Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

OKULA BAŞLARKEN

OKULA BAŞLARKEN

Okullar açılıyor. Özellikle öğrenci velilerini ve öğrencileri bir telaş sardı. Çocuk okutmanın mali yükü bir tarafa, eğitim müfredatı üzerine her dönem başlayan tartışmaların yarattığı stres de ayrı bir sorun. Çocuğumuzu niçin okula gönderiyoruz? Eğitim ve öğretim için. Eğitim; aklını, ruhunu, davranışlarını terbiye ederken; öğretim ise bilgilendirmedir. Eğitimin amacı öncelikle kişiliği geliştirmek içindir. Bir araç olan öğretim ise; eğitimin başarılı olduğu oranda amacına hizmet eder.

Önce ailede başlayan eğitim; daha sonra çevre ve okulda devam eder. Öğretim ise okulda başlar. Burada eğitimciye büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Eğitimcinin başarılı olması için; kendini sürekli yenilemesi ve ruh dinginliği içinde eğitime başlaması gerekir. Tabi bunun için eğitimcinin yaşam koşulların, okul alt yapısının ve mevzuatların da önemli bir etken olduğunun altını çizmekte fayda var.

Öğrencinin başarılı olması ve ondaki yeteneklerin ortaya çıkarılması ve değerlendirilmesi için; eğitimci yeri geldiğinde bir bilim adamı, yeri geldiğinde bir sanatçı inceliğine sahip olması gerekir.

Yeni bir eğitim dönemi daha başlıyor. Eğitim öğretim; müfredatında yapılan düzenlemelerden dolayı; öğrenci ve velilerin kaygıları yenilendi. Neredeyse her eğitim döneminde; sınav sisteminden, müfredata kadar birçok şeyin, sil baştan olmasının şaşkınlığını yaşayan öğrenciler; ‘ başarılı olacak mıyım?’ velilerde, ‘çocuğum geleceğini kurtarabilir mi?’ kaygıları; yaşadıkları günlük yaşamın zorluklarına eklenerek sıkıntılarına yenileri ekleniyor. 

Eğitim sorunları sadece müfredatların sıklıkla değişmesi değildir. Eğitim sisteminin ezbere, kalıplaşmış tanımları akılda tutmayı öngören ve sınavlara endeksli eğitim; öğrencileri nefes nefese bir yarışın içine sokuyor ve bu yarış içinde; kendilerine gelecek yaratmaya çalışıyorlar.  Bu maraton süreçlerinden geçerek, okulu bitiren öğrencilerden yaratıcılık ve gelecek bekliyoruz.

Kalıplarla düşünen ve yaşamına böyle yön vermeye çalışan nesillerle nasıl bir gelecek kurulur? Çoğumuz bu sistemlerden geçtik, sonuç ortada. En basitinden yıllarca İngilizce dersi gördük. Okulu bitirdikten sonra doğru dürüst iki cümle kurabilenlerin oranı nedir? Bu da, daha iyi koşullarda okuyan şanslılar için geçerlidir. Gelecekte; günlük yaşamda nerede ve nasıl kullanacağını bilemediği bilgiler edinen nesiller, sadece diplomalı olmaktadır.

Ezbere dayalı eğitim sistemine karşı çıkan ünlü düşünür Immanuel Kant öğrencilerine;Benden hazır düşünceleri değil, düşünmeyi öğreneceksiniz” demektedir.  Öğrencilerine hazır bilgileri aktarmak veya ezberletmekten ziyade onları düşünmeye sevk etmek gerektiğinin altını önemle çizer. Anlatı, ezber, aşırı övme ve aşırı yerme üzerine kurulu eğitim sistemi; gerçekleri görme ve algılamayı engellemektedir. Dolayısıyla sadece bilgi vermekle yetinen, ezbere ve kalıpları akılda tutmaya dayalı eğitimden; yaratıcı insanların yetişemeyeceği; tecrübelerle sabittir. Çünkü ezbercilik yetenekleri köreltiyor, bilinci paslandırıyor. Gerçek bir eğitimci ancak; öğrencisinin kendisinden bağımsız olarak düşünebildiği, fikir yürütebildiği, ondaki başka yetenekleri ortaya çıkarabildiği zaman görevini yerine getirmenin mutluluğunu duyabilir.

 

Yaratıcılığı geliştiremeyen sistemlerden ancak tek tip insanlar çıkmaktadır. Birey olamayan, kendini bulamayan ve sınırlarını zorlayamayan insanlar ise sıradan olmanın ötesine geçemektedirler. Toplumsal ilerlemeler ise ancak sıradan olmayı aşan insanlarla mümkündür. Sıradan olmamanın motoru ise; en başta eleştiri ve sorgulama gücüne ulaşmaktan geçer. Aklın süzgecinden geçmeyen, sorgulanmayan bilgi bulanıktır, dogmatiktir. Bulanıklık ise körlüğe yakındır.  

Düşündürtmeyen, sorgulatmayan eğitim; hiçbir şekilde okulu hayata taşıyamaz. Bu durum gerçekleştirilemediği için okullar bitirildiğinde aldığımız diplomalar bazı işlerimizi daha iyi yürütmede sadece belge olmaktan öteye gidememektedir. Hayat şartlarını sorgulayamayan, olaylar arasında bağlantı kuramayan, yaşam içinde doğru seçimler yapamayan yeteneksiz insanlarla toplumlar fazla ilerleyemiyor, çağa ayak uyduramıyor.

Okullar açılacak. Genelde öğrencilerden beklediğimiz o şevk ve heyecanı göremiyoruz. Okulun açılacağı günü iple çeken öğrenci sayısının ne kadar olduğu belirsizdir. Sınıf arkadaşlarını tekrardan görmek isteyenlerde heyecan daha fazladır.

Öğrencinin okul heyecanıyla yanıp tutuşması için; yeni şeyler öğrenme hevesi içinde; öğrencinin sorgulama ve merak isteğinin geliştirilmesi gerekir. Sorgulayan çocuğun hayal dünyası, yaratıcılığı gelişir. Bilinçle yapılmayan eğitim ancak öğrenciyi şartlandırır. Bunları yapamayan bir eğitim sistemi baştan itibaren kötürümdür. Çünkü sorgulamadan, sadece ezberleme mantığıyla elde edilen bilgiler, öğrencide sadece ağırlık oluşturur. O öğrenci ders karşısında ezilir. Ders öğrenci için; sevilen ve yeni şeyler öğrenilen değil, korkulan ve bir an önce savuşturulması gereken olarak görülür.

Çocuğumuzu okula gönderdiğimizde ondan öncelikle her hangi bir meslek sahibi olmasını isteriz. Hatta sık sık ‘oğlum okuyunca ne olacaksın?’ diye sorarız. Hatta konu komşu, hısım akraba da bu soru bombardımanından geri kalmaz. Bu yanlış bir sorgulamadır. Çünkü öncelikle ondan isteyeceğimiz ve beklentimiz ‘adam olması’ üzerine olmalıdır.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR