Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

Doğaya saygı insanın kutsalıydı

Doğaya saygı insanın kutsalıydı

Sonbaharın gelmesiyle doğanın değişimi çok canlı olarak görülmeye başladı. Yapraklar dökülmeye, otlar sararmaya başladı. En ufak bir esintide yapraklar dallarını terk ederek toprak üzerinde yeni bir örtü oluşturuyor. Doğanın bu muhteşem değişimi betonlaşmanın içinde boğulduğumuz kentlerde insanı geçmiş düşüncelere dalmasına yol açıyor. Bu betonlaşmış yapılardan uzaklaşıp, doğallığını koruyabilmiş alanları gördüğümüzde, doğadan ne kadar koptuğumuzu, doğanın bizden ne kadar uzak olduğunu fark ediyoruz.

Doğanın genel olarak yaşamın özel olarak da insan yaşamı için ne kadar gerekli olduğunun bilinci çok eski çağlardan beri oluşmuştu. Hatta bazı inanç sistemlerinde sadece doğanın korunmasını esas almakla kalmamışlar, kutsalı olarak kabul etmişlerdir.

Çünkü toprak, su, dağlar, ovalar ve canlı yaşam sadece insanın yaşamını sürdürdüğü bir zemin olmasının yanında, yaşama dair öğrendiği en büyük öğre- tici kaynak da olmuştur.

Bu yüzden birçok halkın yaradılış felsefesinde; doğa kutsal olarak kabul edilmiştir. Mevsimlerin, doğanın yaşam için ne kadar önemli olduğuna yönelik vurgular yapmışlardır. Hatta köylerde yaşayanların da çok iyi bildiği gibi dedelerimiz, babalarımız sürekli çocuklarına ve torunlarına doğada bitkilerin, ağaçların, hayvanların korunmasını öğütlemişlerdir. Sürekli hayvanlara vurma, onların canlarını yakma, ağacın dallarını koparma gibi öğütleri çoğumuzun aklındadır.

Doğaya sıradan yaklaşmamışlar, kendilerini doğanın bir parçası olarak gördüklerinden, onunla uyumlu bir yaşamı esas almışlardı. Hatta doğanın, yaşam için ne kadar kutsal olduğunu kabul etmişler. Bu felsefeyle yaşamaya çalışmışlar ve bunu bir kültür haline getirmişlerdir. Bunu sadece doğaya karşı değil aynı zamanda kendilerine de bir saygının ve torunlarına karşı da bir sevginin gereği olarak yapmışlardır.

Doğaya saygı geçmiş inanç sistemlerinde önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzden doğayla bu kopmaz ilişkilerinden dolayı inanç sistemlerinde doğaya saygı önemli yer tutmuştur.

Animizm, Şamanizm, Hinduizm, Budizm gibi inanç sistemlerinde doğaya saygı önemli yer tutmuştur. Aynı zamanda Çin ve Yerli Amerikan’ın gelenek- sel inançlarında da buna çok sayıda atıflarda bulunmuşlardır.

Bu inanç sistemleri ve halkların doğaya saygı, hayatlarının bir parçası ve gelecek nesillere aktarmayı kendilerine bir görev kabul etmişlerdir.

Ancak modern çağda bu hassasiyetler gittikçe zayıflamış ve sanayileşme ile çevre tahribatları artmış, çevre tahribatları sınırsız bir rant kapısına dönüşmüştür. Bu yüzden şimdi insanlığın önünde çevre ve doğayı koruma bir gelecek sorunu durumu- na dönüşmeye başlamıştır.

Ülke sevgisi üzerine çok sık söylemler duyarız. Ama bir taraftan da ormanlar yok edilir, denizler, göllerin, akarsular kirletilir sessiz kalırız.

Özellikle bu yaz küresel iklim krizinin etkileriyle daha yakından tanıştık. Öyle anlaşılıyor ki; önümüzdeki yıllarda bu yaşadığımız sıkıntıları daha da şiddetli hissedeceğiz.

Ormanların korunamadığı, su kaynaklarının kirletildiği ya da kuruduğu, Bio çeşitliliğin ve eko sistemin zarar gördüğü, doğal dengelerin alt üst olduğu bir coğrafyada ne kadar güvenli bir yaşam geleceği olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR