‘Biri Beni Arayabilir mi?’
Teknoloji ilerledikçe hayatımızın kolaylaştığını sanıyoruz ama aslında en basit insani ihtiyaçlarımızdan biri sessiz sedasız yok oluyor: “Aranmak.” Evet, yalnızca bir telefon çağrısından söz ediyorum. Birinin merak edip aramasından, “Nasılsın?” demesinden, sesini duymak istemesinden…
Dikkat ettiniz mi? Artık kimse kimseyi neden aradığını söylemeden arayamıyor. Her aramanın mutlaka bir gerekçesi olmalı: Fatura sorulacak, bilgi alınacak, adres teyit edilecek, iş halledilecek… Sebepsiz aramalar, neredeyse kabalık sayılıyor. “Durduk yere niye aradın?” sorusu bile bunun kanıtı.
Oysa bir zamanlar telefon çalınca sevinirdik.
Şimdi çalınca irkiliyoruz.
Geçenlerde bir arkadaşım söyledi:
“Gün içinde bir kere bile aranmamak insana garip bir yalnızlık hissettiriyor.”
Düşündüm… Haklıydı. Dijital çağ bizi sürekli ulaşılabilir kıldı ama birinin özellikle bizi aramasını gereksizleştirdi. Çünkü mesaj atmak daha hızlı, daha risksiz ve daha konforlu. Sesle temas kurmanın sıcaklığı, emek gerektirdiği için artık tercih edilmiyor.
Birinin sesini duymak, artık sadece acil durumlara ayrılmış bir refleks hâline geldi.
Ama sorun şu:
İnsan duygusu acil durumla çalışmaz.
İlgi, merak, hatırlanmak… Bunlar günlük hayatta yaşanınca değerli.
Bugün kimse söylemiyor ama çok kişi içinden şöyle geçiriyor:
“Keşke biri beni arasaydı.”
Bu cümlenin içinde karşılık beklemeyen bir insani ihtiyaç var:
Varlığını birinin sesinde doğrulamak…
Belki bir gün, bu hızlı dünyanın tükettiği en önemli alışkanlıklarımızdan birini geri kazanırız. Aramak cesaret ister, vakit ister, dinlemek ister. Bunlar kolay değil ama hâlâ çok gerekli.
Ben bu yazıyı yazarken telefona baktım, kimse aramamış.
Ama en azından şunu düşündüm:
Belki bugün ben birini aramalıyım.
Habersizce, bahanesizce, “Nasılsın?” diye…
Belki de kaybettiğimiz şey, arayan değil; ilk arayan olma cesaretimizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.