Nesrin Erdoğmuş

Nesrin Erdoğmuş

EYLÜL AYI...HAZAN ve HŪZŪN ayı mı?

EYLÜL AYI...HAZAN ve HŪZŪN ayı mı?

Sevgili okuyucularım merhaba.

Aylardan Eylül

Hazan mevsimi. Toprak ana görevini tamamlamış rahatlığıyla el sallıyor herkese. Artık Allahaısmarladık diyor. Gelecek yıl hazırlığı için hüzünlü bir ayrılık rengi saçıyor etrafa.

Olgunluk ve yaşlılık rengidir sararma.

Tabiat ananın hareketleri yavaşlamış can ve heyecanın yerine kış mevsimine girmeden önce sakin ve yavaş hareketleri olarak kendini gösteriyor.

Hazan yerini firak acısına bırakıyor.

Toprak ana sevgilisini bırakıp artık dinlenmeye çekiliyor.

Yeni ufuklara yeni umutlar için dinlenecek.

Tıpkı sonbaharda farklı diyarlara kanat çırpan öğrenciler gibi firak acısını çekiyor.

Yaprakların sararıp dallarından düşme ayı.

Ayrılıkların, kavuşmaların ve okulların açılması.

Üniversitelerde kayıt ayı, yurt veya barınma için ev kalacak yer bulma telaşı.

Okullar açılırken defter kitap kırtasiye malzemeleri alma ayı.

Küçük çocukların okullarına gidip gelirken servis ayarlama ayı.

Kışa hazırlık için kurutma ayı.

Kış ayı için zahire ayı, konserve hazırlama ayı.

Ne kadar da çok şey varmış bu Eylül ayında.

Ama ben en çok Eylül ayı dendiğinde okul yıllarımı hatırlarım.

Eylül ayının ılık esen rüzgarında kalabalıklara karışmayı çok severim.

Hatta ne çok da özledim şu dallarında yaprak dökülen ağaçların altında yürümeyi.

Ne çok da özledim okul yollarını.

Biraz duygusallık yine yazımda var sanırım.

Ama olsun her insan duygu ve merhametiyle var olur .

Sevgili okuyucularım her ne kadar duygusallık ruhum da gezinse bile , aslında bu yazımda anlatmak istediğim konu duygusallık değildir.

Karamsarlık da değildir.

Anlatmak istediğim konu;

Hayatın döngüsü.

Ailelerin telaşı.

Kadınların telaşı .

Çocukların heyecanı.

Okulların açılması.

Şehrin bir anda kalabalıklaşmasıdır.

Ayrıca bu gibi durumlarla beraber;

Servis ücretleri geçen yıla nazaran en az üç katı bir artışta.

Defter kitap kırtasiye masrafları desen yine öyle.

Çocukların giyim kuşamı, birde özel okullara eğer kayıt yapılmışsa artışlar cep yakıyor.

Okula giden çocukların aileleri maddi yönden çok sıkıntılı.

Birden fazla çocuk okutan aileler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar .

Hele bir de ailelerin Ūniversite okuyan çocukları var ise bu durum maddi boyutların en sıkıntılı dönemidir.

Bir de bu üniversitesite okuyan genç çocuk büyük şehirlerin birinde bir okul okumak için çırpınıyorsa vay haline ailelerin...

Ne olacak bu durum!

Ne olacak bu ailelerin yükü!

Nasıl okuyacak bu gençler!

Nerde kalacaklar ne yiyecek ne içecekler.

Ne giyecek nasıl okullarına gidip gelecekler hepsi ayrı bir dert değil mi?

Aslında hepsi maddi imkânların elvermesine bakan durumlardır.

Ailelerin gelir kaynakları iyi ise sıkıntı azdır.

Ama gelin görün ki maddi gelir ailelerde düşük ise işte her saydığım madde birer sıkıntı kaynağıdır.

Karabasan gibi anne babaların ebeveylerin düşüncesindedir.

Hepsi dert!

Hepsi yük!

Hepsi düşününce nasıl olacak diye kara kara düşüncelerdir.

Her şey bu hayat döngüsünde paraya bakıyor.

Napolyon bile para para para yıllar önce dediğinde demek kısmen de haklıymış.

Büyükşehirler de devlet yurtları az, dar gelirli öğrencilere sıra bile gelmiyor.

Ne olacak peki

Nasıl okuyacak bu gençler.

Nerde kalacaklar.

Ne yiyecek ne içecekler.

Nasıl ısınacaklar, nasıl derslerine odaklanacaklar.

Ev sahipleri de el insaf artık.

Geçen yıl beş bin civarı olan kırk beş metrekarelik bir artı bir evler şuan İstanbul’da en az on sekiz binden başlıyor.

İzmir Ankara illerinde bir tık daha düşük fiyatlar.

Özel yurtlar onlarda ateş pahası.

Odadaki kişi sayısına göre en düşük yurt ücretleri seksen binden başlıyor.

El yakıyor, cep yakıyor. Ailelerin yüreği yanıyor.

Kara kara düşünmeyle bu durumları nasıl çözeceklerini bilemiyorlar.

Allah yardımcınız olsun diyorum.

Aslında Allah yardımcımız olsun.

Çünkü bende büyükşehirde üniversite okutan bir anneyim

Yetişmiyor hiçbir şey.

Maddi olarak herşeyi yetiştiremiyoruz

Emeklinin hali ortada.

Dar gelirlinin hali ortada.

Ne diyelim.

Sevgili okuyucularım;

Dün yine semt pazarındaydım.

İnanın insanlar akşama doğru ancak pazara geliyorlar .

Neden derseniz sebze meyve fiyatları sabah saatlerine göre bir tık daha düşüyor.

Şahsıma bende akşama doğru gidiyorum.

Ne kadar fiyatları inerse her sebze meyvenin alım gücümüz o kadar yükseliyor.

Hayatın döngüsü.

Yaşamın nefes alışının zorluğu işte her şey.

Bu hayatta herşeyin bir bedeli var derler ya.

İşte aynen öyle.

Nefes alıp vermenin bile bir bedeli vardır.

Yaşamanın bedeli vardır.

Çocuğun var ise maddi manevi sıkıntıların bedeli vardır.

Eğer yaşamda iyi güzel yaşamak istiyorsan bunun da bir bedeli vardır.

Aslında bu köşe yazımda

Eylül ayını dert ayı diye gösterme düşüncem yoktu.

Ama artan pahalılık, insanların yaşam kaygısı, bu yazımızda Eylül ayının güzelliğiyle birlikte bizlere maddi manevi sıkıntıların da olduğunu gösterdi.

Ruhumuz güzelleşsin derken;

Yüreğimiz gibi canlansın diyoruz.

Hayat pahalılığı bizlere yansımasın diye dualar edip biraz da hayalperest olalım diye yazımı burada noktalıyorum.

Sevgilerimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nesrin Erdoğmuş Arşivi
SON YAZILAR