Bilal Yavuz

Bilal Yavuz

Amedya Krallığı (Fantastik kurgu)

Amedya Krallığı (Fantastik kurgu)

Civarı alev alev kor gibi yanan kara bazalt surlarla çevrili bir merkezdi Amedya Krallığı…
Surlar birbiriyle bitişik, atan bir yüreği andırırdı kuş bakışında. Öyle bir krallık ki, kırk krallık, yüz şehir bu krallığa bağlıydı.
Maddenin ve mananın en kıymetli eserleri bu krallığa akardı. Sanatın, bilimin, medeniyetin, felsefenin beşiğiydi.
İnsanı edepliydi. Ahlak ve adaletin fazilet olduğu bir krallık, dünya üzerinde fazla görülemeyecek bir güzellikti.
Adil Kral Jarya; iyi, cesur ve adildi. Kardeşi Ğoğ ise tam tersiydi. Bir zaman geldi ve kralı tılsımlı bir darbeyle tahtından indirdi, alçakça hançerledi.
Kendisine itaat etmeyenleri krallığın dışına sürdü. Krallığın dışı efsunlu ormanlarla, devasa canlılarla, fantastik varlıklarla doluydu.
Ölüm nehrinin kıyısında hayata tutunmaya çalışırdı sürgünde olan iyi halklar... Suçları karanlığa boyun eğmemekti.
Kralın sağ kolu ve kahraman bir komutan olan Med, askerlerinin ihanetine uğramış, kralı koruyamamış, ölüm nehrinin de ötesine sürülmüştü.
Hanımı Zerya, isyan sırasında evladına gebeydi. Beklenen erkek çocuğu doğarken Med’in kollarında vefat etti. Med, evladına Gord ismini verdi.
Gord’a bildiği her şeyi öğretti, onu merhamet ve cesaretle yeşertti, büyüttü. Gord henüz taze bir yiğit iken kahraman babasını da hastalıktan kaybetmiş, kimsesiz kalmıştı.
Artık hayatta yalnız bir fidandı. Aylarca bir başına yaşadı, keşfedilmezleri keşfetti, girilmezlere girdi.
Korkulan efsanevi yaratıklarla dost oldu.
Cüce dinozorlar, gümüş ejderhalarla kardeş gibiydi.
Babasından ona yadigâr sadece iki şey kaldı, biri kanatlı bir arslan olan Zozo, diğeriyse efsanevi aşk çeliğinden yapılan çift çatallı bir zülfikar kılınç...
Zozo yoldaşıydı, her yere onunla giderdi. Zülfikar ise en karanlık zamanlarda bile yolunu aydınlatır, karanlık varlıklara karşı desteği olurdu.
Zozo da ağzında dinmeyen ateşi ve çelik pençeleriyle Gord’un daima arkasını kollardı.
Bir gün Gord bir kadını bin gözlü bir devden kurtardı. Kadının adı Tark, künyesi sufiydi. Vav dağlarında yaşayan bir evliyanın körpe çiçeğiydi.
O ilk bakışta birbirlerine sanki asırlardır bu anı beklermişçesine bağlanmışlardı, kördüğümleri bükülmez hislerden örülmeydi.
Tark da Gord gibi savaşçıydı, çağının kadınlarının en cesuru, mahiriydi. Evlendiler ve yüzlerce yiğit çocukları oldu.
İnançları tevhid, davaları vahdetti. Tek rableri olan Allah, bu iki kahramana şanlı bir nesil nasib etti. Şereflerine şeref kattı.
Gord zamanla sürgün halkları da himayesine aldı. Amedya Krallığının dışında, şimşeklerle korunan gizemli Kırklar dağının arkasında yeni bir şehir kurdular ve krallıklar gibi örgütlendiler, güçlendiler.
Ölüm nehrini yaşam ırmağına çevirdiler ve adına Dicle dediler. Gord Rabbini hep dost edindi. Rabbi Gord’a dost olunca iyiler alemi Gord’a dost oldu, Hakk’a aşıkların mahşeri, meclisi yeniden dirilişe geçti.
Bedenlerdeki antikorlardan, yürüyen delişmen dağlara, konuşan gizemli ağaçlara, boynuzlu kısraklardan gümüş kaplanlara, gökkuşağı kuşlarından ağlayan bulutlara kadar tüm iyiler, güzeller, doğrular, dürüstler, sırlılar Gord’a dost oldu.
Gord’un sevdalı ordusuna katılmak için en mazlum halklar da yollara düştü. Amedya Krallığı olanlardan habersizdi. Bir görünmezlik kalkanı aralarına set olarak çekilmişti.
Asırlarca sürebilecek efsanevi bir birikim, yıllar içinde gerçekleşmişti. Ğoğ, şehid ettiği kral gibi tevhid fezasında değildi. İblis’e köleydi.
Gord ve Tark’a uzun bir ömür nasib oldu. Ğoğ da uzun yaşadı. Ğoğ yüzelli yaşına geldiğinde Gord yüz yaşına gelmişti.
Sonra o esrarengiz muhkem Set ortadan kaldırılmış, Amedya Krallığı kötüleriyle onlara bağlı kirli krallıklar, Gord’un destansı şehrinden ve efsanevi ordusundan haberdar olmuştu.
Kötü ruhlar her yerden gelip Amedya Krallığında toplandılar. Ğoğ o batıl gücüne güç katmıştı. Karanlığın ordusu surlara sığamaz olmuştu.
Amedya kadehi geceyle dolup taşınca, Dicle’ye hücumlar başlamıştı. Yaşam ırmağını yeniden ölüm nehrine çevirmek için deccalsı çeteler saldırı düzenliyordu.
Gord’un mukaddes orduları hücumları cesaret ve azametle karşılıyor, savuşturuyordu.
Ğoğ’un dev gece yarasalarını, Gord’un şafak kartalları ışık pençeleriyle paramparça ediyordu.
Tırpanlı ruh emiciler, ışık puhularının akşam yemeği oluyordu. Gümüş ejderhalar göklerde, metal gövdeli cüce dinozorlar ise arzda devriye geziyordu.
Bedenlerde Ğoğ’un virüsleri yayılınca, Gord’un antikor askerleri devreye giriyor, illetleri iyilerin vücudunda etkisiz hale getiriyordu.
Mücadele dolu zamanlardan sonra devran dönmüş, Amedya Krallığında kötüler köşeye sıkışmışlardı.
Amedya surları, dokuz hilal suretinde ordularla çevrilmişti. Kale soylu bir muhasara altındaydı.
Ancak tam bir fetih gerçekleştirilemiyordu.
Kuşatma aylarca sürdü. Bir gün Gord bir rüya gördü. Bin yıldır uyuyan adamı bulması gerektiğini anladı.
Dünyanın her yerinde Tark ile beraber, göküstü ve yeraltı şehirlerinde, uyuyan adamı bulmak için yola koyuldu.
Bir dönem arayışlarla geçti. Gittiği her bölgede mazlumlara çare oluyor, zalimlerinse gördükleri son yüz oluyordu.
Bir gün çölde bir rüzgâr ejderine rastladı. Ejder rehberlik edeceğini söyledi. Ancak bunun bir bedeli vardı.
İşin sonunda Gord’un baba yadigarı bineği Zozo’nun kendisiyle kalmasını istemişti. Başka çare yoktu. Sözler verildi. Arayışlar başladı.
Fırtına Ejder, onları yeni bir boyuttan geçirdi. Yedinci boyutta bambaşka bir alemin içinde sırlı bir sandukanın bağrında uçan bir ülkeye uğradılar.
Yedi kat karanlıkta bir kuyunun içine çekildiler.
Dar kuyunun dibinde geniş bir vadiye indiler. Vadinin ardınca uçsuz bir okyanus dibinde sırlı ormanlara daldılar. Derin bir ağacın içine girdiler.
Bin yıldır uyuyan adamı uyandırdılar. Gerçekleşmesi gerekenler gerçekleşmişti.
Gord, Ğoğ’un şeytanlarla iş birliği yaptığını öğrendi.
İfrit zincirlerini kırıp Amedya Krallığını fethetmek ve yeryüzündeki tüm krallıklara egemen bir efsanevi imparatorluğa dönüştürmek için Mukaddes Beklenen’i bulması gerekiyordu. Adı; Kadim Asa…
Bu asa ile ancak Gord, vampirlere, hortlaklara ve ifritlere de boyun eğdirebilecekti.
Kadim Asa; cinsi bilinmeyen hayat ağacından, başında yanan bir zümrüt olan büyük ve uzunca bir asaydı.
Bu asadan çıkan mukaddes ışık, görebildiği tüm karanlıklara hükmederdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bilal Yavuz Arşivi
SON YAZILAR