Aziz Aydınalp

Aziz Aydınalp

Eylül’de gitmek!

Eylül’de gitmek!

Evde taşınma moduna girmiş, gerçek bir teyakkuz halindeyiz. Her şey ortalıkta, toplanıp bantlanmış kutular arasında kendiliğinden oluşmuş koridorlarda yürüyoruz!
Hep bir yerlerden yâda bir yerlere gitme telaşıyla bir devinim içerisindeyiz… Sadece mekanlar arasında yer değiştirdiğimizi sanıyoruz oysa zaman içerisinde de sürekli bir hareket halindeyiz!
Her değiştirdiğimiz, her taşındığımız evle birlikte aslında yavaş yavaş yaşlanarak hayatla vedalaşacağımız son eve yâda son olacak evlere yaklaşıyoruz!
Böyle düşününce aklıma doğduğum ev geldi.
Küçe çıkmaz dediğimiz çıkmaz sokağın solunda bizim ‘siwig‘ dediğimiz uzunca bir duvarla ayrılmış koca bir avluya açılan bir sokak kapımız vardı.
Avlunun sol tarafında avlunun devamı ile avluya göre daha yüksek ve üstü toprak damla kapalı ‘eyvan’ dediğimiz bir bölüm vardı.
Eyvanın sokağa bakan tarafında, ikinci kattaki tek gözlü bir odada doğmuşum.
Değişik zamanlarda, ihtiyaç göre olmalı, sırasıyla avluya açılan dört evde de oturmuştuk.
Eyvanın diğer tarafındaki ev iki katlı idi, orda oturduğumuzda genelde alt katta oturuyor, üst katı da misafir odası olarak kullanıyorduk.
Kardeşlerimle birlikte, evimizde bizle beraber ‘Tekir’ adında bir de kedimiz vardı. Annemin dediğine göre Tekir neredeyse büyük ablamla yaşıt imiş.
Hemen her yıl Tekir’in yavrularını sever büyütür, öyle evden gitmelerini sağlardık.
Tekir sıkış tıkış olmaktan hiç şikâyet etmeden yaşadığımız tek göz odamızda bir yerlerde kendine yer bulur kıvrılır yatardı.
İhtiyaçları için mırıldanarak, miyavlayarak bizlerle iletişim kurar kapıyı açtırıp dışarıya çıkar ve yine aynı şekilde kapıyı açtırarak odaya dönerdi.
Zaman içerisinde Tekir’in hareketleri yavaşladı, annem Tekir için ‘hayli yaşlandı’ diyordu.
Sonra birgün Tekir eve dönmedi, iki gün, üç gün.
Hane halkından birinin eksikliği gibi yokluğunu hissedince, annem ‘Tekir için, çok hastaydı.
Ölmek için evden uzaklaşıp bir yerlerde ölmüştür!‘ demişti.
Öylesine mi söylemişti, yoksa kedilerde sona yaklaştıklarını hissedip,uzak doğu keşişleri gibi inzivaya çekilerek,yaşadıkları ortamdan uzaklaşıp kendi ölümlerini mi bekliyorlardı?
Bunu hiç bilmeyeceğim…
Şair’in “Hazandı, hüzündü derken,
Eylül’de bitti, gidiyor işte…” dediği gibi
Biz de oturacağımız yeni evimize giderken, aynı anda zaman mefhumunda da yol alıyoruz…
“Akşam serinliklerine inat
Gönül yangınları bırakarak”
İçerisinden süzülerek geçip gittiğimiz hayatların pek de farkında olmadan!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Aydınalp Arşivi

KAPI

28 Mart 2024 Perşembe 00:03
SON YAZILAR