Yorgun şehirlerin, beton duvarların, unutulmuş hikâyelerin arasında, ellerinde baharı saklayan kadınlar yürür…
Yorgun şehirlerin, beton duvarların, unutulmuş hikâyelerin arasında, ellerinde baharı saklayan kadınlar yürür…
Her yıl 8 Mart’ta, dünyanın dört bir yanında kadınların mücadelesi, emeği ve direnişi anılır. Sadece bir gün değil, her gün varlıklarıyla hayatı güzelleştiren, değiştiren ve umut eken kadınları hatırlarız. Kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman bir gazeteci, bir anne, bir abla olarak hayatın farklı yerlerinde iz bırakan kadınlar, aslında hepimizin hikâyesinde en güzel satırları yazanlardır. Onlar, en zor zamanlarda bile baharı saklayan, üşüyen ruhlara sıcağından bir parça bırakanlardır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Hayatımıza baharı getiren, yokluklarında bile içimizde çiçek açtıran tüm kadınlara…
Bazı kadınlar vardır, gözlerine baktığınızda toprağın uyanışını görürsünüz. Ellerini uzattığında soğuk mevsimler kırılır, bahar serpilir her dokunduğu yere. Onlar, sözleriyle yaraları sarar, gülüşleriyle küskün ağaçları çiçeğe durdurur. Kalbinin bir köşesinde hep baharı saklar, zamanını bekleyen bir tohum gibi büyütürler umudu.
Bu kadınlar, sokak aralarına sinmiş sessizliği kelimeleriyle delerler. Bazen bir annenin şefkatinde, bazen doğan güneşin aydınlığında yankılanır sesleri. Kimi zaman bir öğretmenin kalemi olur, kimi zaman bir gazetecinin objektifi. Ellerinden akan bahar, sadece doğayı değil, insanı da yeşertir. Çünkü bilirler, bahar paylaşıldıkça çoğalır.
Yorgun şehirlerin, beton duvarların, unutulmuş hikâyelerin arasında, ellerinde baharı saklayan kadınlar yürür. Kimi, bir çocuğun avuçlarına bir ekmek bırakır, kimi karanlık bir mahkeme salonunda adaletin peşinde direnir. Kimi bir kayıp hikâyenin izini sürer, kimi bir kitaba, bir şarkıya, bir şiire can verir. Ama hepsi, ellerinde baharı saklar; üşüyen her kalbe sıcağından bir parça bırakmak için.
Ve belki de bu yüzden, en çok onların elleri üşür. Çünkü baharı saklayanlar, önce başkalarını ısıtır…
Bazı kadınlar vardır, dokunduğu her şeye baharı getirir. Ellerinde bir sabır saklıdır, bir umut, bir sevda… Parmak uçlarında hayatın en ince sızısı, yüreğinde zamana direnen bir bahar taşır. Ne kadar sert eserse essin rüzgâr, ne kadar ağır olursa olsun kış, onlar yine de bir tomurcuğun filizlenmesine izin verir. Çünkü bilirler, her fırtınanın ardından güneş yeniden doğar. Çünkü bilirler, doğanın bir kuralı vardır; bazı dağlar bahar geç kavuşur.
Onları bir sokak köşesinde, gözleri uzaklara dalmış bir çocukla umudu paylaşırken görebilirsiniz. Ya da bir yangının ortasında, sesi titremeden adalet isteyen bir cümlenin içinde bulabilirsiniz. Bir hastane odasında, başında bekledikleri bir canın avuçlarına sıcacık bir dokunuş bırakırlar. Bir okul sırasının kenarına sevgiyle iliştirilmiş bir notta, bir kitabın sararmış sayfalarında, bir şarkının en hüzünlü mısrasında onların izi vardır.
Bu kadınlar, dünyaya baharı getirenlerdir. Sessizce ama inatla, incinmiş kalplere dokunurlar. Ellerinden dökülen bahar, yalnızca çiçek açan ağaçlara değil, umut etmekten yorulmuş ruhlara da iyi gelir. Uzak bir şehirde, unutulmuş sokakların, yalnız gecelerin içinde bir ışık gibi yürürler. Bazen bir çocuğun gülümseyişinde, bazen bir yaşlının duasında, bazen de bir dostun sessiz omzunda yankılanırlar.
Ama ne gariptir ki, en çok onların elleri üşür. Çünkü ellerinde baharı saklayan kadınlar, önce başkalarını ısıtır. Çünkü en çok onlar yaralanır, ama yine de en çok onlar iyileştirir. Çünkü en çok onlar susar, ama sessizliklerinde bile hayatı anlatırlar.
Ve yine de, ne olursa olsun, ellerinde baharı saklamaktan asla vazgeçmezler…
Bu yazıyı, çok sevdiği kırmızı elbisesiyle, etrafına neşe saçan gülüşüyle ve yüreğindeki sınırsız merhametle hafızamızda ve kalbimizde yaşamaya devam eden canım babaanneme… O, sadece bir anne, bir nine değil; ailesinin etrafında sevgiyle ördüğü görünmez bir çemberdi. Evlatlarını, torunlarını, sevdiklerini sarıp sarmalayan koca bir yürek, her daim huzur veren bir limandı. Onun gülüşü baharı hatırlatırdı, sesi çocukluğumuzun en güzel şarkısıydı. Yokluğunda bile sevgisiyle bizi ısıtan, dualarımızdan hiç eksilmeyen, hatıralarımızda daima o kırmızı elbisesiyle canlanan güzel yürekli babaannem, (Yadê) Nûre Adar’a…
Ve beni sadece bir abla gibi değil, bir anne gibi sarıp sarmalayan, her zaman bana kol kanat geren, çocukluk düşlerimi saklayan, en büyük hayallerimi cesaretle yeşerten, yeşil gözlerinde huzuru, sesinde baharı bulduğum, neşesiyle evimizi aydınlatan, en zor zamanlarımda bile yanımda olup beni bir sözle, bir bakışla güçlendiren, 7 yıl önce kaybettiğim, ama kalbimde hep yaşayan canım ablam, Nalişim… Nalîn Adar’a…
Beni sevgisiyle büyüten, varlığıyla her zaman en büyük güç kaynağım olan anneme… Latife Adar’a…
Lise yıllarımda bana sadece dersleri değil, hayata dair umudu da öğreten ve geleceğime ışık olan kıymetli öğretmenime… Jale Dedeoğlu’na…
Ve ömrüme baharı getiren kadın, varlığıyla her günümü aydınlatan sevgili eşime… Revşan’a… Armağan ediyorum.
Saygıyla, onurla, yürekle….
Hozan Adar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.