Selim Kaplan

Selim Kaplan

Türkiye’nin U dönüşü siyasetleri oldukça pahalıya mal olmuştur

Türkiye’nin U dönüşü siyasetleri oldukça pahalıya mal olmuştur

Yavuz Sultan Selim’in elçisi Muhsin Çelebi, tahtın önünden çekilince şöyle bir etrafına baktı, oturacak bir şey yoktu. …İçinden “Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak istiyorlar galiba...” dedi. … Bu hakarete nasıl mukabele etmeliydi? Hemen sırtından( kumaşı Hint'ten, işlemeleri Venedik'ten gelme, servet değerinde, eşi benzeri olmayan) Pembe İncili Kaftanını çıkardı, tahtın önüne, yere serdi.

Şah İsmail (İran Şahı), vezirleri, kumandanları aptallaşmışlar, hayretle bakıyorlardı. Sonra, Muhsin çelebi kaftanın üzerine bağdaş kurdu. (…) gür sedasıyla “Namesini (mektup) verdiğim büyük padişahım Oğuz Kara Han neslindendir” diye haykırdı, “dünya yaratıldığından beri onun ecdadından kimse kul olmamıştır. Hepsi padişah, hepsi hakandır. Ecdadı hilkatten itibaren hükümdar olan bir padişahın elçisi, hiçbir ecnebi padişah karşısında divan (ayakta, el pençe) durmaz. Çünkü kendi padişahı kadar dünyada asil bir padişah yoktur.” der.

....

Muhsin Çelebi (işi bitince) ayağa kalkıp, Şah İsmail’in huzurundan kalkıp dışarı çıkarken, kendisi gibi hayretten donan nedimelerine Şah İsmail:

- Şunun kaftanını veriniz, dedi.

Muhariplerden biri koştu. Tahtın önünde serili kaftanı topladı. Türk elçisine yetişti:

- Buyurun. Kaftanınızı unutuyorsunuz.

Muhsin Çelebi durdu, güldü. Çıktığı kapıya doğru dönerek Şah'ın işiteceği yüksek bir sesle:

- Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz, şilteniz yok... Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz... Bunu bilmiyor musunuz? dedi…

Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” adlı eserinden paylaştığımız yukarıdaki dizelerde, kaftan Osmanlı Devleti’nin zenginliğini, gücünü, itibarını ve onurunu simgeleyen sembolik bir unsurdur. Bir devletin bu unsurlardan ödün vermesi, O’nun varlığına ve egemenliğine zarar verir.

On altıncı yüzyılda, Osmanlı ve Safevi (İran) devletlerinin mezhepsel, komşu ülkede yarattıkları isyanlar ve biri birlerinin topraklarında hâkimiyet kurma mücadeleleri dolayısıyla, çatışmaları vardır.

Bu çatışmaların yaşandığı dönemden beş yüzyıl sonraki günümüzde, İran ile olmasa da, komşularımız ve dünyadaki ülkelerin bir kısmı ile benzer sorunlarımız vardır.

Osmanlı mirasçısı olduğu iddia edilen günümüz Türkiye’sinin, son on yılda, dış politikada yaşadığı bir kısım örnekleri paylaşarak, ne kadar Osmanlı olduğunu okuyucularımızın takdirine sunuyorum!

Türkiye, Suriye’de iç çatışmaların yaşandığı 2015 yılında, NATO’nun da verdiği gazla, sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle, Rusya’ya ait bir savaş uçağını düşürdü!

Dönemin Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu da “uçağın düşürülme talimatını ben verdim” deyip, uçak olayının arkasında dik durdu.

Olay sonrasında, savaş uçağı düşürülen Rusya’nın, uyguladığı ekonomik ve siyasi yaptırımlar dolayısıyla, zor günler yaşayan Türkiye, Rusya’dan uçağını düşürdüğü için özür dilemiştir. Özür dilemeye ek olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı başkanlığındaki heyet, Rusya Devlet Başkanı’nı ziyaret için Moskova’ya gittiğinde, görüşme öncesinde, devlet başkanının kapısının önündeki koridorda bekletilerek hafife alınmış ve bu olay Rusya televizyonlarından dünyaya servis edilmiştir.

Görüşmelerin devamında, Rusya lehine, başta doğalgaz ve termik santral yapımı olmak üzere birçok projeye imza atılmış ve hatta ordusu NATO silahları ile donanımlı Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma füze sistemini alarak, Rusya’nın gönlünü almaya dönük tavizler vermek zorunda kalınmıştır!

Rusya’dan silah alımı, başta ABD olmak üzere NATO camiasını gücendirmiş, Türkiye fiilen ortağı olduğu F-35 uçak yapımı projesinden çıkarılmış ve sahip olmayı hayal ettiği 100 adet F-35 uçağından da mahrum kalmıştır.

ABD bununla kalmayıp, Türkiye’ye “ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele etme yasası” olan CAATSA yasası ile ekonomik ve savunma alanında yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.

Bunlara karşılık Türkiye “NATO üyeliği ve AB üyelik hedefinden vazgeçip, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika devletlerinin oluşturduğu BRİCS topluluğuna üye olabilirim” blöfünü kullandı ise de, NATO ve batı bloku bu blöfü yemedi!

Özetle; ABD ve batı dünyasının verdiği gazla Rus uçağının düşürülmesi, geçen on yıllık süreçte, Türkiye’ye savunma, teknolojik, ekonomik ve uluslararası siyasette ödettiği bedellerle, çok ama çok pahalıya mal olmuştur!

Bu bedellerle zor dönemler yaşayan Türkiye, dış siyasetinde, benzerlerini sıkça gördüğümüz U dönüşlerinden birini daha yapıp, kürkçü dükkânına, batıya dönerek, ABD’nin kendisine uyguladığı CAATSA yaptırımlarını kaldırması ve F-35 savaş uçağı projesine yeniden kabul edilmesi için yoğun bir diplomasi yürütmektedir.

Bu talebe karşılık ta ABD, “buna razı olmam için, öncelikle Rusya’dan aldığın S-400 hava savunma füze sistemlerini ülkenden çıkart” şartını öne sürmekte ve hatta bunu Türkiye’deki elçisi Tom Barrack vasıtasıyla dile getirme pervasızlığıyla ifade etmekte de sakınca görmemektedir!

Şimdi gündem, Türkiye’nin hata yaparak, Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma füze sistemlerini elinden nasıl çıkaracağıdır

Türkiye Rusya’ya ait savaş uçağını düşürdükten sonra, uluslararası görüşmelerde, bırakınız elçilerinin incili kaftanlarını sarayların zemininde bırakacak tarzda güç gösterisinde bulunmayı, özellikle ABD ve Rusya ile görüşmelerinde, Türkiye heyetlerinin kaftan dahi giyebildiğini söylemek mümkün değildir!

Allah bizleri, İçerde ve dışarda U dönüşlerine alıştığımız ülkemiz siyasetinde, gemi batıyorken fark etmeyip, yarısı suya gömülüp batacağı anlaşıldığında, V dönüşü yaparak geride kalanları kaderine terk edebileceklerden korusun.

V dönüşü: Tabanları yağlamak, kaçmak (argoda)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selim Kaplan Arşivi
SON YAZILAR