Melis KANDEMİR

Melis KANDEMİR

Barış ve Türkiye

Barış ve Türkiye

Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış; adaletin, eşitliğin ve birlikte yaşama iradesinin kurumsallaşmasıdır. Türkiye gibi çok kimlikli, çok kültürlü ve tarihsel olarak derin kırılmalar yaşamış bir ülkede barış, bir “tercih”ten ziyade toplumsal varoluşun zorunlu şartıdır.

Türkiye’nin barış meselesi, çoğu zaman güvenlik eksenli bir dille ele alındı. Oysa güvenlik, barışın sonucu olabilir; nedeni değil. Kalıcı barış; demokrasiyle, hukukla ve toplumsal uzlaşıyla inşa edilir. Bu noktada Türkiye’nin en önemli sınavı, farklılıklarla kurduğu ilişkide gizlidir. Dil, kimlik, inanç ve kültür alanlarında yaşanan gerilimler çözülmeden, barışın tam anlamıyla tesis edilmesi mümkün değildir.

Cumhuriyet tarihi boyunca “tek tip vatandaş” anlayışı, toplumsal çeşitliliği bastırmayı hedefleyen bir yaklaşım sundu. Bu yaklaşım kısa vadede kontrol hissi verse de uzun vadede kırılmaları derinleştirdi. Kürt meselesi başta olmak üzere, farklı kimliklerin taleplerinin güvenlik tehdidi olarak algılanması; sorunları çözmek yerine kronikleştirdi. Oysa barış, talepleri bastırmakla değil, onları konuşulabilir ve çözülebilir kılmakla mümkündür.

Barış aynı zamanda siyasal cesaret ister. Toplumsal hafıza ile yüzleşmeyi, hatalarla hesaplaşmayı ve mağduriyetleri tanımayı gerektirir. Türkiye’de barış söylemi çoğu zaman “zayıflık”la eş tutuldu. Oysa dünyadaki örnekler gösteriyor ki barışı inşa eden toplumlar, aslında en güçlü olanlardır. Güç; inkârda değil, yüzleşme kapasitesindedir.

Medya ve siyaset dili de barış sürecinin kaderini belirleyen temel unsurlardandır. Kutuplaştırıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici dil; toplumda korkuyu besler. Korku ise barışın en büyük düşmanıdır. Bunun yerine empatiyi, hak temelli yaklaşımı ve çoğulculuğu merkeze alan bir dil, toplumsal iklimi dönüştürür. Siyaset, çatışmadan beslenen değil; çözüm üreten bir zemine taşınmak zorundadır.

Barışın bir diğer boyutu da ekonomik ve sosyal adalettir. Yoksulluk, eşitsizlik ve bölgesel kalkınma farkları derinleştikçe; toplumsal gerilimler de artar. Özellikle çatışmalardan etkilenen bölgelerde adil kalkınma politikaları, barışın somut dayanaklarıdır. Barış; yalnızca bir siyasal mutabakat değil, gündelik hayatta hissedilen bir adalet duygusudur.

Türkiye’nin geleceği, barışla kuracağı ilişkinin niteliğine bağlıdır. Ya geçmişin korkularına tutunarak çatışmayı yeniden üretmeye devam edecek ya da çoğulcu bir toplumsal sözleşmeyle ortak yaşam iradesini güçlendirecektir. Barış, bir kesimin kazancı değil; toplumun tamamının nefesidir.

Sonuç olarak barış, ertelenebilecek bir lüks değil, bugünün acil ihtiyacıdır. Türkiye’nin gerçek gücü; farklılıklarını bastırmasında değil, onları birlikte yaşatabilme yeteneğinde yatmaktadır. Kalıcı barış, ancak eşit yurttaşlık, demokratik hukuk devleti ve samimi bir yüzleşme iradesiyle mümkün olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Melis KANDEMİR Arşivi

KADIN

04 Aralık 2025 Perşembe 00:02
SON YAZILAR