Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Sonbaharın hüznü ve şu eve ekmek götürememek meselesi

Sonbaharın hüznü ve şu eve ekmek götürememek meselesi

Havalar soğumaya başladı. Sonbahar’ın diğer mevsimlere benzemeyen hem hüzün yüklü, hem şiirsel, hem de ürkütücü havası kendisini hissettiriyor, artık.  Kaldırımlarda dökülmüş çınar ve dut yaprakları yitirdiklerimizi, ulaşamadığımız düşlerimizi, eksildiklerimizi ve eksilttiklerimizi düşündürüyor. Yüzümüzde bu yıl çılgın bir bulaşıcı hastalığın korkusu sonbaharı tamamlıyor.

Oysa eskiden sonbahar kışa hazırlıktı. Kurutmalık sebzeleri, salçaları, konserveleri hazırlama vaktiydi. Bağı olanların bağbozumu zamanıydı. Kaynatılacak pekmezlerin, ipe dizilecek sucukların, kırılacak cevizlerin telaşıydı sonbahar.Tarlalar büyük bir heyecanla ve emekle sürülür, tohumluklar büyük umutlarla atılırdı. Kırsalda yaşayanlar ısınmak için kömür, odunlarını erkenden alır depolarlardı.

Şehirliler de ayrı bir heyecan yaşardı. Çarşı pazardan kış aylarında tüketmek için ihtiyaçlarını karşılardı. Çocuklara kışlık elbise, ayakkabı alınır, hani arada bir şey kalırsa büyükler kendilerine de belki bir iki parça alırdı.Ahh, ama şu korona belası tüm heyecanlarımızı yedi bitirdi! Cebimiz parayla dolu, ama harcayamıyoruz!

Sonbahar, dökülen yaprakların mevsimi değil yeni bir başlangıcın hazırlığıdır. Yeni bir yaşama hazırlıktır. Sokaklarda, çarşı pazarda telaştır, koşturmacadır. Soğuk kış geceleri öncesinde alnını dayayıp ılık güneşe yaşamın tadını çıkarmaktır.

Fakat ne yazık ki, özellikle bu yıl bu güzel koşturmacaları, telaşları göremiyoruz. Zaten korona belası başlı başına yaşamı tehdit eden ve insanları sınırlayan bir etkenken üstüne bir de gerçekten insanı nefes alamaz hale getiren ekonomik zorluklar eklendi, ekleniyor. Gerçekten birçok esnaf ekonomik anlamıyla ya iflas etti ya iflasın eşiğinde direniyor. Gerçekten kirasını ödeyemiyor, gerçekten sigortasını yatıramıyor, gerçekten elektrik-su parasını çıkaramıyor, gerçekten “evine ekmek götüremiyor!” burada ekmekten kasıt da “askıda ekmek” değildir, mecazi anlamıyla geçinemiyor, var olan yaşam konforundan gerilere düşüyor.

Kim ne derse desin en azından çevremdeki insanlardan biliyorum, geçim koşullarının nasıl zorlaştığını. Tamamkorona salgınından kaynaklı bazı iş alanları ekonomik anlamda büyük darbe yedi.Düğün salonları iş yapamıyor, sahipleri, işletmecileri çok zor durumda. Buna bağlı olarak gelinlik satan, kiralayan dükkanlar çok zor durumda, iflasın eşiğindeler. Zincirleme olarak fotoğraf dükkanları da bundan etkileniyor. Düğün yoksa fotoğrafçılar da iş yapamıyor. Bu zincirin bir halkası da kadın kuaförleri, kimse farkında değil ama onlar da işlerinin en azından yarısını kaybetmiş durumda. Erkek kuaförler de aynı durumda.

Bu anlattığım sadece bir iş alanının zinciri ve halkalardan biri gevşediğinde diğer halkalar da kopma noktasına geliyor. Tarım sektöründeki üretim maliyetlerinin artışı gıda, sebze ve meyveye zam olarak dönüyor, ama üretici bu fiyat artışından karınca kararınca fayda görüyor. Deyim yerindeyse malı tüccar götürüyor. Tarım ülkesiyiz, ama hâlâ esaslı bir tarım politikamız ve planlamamız yok, bu da ayrı bir mevzu!

Her ne kadar dolara, dövize bakmayan yetkililerimiz varsa da maalesef dolar habire doluyor ve durmak, doymak nedir bilmiyor. Bu da zincirleme olarak her vatandaşın ekonomisini zorladığı gibi devletin ticaret hacmi ve gücünü de sınırlıyor. Halkın piyasası da ülkenin piyasası daaşikar biçimde bundan etkileniyor.

Anlaşılan bu sonbahar hepimiz için daha hüzünlü geçecek. Dökülen çınar yapraklarının Diyarbekir kaldırımlarına nakşettiği hüzün içimizi burkarken zorlu ekonomik koşullar da bizi nefessiz bırakacak. Ama yine de umudu yitirmemek lazım mı, gerçekten bilmiyorum…

Abdurrahim Kılıç

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR