Ali Ekber PEKŞEN

Ali Ekber PEKŞEN

EĞİTİM SİSTEMİNİN TARİHİ AÇMAZLARI ve MÜFREDATLAR

EĞİTİM SİSTEMİNİN TARİHİ AÇMAZLARI ve MÜFREDATLAR

Ali Ekber PEKŞEN

İnsanlık tarihinde, eğitim olayı önemli bir yer tutar. Tarihin değişik evrelerinde, adından söz ettiren tüm devlet sistemlerinin öncelikleri arasında, eğitim olayı yer almıştır. Devletler varlıklarını; değerlerini savunacak, geliştirecek ve bu değerleri gelecek kuşaklara aktaracak özellikte yurttaşlarıyla sürdürebilir. Bu nedenle; bu işi başaracak insan/yurttaş unsurunu, eğitim aracılığıyla yetiştirmeyi temel ilke olarak benimsemişlerdir.

Devletlerin eğitim sisteminin bireysel, toplumsal, siyasal, ekonomik işlevlerinden beklentileri vardır. Devlet açısından bu işlevlerin en önemlisi hiç kuşkusuz, siyasal olanıdır. Bu işlevsellikle millet bilinci oluşturmayı, “iyi vatandaş”, “bilinçli seçmen” ve sistemin geleceğini belirleyecek lider kadrolar ile kurucu iradenin belirlediği siyasal düzeni savunup, koruyacak yurttaşlar yetiştirmeyi önceler. Modern ve demokratik dünyanın saygın bir üyesi olmak için, eğitimden beklentileri vardır. İnsanlarının; iş, meslek, eş seçimlerini yaparken en isabetli kararları verecek donanıma sahip, hukuka saygılı, adalet duygusu gelişmiş, çağdaş değerler taşıyan dünya yurttaşı olmalarını öncelikleri arasına alır.

“İyi vatandaş”; devletlerin anayasalarında belirlenen siyasal sisteme bağlı ve bu sistemin gelişmesine katkı sunacak, sistemin gelişimine liderlik edebilecek özellikleri taşır. Bu insan ya da yurttaş aynı zamanda, çağdaş dünyayla uyumlu ilişkiler geliştirebilecek özellikleri olandır. Devlet bu özelliklerle donanımlı insanı; eğitim programları aracılığıyla ve örgün eğitim kurumlarında yetiştirmek üzere işe koyulur. Örgün eğitimin her düzeyde takip ve kontrolü de devlet tarafından yapılır. Bu amaçla yapılandırılan programlar; devletin kuruluş kodlarındaki kayıtlara ve dünyadaki güncel gelişmelere uyumlu olabilecek nitelikte ve esnek olmak zorundadır.

Ülkemizin eğitim sisteminin tarihi gelişimini, bu çerçevede değerlendirmek yerinde olur. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun temeli merkezi yönetim modeli olan üniter bir devlettir. Ülke hudutları içerisinde, hayatın her alanında yapılacakları, merkezi devlet belirler. Taşra teşkilatı, merkezi yönetimi temsil eden devlet memurları tarafından yönetilir. Bu yöneticiler olağanüstü yetkilerle donatılırlar. Taşra teşkilatları, adeta merkezi yapının küçük bir modelidir. Devletin taşra teşkilatlarında yönetsel faaliyetler, merkezi yapının birebir yansıması şeklinde hayat bulur.

Devletlerin tarihinde, karar mercilerinde bulunan siyasal anlayışın belirleyici rolü vardır. Devletin kuruluş kodları olarak adlandırdığımız değerlerde; siyasi iradenin çizdiği stratejiler doğrultusunda, bürokrasinin kararlarında farklılıklar olabilir. Merkez ya da taşra teşkilatındaki yönetsel faaliyetlerde öncelik; siyasi irade olarak tanımlanan devletin karar merkezindeki anlayışın, politik tercihleri doğrultusunda gerçekleşir. Dünya siyasetindeki gelişmelerin de, uygulamaları etkilediği kabul gören anlayıştır. Devletin her tür yönetsel etkinlikleri, siyasi ya da politik kararları, uluslararası ilişkileri, kuruluşuna esas vazgeçilmezler üzerine bina edilir.

Eğitim sistemini olumsuz etkileyen durum, devletin kuruluş felsefesinin temelini oluşturduğu düşünülen değerlerin kutsallaştırılmasıdır. Kutsalları olan toplumların, tabuları da vardır. Tabular, öncesiz ve sonrasız ve de tartışmasız kabul görürler. Bu kabullerin dışına çıkan her eylem, tutum, davranış, düşünce ya da SÖZ yaptırımla karşılaşır. Öncesiz ve sonrasız kabul gören bu tabular; varlık nedeni olarak algılanan politikanın önceliği olduğunda, “güvenlik devleti” uygulamaları olarak hayat bulur.

Üniter devletler; tek ülke, tek millet ve tek egemenlik unsurları üzerine bina edilir. Ülke bölünmez bir bütündür. Millet unsuru tektir. Milleti oluşturan insanlar arasında; din, dil, ırk, etnik grup ayrımı olamaz. Dinsel, dilsel ayrılıkların varlığı tanınamaz. Egemenlik; değişik gruplara, cemaatlere bırakılamaz. Egemenlik bir bütündür. Yasama, yürütme, yargı erkleriyle hayat bulan egemenlik; tek ve bölünmez olan bu egemenliğin adına, tek merkezden kullanılır.

Ülkemiz okul sistemleri bu anlayış çerçevesinde yapılanmıştır. Sistemin önceliği; vatan, millet, bayrak, ülkenin bekası, gibi kavramlarla ifade edilen semboller ve değerler çerçevesinde kurgulanmıştır. Ancak karar merkezlerinde bulunan siyasi irade, zaman zaman farklı politik tercihlerde bulunmuştur.

Bu tercihlerin en önemlilerinden biri Köy Enstitüleridir. Köy Enstitülerinin, kapatılışından bu yana halen gündemde olmasının temel nedeni; yönetsel faaliyetlerinin kısmi de olsa demokratik katılım esaslarına göre düzenlenmesi, öğrencilerin yönetime katılımı, bölgesel özelliklerin dikkate alınarak okul yönetimlerinin programları ve seçmeli dersleri belirlemede özerklikleri, eğitim öğretim uygulamalarında özgürlükleridir. Gündemde olmalarının bir diğer nedeni ise, Enstitülerin kapatılmasından bu yana, eğitimde bir türlü istikrar sağlanmamış olmasıdır.

Bu farklı tercihlerin bir diğeri, belki de en önemlisi, 4 + 4 + 4 olarak bilinen sistem değişikliğidir. Hatta bu değişiklik, Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminin kırılma noktasıdır. Siyasi iradenin belirleyiciliğinde, “kindar ve dindar nesiller yetiştirme” şiarıyla yapılandırılan sistem, bilgi çağı insanlarını yetiştirme konusunda belirsizlikler ve çelişkilerle doludur. Bu çelişkilerin temeli; her düzeydeki okulların programlarının, bu anlayışla düzenlenmesidir. Uygulamalarda; Diyanet İşleri Başkanlığı ve vakıflar gibi oluşumlarla işbirliği adı altında yapılan çalışmalar, telafi mümkün olmayan sonuçlara açıktır.

Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminde “yenilik” olarak sunulan farklılıklar, her iktidar değişikliğinin önceliği olmuştur. Tek parti döneminde ve sonrasında da, bu anlayış devam etmiştir. Devlet yönetiminde bulunan tüm siyasi anlayışlar, eğitimi önemsemişlerdir. Bu süreçte yapılan tüm değişiklere rağmen, bir türlü istikrar sağlanamamıştır. İstikrarsızlığın nedenini; çocukların “milli” anlayışa uygun yetiştirilmelerinin değişmez ilke olarak benimsenmesi ve üzerinde tüm toplum kesimlerinin mutabık olmadığı bu anlayışın, devletin varlık nedeni olarak görülmesinde aramak gerekir. Zira, Cumhuriyet dönemi okullarının tamamının programları; Milli Eğitim Bakanlığı 1968 İlkokul Programı’nın, İlkokulun Eğitim ve Öğretim İlkeleri başlığında yazıldığı üzere, “Çocukların, milli varlığın birer uzvu olduğu, ileride hangi mesleğe girerlerse girsinler, milli ödevlerini başaracak, milli ülkülerini gerçekleştirecek birer Türk yurttaşı olarak yetiştirilmeleri gerektiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Bunun için: İlkokul çocuklara milli kültürü aşılamak mecburiyetindedir….”® anlayışına uygun düzenlenmiştir. Güncelliğiyle gündemde olan müfredat değişiklikleriyle ilgili çalışmaları bu pencereden değerlendirmekte yarar var…

® T.C Milli Eğitim Bakanlığı İlkokul Program, Devlet Kitapları. İstanbul 1968. Milli Eğitim Basımevi. s.9

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ekber PEKŞEN Arşivi
SON YAZILAR