemen dışındaki bütün toplumsal kesimleri daha zor bir süreç beklemektedir. Pandeminin yarattığı korku, bunalımlı ruh hali ve yeni toplumsal gerçeklikte bunun cabası. Bu nedenle halklar açısından normalleşme denen bu kavramın hiç bir tılsımı yok. Bugünleri dahi mumla aratabileceğini de unutmayalım. Çünkü normalleşmeden kast ettikleri yeni dönem; toplumsallığımızı yitirdiğimiz,tokalaşma,kucaklaşma, dayanışma,sevgi, vefa, vicdan gibi ortak duygularımızın zayıfladığı sadece nefes alıp verdiğimiz ve karınca misali çalıştığımız bir hayatın sürdürülmesinden ibaret olacakmış gibi bir izlemin vermektedir. Bunların dahi ancak egemenlerin koyduğu kurallara riayet etmekle mümkün olabileceği bir dünya inşa edilmeye çalışılmaktadır . Biz bunları kabul edecek miyiz? ‘’Tabiki hayır!’’ diyerek bu yazımı sonlandırıyorum. Dayanışmayı esas alan yeni bir toplum dileğiyle...  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Kan Arşivi
SON YAZILAR