Aziz ERİM

Aziz ERİM

SİNOPLU AYDIN’IN SİVRİSİNEĞİ

SİNOPLU AYDIN’IN SİVRİSİNEĞİ

/”Yolun hikâyesini dinlemek istersen

Tavşana değil, kaplumbağaya kulak ver!”

Gecenin hikâyesini dinlemek istersen

Kurbağaya, sivrisineğe değil, baykuşa kulak ver!/

1 Dicle kenarında ‘dehlelık’ta gariban çilingir sofrası; işte kavunu-karpuzu, hergele bir yeşilliği o da ‘Fil Mıho’nun bahçasından!

Sağım yalan, solum talan, karşım arpalık, arkamda bilmem kaç çift göz… Herkes tetikte, arsızı, hırlısı-hırsızı, yüzsüzü en mühimi aynasızı var… Akabinde ve detayında bir de türkü söylersin:

‘Hangi bağın bağbanisan gülisen

Aidın aklım etti beni deli sen aman…’

Gençlerden biri dayanamayıp konuştu:

-Rehet ol Aydın abe!

-Oldu-oldu! Bu kafayla da çekilir yani mütefferika; fezleke, sabıka kaydı-kuydu, mahkeme, anamın evindeyem ki rehet olayaım, insan ana-baba ocağında rehet olur…

Hele yaz günü; heç çekılmez!

-Ohh çayöğünde karpuzlar!

Yok efendim, karakolda ayna varmış; yer mi Diyarbekir çocuğu! Aynasızın aynasından ne xer gelir ki, ‘şer’den başka!

-Sen başka havadasan, kanın kayni, yedığın pekmez gördüğün Antep…

Yaşa-yaşa gör temaşa...

a) Değirmenlerden aşağı Sinoplunun yatağı; evini sırtında taşır sanırsın kaplumbağa, ceketinin iç cebinde aynası, naylon tarağı…

Arka cebinde Bursa Çakısı çifte su verilmiş

Yaylanarak yürür Sinoplu Aydın…

Ağzı güzel laf yapar, konuşurken elleri kolları oynaşta, tane-tane konuşur net ve anlaşılır sanırsın filozof…

Sinoplu ceketini özenle katlayıp ağacın çatalına koydu, gözler Sinopluyu süzüyordu, kısa volta atışlarıyla cemaati süzdü, çöktü sofraya şarabından bir yudum aldı ve söze girdi:

-Şarap; kadın gibidir, dert alır...

Oradan biri söze girdi:

-Aydın Abe o yüzden mi “Derdalan” şarabi içisen…

Sinoplu bir bakış atıp ayaklarının üstüne çöktü, mapus çökmesi derler.

Gömlek cebinden bir akkağıtlı yaprak çıkardı özenle tütün koyup sardı ince, hanımeli…

Cıgaranın kıç kısmına yerine de kâğıttan bir zıvana yapıp cıgarayı parmak uçlarına alıp:

-Buna hanımeli derler, hanımelini bilir misin? Narin olur zarif olur!

Cıgarayı dudaklarına götürdü, çaktı kibriti bir an daldı, parmakları yananda irkildi…

Birden bir gülüşme başladı…

-Parmağı yaktın abe!

Sinoplu bir nefes aldı cıgara yarılandı, dumanını gökyüzüne üfledi, dumanı cevahir değer…

-Önemli olan yüreğin yanmaması, her yanık geçer, yürek yanığı geçmez annadın mi?

Derdalan şarabından bir yudum aldı:

-Artık kafa yapmıyor bu “köpek öldüren şarap” şöyle kallavi bir “Süryani Şarap” olacak ki; bakır tasta içip kafayı bulacak insan! Sonra bir türkü patlatacan:

“Bir o yani

Bir bu yani

Koy çatlasın öbür yani

Mehlemizde kalmadı Süryani

………………………………… ”

-Ulan Süryani mi koydunuz, küfrettiniz, kovdunuz mallarına el koydunuz, şimdi de ağıt yakıyorsunuz sahtekarlar!

Kafalar demlendi, dumanlandı,

Muhabbet koyulaştı, cemaat fasılda, Abdo yad edildi, salavatlarla, kaya mezarlığı da…

‘Abdo’un mezarı kayadandır, kayadan…’

Sinoplunun candostu Cici Memed; kızsaçı sarmada akkağıtlarla, sarıp, sarmaladı, kundakladı işaret parmağı ve başparmağıyla tutup Sinopluya buyurdu:

-Aydınım biliyorsun ben sana baygınım, yak da, soldan yol ver gelsin!”

Sinoplu gülümsedi:

-Eyvallah ciğerım, solyanım, ikigözüm varolasın!

Sinoplu roketi ateşledi, bir nefes çekti, ilk soldaki Cici’ye verdi cıgarayı, karanfil koktu!

Cıgara dönüp dolaştı, devrini tamamladı…

Sinoplu cıgarayı öldürdü:

-Yine katil olduk, Cici!

Seni akkağıtlı yapraklarla sardık

Bilmem kaç nefeste boğduk

Rahmet ola!

-Rahmet olsun Aydınım iyiydi, nasıl bilirdiniz rahmetliyi…

Hep bir ağızdan söylendiler:

“ İyi bilirdik Varolsun cemaatimiz, rahmet ola!”

Sinoplu havayı dağıtmak için önce dikkatleri üstüne çekip voltaya devam etti…

Birden bilgeliği tuttu:

-İnsanlar türlü-türlüdür; kimi kadın sever, kimi kumar, kimi lüksü, kimi gücü, kimi de bizler gibi ehli-keyftirler. Mapusta ne insanlar gördük değil mi Cici?

Karısını öldüren, lüks içinde yaşamak için milleti dolandıranlar, silah gücüyle üstünlük taslayan zevatlar, kumar borcu diye namusuna dil uzatılan ve katil olanlar gördük…

Ehli-keyfler öyle mi; onların gönülleri zengindir. Her yerde bir koltukları vardır, oldu mu sefasını sürerler, olmadı mı muhabbetten demlenirler…

Misal insan neden birine üstünlük sağlasın ki, kaplan bile ceylanlara üstünlük sağlamıyor, sadece açken avlanıyor…

Kaplan dedim de aklıma bir soru takıldı…

Dünyanın en cesur hayvanı hangisidir, bilen var mı?”

Biri hemen atıldı:

-Bunu bilmeyecek ne var, aslan…

Sinoplu başını iki yana salladı yok anlamında…

Başka biri:

-Kaplan…

-Yok! dedi Sinoplu

Fil, gergedan, timsah ne kadar yırtıcı hayvan varsa tek-tek sırasıyla sayıldı, cevap bu değildi!

Sinoplu savaşı kazanmış mağrur bir komutan edasıyla iki elini bel kısmında bağladı, kısa adımlarla turladı ve birden döndü…

Dünyanın en cesur hayvanı sivrisinektir!

Herkes bir ağızdan gülüştü…

-Film adamsan Aydın Abe!

“İşinize gelmeyince trip atisiz kırbekçiler gibi…

Dünyanın en cesur ve güçlü hayvanını öldürürseniz hemcinsleri görünce sizden uzaklaşır, ama sivrisinek öyle mi; öldürürsüz yine gelirler. Öldürdükçe gelirler, korku nedir bilmezler, o yüzden cesurdurlar…

Kırbekçiler de öyledir; para verdikçe gelirler ve yine isterler; gördükleri her yerde para isterler…

Dünyanın çivisi çıkmış salla gitsin!

Adım Deli Aydın, lakabım Sinoplu

Varın kendiniz hesaplayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR