SINAVA ENDEKSLİ EĞİTİM SİSTEMİ ÇIKMAZDADIR
İnsanın birey olarak var olmasını, varlığının çevresi tarafından kabullenilmesini sağlayan durumlar, bir yönüyle varoluşunun simgeleri, işaretleri olan bedensel, zihinsel, duygusal tepkilerini bilinçli bir şekilde dışa vurmasıyla doğrudan ilgilidir. Bu tepkilerin edinilmesi ya da kazanılmasıyla ilgili yoğun süreçler yaşanır.
Bireyin dünyaya gelişi, kendi iradesi dışındadır ve yetişkinlerin kararına tabidir. Bireyin doğumdan itibaren geleceğini belirleyen en önemli etken, biyolojik ebeveynlerinin dahil olduğu toplumsal sınıf ve o sınıfın dahil olduğu sosyal-ekonomik ve kültürel yapı ve çevresidir. Gelenek, görenek, inanç sistemleri ve bu çevredeki yaşantılar aracılığıyla kuşatılan birey, bebeklik ve ilk çocukluk dönemi eğitimini burada alır. Devletler çağıyla birlikte, devletin insan ya da vatandaş yetiştirme anlayışının ürünü, temel eğitim felsefesine uygun yapılandırılan ve örgün olarak organize edilen eğitimle, kişilik gelişimi, benliğini bulması, beceriler ve bilgi yönünden donanımı sağlanır.
Çağdaş eğitimden beklenen, bireyin yeterliliklerini, yeteneklerini fark etmesi, evrensel kabul gören iyi nitelikleri kazanması, yeteneklerine uygun meslek sahibi bir dünya vatandaşı olarak hayata katılmasını sağlamasıdır. İnsanın birey olarak var olması, kendini tanıması, ayakları üzerinde durması, iradesiyle kararlar alması gibi de ifade edilen süreç, rastgele ve tesadüflerle ilerleyen bir ilişkiler ağı değildir.
Eğitim faaliyetleri insan hayatının bütünü içinde uzun sayılacak bir zaman dilimini kapsar. Bu temel beklentiyi gerçekleştirmesi beklenen eğitim sistemi, insanın yaratıcı yeteneklerinin varlığı ve her insanın bireysel farklılıklarının olduğu gerçeğini dikkate alarak yapılandırılmalıdır. Bu şekilde yapılandırmada temel amaç, bireyin çok yönlü gelişimi ve kendisini gerçekleştirmesidir. Örgün eğitim sistemleri bu beklentilere uygun düzenlenmeli ve işlemelidir.
Bu anlayışla kurgulanan eğitim sistemi, insana saygıyı esas alan ve özgürlüklerin sınırlandırılmadığı ortamlarda yapılacak faaliyetler şeklinde hayat bulursa, beklentinin gerçekleşmesi mümkündür. Ancak, merkezden planlanan, devletin güvenliği ve devamlılığını esas alan tekçi devlet anlayışıyla yapılandırılan eğitim sistemleri, bireyi ikinci planda bırakmakta, devletin bekasını ön plana almaktadır. Bu anlayışın sınırları, kuralları vardır ve katıdır. Her aşamada, devletin katı kuralları belirleyicidir.
Oysa çağdaş eğitimde, bireyin yeteneklerinin keşfi ve üst düzeyde gelişmesi amaçlanır. Bu nedenle, bireyin bilgi ve becerilerini; sınırlanmadan, çerçevelenmeden, kutsallarla yasaklanmadan ifade edebileceği ortamlara ihtiyaç vardır. Bu ortam sayesinde okuduğunu anlama, düşüncelerini yazılı ve sözlü ifade edebilme, becerilerini rahatlıkla sergileyebilme fırsatı bulur. Bu amaca uygun eğitim ortamlarında, kimse kimseyle kıyaslanmaz ve yarıştırılmaz. Bilgi ve beceri düzeyleri yalnızca sınavlarla test edilen verilere dayalı skorlarla ifade edilmez ve yalnızca sınav sonuçlarını esas alan bir not sistemi üst okullara geçişin tek belirleyici unsuru olmaz.
Birey odaklı yapılandırılan eğitim sisteminin bir diğer avantajı, her bireyin bir değer ve kendine has yaratıcı yeteneklere sahip olduğu gerçeğinden hareketle eğitim öğretim faaliyetlerinin planlanıp, uygulanmasına fırsat vermesidir. Birey merkezli düzenlenecek eğitim ortamlarındaki organizasyonlar ve her tür faaliyetlerde; emir verme, kılavuzlama, nasihat, telkin gibi bireyi baskı altına alan otoriter tavırlar olmaz. Öğretmen dahil herkes, öğrenen organizasyonun bir paydaşı olarak bulunur.
Nitelikli bir dünya yurttaşı olarak yetişkinlik hayatına başlaması amacıyla düzenlenen eğitim-öğretim faaliyetleri sonucu bireylerin; okuduğunu anlama, yazılı ve sözlü anlatım becerilerini kazanmış olma, düzeyine uygun hesapları yapma, iradesiyle karar alma, otoriteden bağımsız görüş ve düşüncelerini açıklama gibi evrensel kabul gören değerleri kazanmış olması beklenir.
OECD’nin yaptığı, “okuduğunu anlama ve basit problem çözme yeteneğine sahip olan ya da olmayanların nüfus içindeki oranını” belirleme araştırmasında, yine OECD’nin 3 yılda bir uyguladığı, “öğrencilerin okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda kullanma becerisini ölçmek” amaçlı PISA’da, Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (International Association for the Evaluation of Educational Achievement) IEA'nın bir projesi olan, “öğrencilerin matematik ve fen alanlarında kazandıkları bilgi ve becerilerin değerlendirilmesine yönelik bir tarama araştırması yaparak, öğrenci başarılarındaki eğilimleri izlemek ve ulusal eğitim sistemleri arasındaki farklılıkları belirlemek” amaçlı TIMSS projesi uygulamaları sonucu elde edilen verilerde, Türkiye sürekli şekilde, değerlendirmeye esas ortalamaların altında kalmaktadır.
Bu verilerin yıllara dayanan bir şekilde ve adeta süreklilik kazanmış biçimde tekrarı, eğitim öğretim adına Türkiye’de yapılanların sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır. Merkezi iradenin tek taraflı kararları ve emir kumanda yöntemiyle planlanıp, sınav merkezli yapılandırılan ve bireyi esas almayan eğitim öğretim uygulamalarıyla olumlu sonuç alınamadığı aşikardır. Bu sistem, öğrencileri psikolojik açıdan olumsuz etkileme ve motivasyonlarını düşürmektedir. Ayrıca derslere ilgi ve katılımı azaltmakta, strese sebep olmakta, sosyalleşmeyi ve sorumluluk almayı engellemekte, dayanışmayı ve paylaşımcılığı yok etmektedir.
Bu kurguyu hareket noktası olarak alan eğitim sistemi süreç odaklı değil, sonuç odaklı çalışmaları esas alacak şekilde, yani bir tür elit anlayışla faaliyetlerini sürdürmekte ve sınav merkezli çalışmaktadır. Bu model eğitim sistemiyle, otoriter yönetimin istediği insan yetiştirme hizmeti süreklilik kazanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.