Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Her gün doğup her gece ölen bir kalbim var!

Her gün doğup her gece ölen bir kalbim var!

Bir çınar yaprağıyım

Diyarbekir’in göğsünden düşmüşüm

Bu sonbahar, bilmiyorsun!

Kar yağıyor çınar ağaçlarının sarıdallarına. Üşüdükçe renk değiştiren yapraklar çıplak dallarda titrerken seni düşünüyorum. Belki bir ağaç kovuğunda, belki dipsiz bir mağaranın derinliğinde üşüyen ellerini, sarhoş bir iniltiyle titreyen yüreğini.  Sararmış bir çınar yaprağı gibi dalından kopan, boşluğa akan suskunluğunu.

Gecedir ve vakit tenhadır. Kar yağıyor gecenin saçlarına. Diyarbakır ayrı üşüyor, Mardin ayrı, Şırnak ayrı. Her gecenin tenha bir vakti var. Gecekondular yıkılıyor bu günlerde surların bedeninden. Surlar çıplak, surlar tenha, surlar yaralanmış gibi bakıyor Dicle’nin sularına. Surlarda tenhadır vakit ve gecedir.

Ara sokaklarda her şey kaçaktır. Kaçak çay ve kaçak aşk hep çekicidir. Kar yağıyor taburelerin üstüne. O taburelerin üstünde oturuyorsun diye düşünüyorum. Kaçak bakışlarla bakınıyorum etrafa.Sen kaçak bakışlarla bakıyorsun bana.Bakışları kaçak bir kentten ne beklenir ki!

Belki de Keçi Burcu’nda oturup Dicle’ye sırlarını fısıldıyorsun. Sis çökmüş derin vadiye. O an yüreğime de sis çöküyor.Ağaçlar görünüyor bahçelerden, kavaklar, çınarlar, nar ağaçları. İşte o ağaçların ordasın. Kocaman gözlerinle bana ve canım Diyarbekir’e gülümsüyorsun. Hani o taburede otururken gülümsemiştin ya o kış, işte öyle.

Kar ve sis. Durmuyor durması gereken, yaşanmıyor bazen yaşanması gereken.Ne yazık görünmüyor bu çağda aşk ve acı. Bu kentin acıları var bilinmiyor, bu kentin aşkları var yaşanmıyor, bu kentin bir kavgası var durulmuyor. Gecedir ve vakit tenhadır. Bu kentin acıları tenhadır. Diyarbekir’de aşk zaten hep tenhadır.

Özlüyorum dedim ya, aslında korkuyorum da. Sevmek bu kentte neden hep korkuludur? Ayaklarını Dicle’nin berrak sularına bırakıp sormuştunbana:insan kaç dilde sevebilir? Cevabımdır: Kanadığı dil kadar. Ben her dilde kanıyorum, biliyorsun! Ben her dilde ağlıyorum.

Kar yağıyor Benusene, yoksul evlere, dökülmüş tenekelere, saksıdaki çiçeklere.Benusen hüzünlü bir makamda demleniyor. Şairler aşklarını duvar diplerinde şaraplara gömüyor. Beraber karda kaydığımız o yokuşta sen varmışsın gibi kayıyorum. Ellerim değiyor sana, ellerim dokunuyor yeşeren çiçeklerine, ellerim kamaşıyor çiçeklerinden.Nerdesin?

Kokuyor her yer. Patikalar kokuyor, kaldırım taşları kokuyor, ağaçsız avlular kokuyor. Geçtiğin her sokağa, gülümsediğin her odaya kokunu bırakıp gitmişsin.Kokunu bırakıp gitmişsin saksılara,  bardaklara, karanlıklara.Bana ilk sarıldığın o kalabalık durakta durmadan geziniyor kokun. Kokun bu kentin kalabalığıdır. Kokun üşüyen dünyamın serseriliğidir.

Sonbahar bitti ve kar yağıyor. Şimdi geçtiğin sokaklardan, sloganlar haykırdığın bulvarlardan geçiyorum. Diyarbekir epey zamandır kendinin yabancısı. Dalına küsen bir yaprak gibi gittin. Her gün doğup her gece ölen bir kalbim var, sen gittiğinden beri.

Abdurrahim Kılıç

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR