Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Darbukacı Kel Beşo

Darbukacı Kel Beşo

"Dünya aynı, insanlar değişti"

 

İşin doğrusu onu epeydir öte yakaya göçüp dünyasını değiştirmiş biliyordum. Ta ki kitaplarımın imza günlerimden birinde genç bir öğrenci okurumun yaşadığını hem de neredeyse her gün dayısının işyerine uğradığını söyleyinceye kadar.

Çocukluk yıllarımızın adeta düğün-dernek eğlencelerinin düğün kuşuydu “Darbukacı Kel Beşo” . Mahalle düğünlerinin vazgeçilmezi, düğünlerin olmazsa olmazı; onsuz mahalle düğününün adeta düğün olarak kabul görmeyeceği varsayılanıydı Kel Beşo...

Çocukluk yıllarım Diyarbekir Suriçi’nin Hasırlı Mahallesi’nde (mahallem), nam-ı diğer Gavur Mahallesi’nde geçtiğinden tanık olduğum düğünler hâlâ belleğimde...

 

Bu sebeple 2012 yılında yaptığım “Ula Fılle Hoş Geldin” kitabımda hikâyenin başkahramanı Udi Yervant anlatmıştı efsane şahsiyeti, rol modeli Kel Beşo'yu...

‘Öp Beşo’nun kel başını’

“Babam kekê Yaqo, Cemilpaşa konağında puşi dokurken, ben babamın ‘kuci’ denilen çelik tellerinden üç-dört tanesini tahtalara çivileyerek tutturup saz yapmıştım. Gün boyu o uyduruk telli tahtadan sazı ‘tımu tım’ diye tıngırdatarak kendimce çalıp söylerdim. Zaten dört ya da beş yaşlarımdayken kendi kendime darbuka çalıp ritim tutmayı öğrenmiştim.”

“Daha o küçücük yaşlarda beni mahalle düğünlerine darbuka çalmaya götürüyorlardı. Tabii darbuka sevdam da o yılların (1960’lar) usta darbukacısı Kel Beşo’ya özentimden kaynaklanıyordu. ‘Büyüyünce Kel Beşo gibi olacağım’ diyerek ritim tutuyordum...”

“Amcam Ohannes ile yengem Zöhre evlendiğinde ben dört yaşımdaydım. Tamburacı Uso (Yusuf) cümbüş çalıyor, Kel Beşo da darbuka. İkisi birlikte iki kişilik bir orkestra gibi mahalle düğünlerinde düğün şarkıcılığı yapıyorlardı. Babam Yaqo, işte o düğün gecesi tuttu kolumdan ve ‘hadê, hep dêyisen ya Kel Beşo olacağam, aha sahan Kel Beşo, öp Beşo’nun kel başını baxım’ dedi.”

“Kel Beşo başından hiç eksik etmediği sekiz köşe kasketini çıkarınca hastalık sonucu dökülen ve tek tel dahi kalmayan kel-keçel başı dımdızlak çıktı ortaya. Beşo, Diyarbekir tabiriyle ‘gurî’ydi, yani keçeldi. Saçkıran benzeri bir deri hastalığına yakalanınca saçı dökülmüştü, o halini görünce ürktüm ve ağlamaya başladım. İşte benim Kel Beşo’ya özenme hevesim de öylece bitmiş oldu. Ama musiki serüvenim aksine bitmedi pekişti....”*

 

Yıllar sonra buluşma

Diyarbekir mahalle düğünlerinin anılan yıllarda yukarıda adı telaffuz edilen Darbukacı Kel Beşo dışında hayli simalarının olduğu bir geçek. Bardakçı Süryani Necip Usta, Kunduracı Ermeni Hayk Aşçıyan, Ermeni Gırozgilin Diran’ı, Değirmenci Süryani Sefer, Cümbüşçü Agop, Kemani Hüsnü İpekçi, Ermeni Garabet Bubo Menefşeoğulları’ndan, Darbukacı Teto, kemancı ve kanun ustası Naci Balıkçı, Tarık Çıkıntaş, Hafız Celal Sevimli, Radyocu Eşref Atay, Berber Enver Balçık, çalgıcı Yılmaz Şerbetçiyan, kadın sanatçılardan keman ve cümbüşçü Çalgıcı Ayşe bacı, yine iki bacı olarak sadece düğünlerin kadın tarafında çalıp söyleyen Hedê ile Medê bacılar ve daha niceleri...

Darbukacı Kel Beşo’nun yaşadığını bana söyleyen Halit Atlan, ricam üzerine bizi Beşir Çomak’la buluşturdu ve Ammo Beşir'in soyadının  “Çomak” olduğunu o gün öğrendim.

O gün Beşo ile buluşmamızda üçümüze de bir sürpriz yaparak Beşo'nun popüler olduğu yıllarının Udi Yervant’ıyla kahramanını buluşturdum. Güzel ve bizleri eskilere, eski Diyarbekir musiki fasıllarına, düğünlerine taşıyan bir anı oldu.

Kel Beşo 83 yaşına dayanmış ve hiç evlenmemiş. Yedi yaşlarında aile efradıyla birlikte Mardin'den Diyarbakır'a göç edip gelmişler. Ömrü düğünlerde çalıp söyleyerek geçmiş. Paylaşanlar der ki; espriye, şakaya çok hoşgörülü imiş. Hâla öyle! Konuşurken öyle ciddi ki, ama sevdiği beğendiği birini bir sesi dile getirirken "ciğer, ciğer.." vurgusu önemli.

Hayli olmuş düğün-dernek, şarkı-türkü yani ezcümle musiki faslını kapayalı. Kendi tabiriyle “dünya aynı dünya, ama insanlar değişti” diyor ve ekliyor:

 “O günler tarih oldu, geçmişte kaldı. En yakın musiki arkadaşım Temburci Uso ile düğün evinin baş köşesinde oturur, düğün kaç saat devam ederse etsin düğün süresince çalar söyler ve gece boyunca içtiğimiz rakı önümüzden eksik olmazdı. Müslüman düğünlerinde kadınlar ya damdan yüzlerini göstermeden avluda erkeklerin oturduğu bölümde devam eden düğün eğlencesini dinler izlerlerdi. Ya da geniş avlunun bir köşesine boydan boya perde çekilir, perdenin öbür tarafından, biz erkekleri görmeden düğünü dinler kendi aralarında eğlenip eşlik ederlerdi.

Ama Ermeni (gayr-i müslim) düğünleri öyle değildi. Onlar maaile (kadınlı erkekli) hep beraber düğüne katılırlardı. Ve birlikte eğlenirlerdi.”

 

‘Çingeneler Zamanı’nın Diyarbekir sahnesi

Benim Diyarbekir düğünlerinin çocukluk dönemime dair en efsunlu ve büyüsü olduğuna inandığım kısmı, damadın zifaftan önceki son anları olan sokak aralarındaki gece gezinti olayıydı.

Diyarbekir düğün jargonunda bu ritüelin adı “Güvegi gezdirme” idi. Onu sordum Kel Beşo'ya. Yazarken dahi sıkıldığım hem “kel” hem de Beşir isminden bozma “Beşo”yu kullanmamı mazur görün. Kendisi de kendine dair hikâyeleri anlattığında “Beşo”yu rahatlıkla ve doğallıkla kullanıyor.

Darbukacı musikişinas Kel Beşo’ya doğrulattığım ve benim hatırladığım rahmetli dayımın düğününden güveyi gezdirme olayı tam bir film sahnesiydi. Müziğini Goran Bregoviç’in yaptığı Emir Kusturica’nın defalarca izlediğim harika filmi “Çingeneler Zamanı”nın Diyarbekir sahnesiydi sanki...

Sağdıç (damadı düğün ritüeli içinde evliliğe hazırlayan) damadın yanı başında ve yakın arkadaşları da arkalarında konvoy halinde. Gecenin karanlığında Diyarbekir Suriçi’nde bazalt taş döşeli daracık sokaklarda herkesin elinde lüks lambaları ve gaz yağıyla aydınlatılmış fanuslar. Malum o yıllarda belediyenin sokak aydınlatmaları henüz yok! Bütün bu düğün kortejinin önünde musikişinaslar; gazeller, maniler eşliğinde damadı kendi mahallesinde  dolaştırıyorlar. Ve her sokak başında “ki zava, ki zava...(kim damat)” nidalarıyla hep bir ağızdan damadın adı ünleniyor. Ardından bir maya, okuyan Berber Enver Balçık ve Diyarbekirli Celal Güzelses’ten...

“Deli gönül melül olup ağlama
  Ağlamanın elbet birgün gülmesi var
  İntikamın ad'uye kalır mı sandın
  Herkesin felek, felek ettiği var...”

Sokağa bakan şahnişinli odaların perde aralarından artık son kez damat ve arkadaşları mahalle sakinleri tarafından görülür ve bilinir ki artık mahallenin bir genci daha yuvadan uçmuştur....

Darbukacı Kel Beşo kendisiyle görüşmemizde beni kırmayarak yeminini bozdu peş peşe iki parça  da okudu. Ben de bu metni Beşo unutulmasın diye tarihe yadigar bıraktım ve tarihe kayıt düştüm 18 Aralık 2016 Diyarbekir...

*Şeyhmus Diken, Ula Fılle Hoş Geldin, İletişim Yayınları, 2. Baskı İstanbul 2012

(www.kulturservisi.com sitesinden alınmıştır.)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR