Ayşegül Kunuguş

Ayşegül Kunuguş

Ego: Ayna mı, Zırh mı?

Ego: Ayna mı, Zırh mı?

Ego, Yunancada “ben” anlamına gelir ve zamanla “egoist” kelimesinin de kökeni olmuştur. Bugün felsefi bir kavramdan çok, hayatımızın her köşesine sızmış bir bencillik zırhı gibi görünür oldu. Egoizm, yani bir düşünce akımı olarak şekillenmiş haliyle; insanı zehirleyen, boğan, hatta onun kendiyle baş etmesini zorlaştıran bir iç girdaba dönüşebilir.

Kişisel gelişim uzmanları, koçlar ya da enerjistler bu konuda benimle aynı fikirde olmayabilir. Ama benim “insan savım”da, bir miktar ego, insanı canlı ve diri tutan, hayata bağlayan bir kıvılcım gibi gelir bana. Keşke insanın diri ve canlı kalmak gibi bir zorunluluğu olmasa… Ama bugünün gerçeği, şartları tanımak, bilmek ve onlara göre şekillenmek.

İnsan, kendiyle baş başa kaldığında; o sessizlikte zihninin fısıltılarını duymaya başlar. Bu, kafasının içinde kendisiyle yaptığı sessiz tartışmaların, görünmez savaşların başladığı andır.

Bir düşünün… Kaç kişi araba sürerken, yemek yaparken ya da başını yastığa koyduğunda geçmişte yaşadığı tartışmaları yeniden yaşamıyor ki? Kim, “Keşke şöyle deseydim” demiyor ya da içinden haklı çıkmak için senaryolar yazmıyor?

Etraf sustuğunda zihin konuşur.

Ve bilinçaltı, seni ayakta tutmak için seni haklı çıkaracak bahaneler üretmeye başlar. Hatta kızar: “Neden bunu söylemedim ki?”

İşte o noktada, zihin bu açık yarayı kapatmak için sana yine ego işlemeli kıyafetler dikmeye başlar. O kıyafetler seni koruyor gibi görünür ama aslında seni sen olmaktan uzaklaştırır.

İnsan kendini sevmeli, hatta gerektiğinde bazı özellikleriyle gurur da duymalı.

Ama unutma: her şeyin fazlası zehirdir. İlacı, zehirden ayıran şey yalnızca dozudur.

Peki, dozunda ego ile sağlıklı bir ilişki nasıl kurulur?

Öncelikle şunu gözden geçirmemiz gerekir: Ego, beni ben yapan özelliklerimin bir aynasıdır. Ve o aynaya baktığımda görmem gereken tek kişi kendim olmalıyım.

Sosyal hayatımda ya da kişisel ilişkilerimde bana ait olanı diretmek, bunu karşı tarafa kabul ettirmek ve üstünlük kurarak kullanmak; zamanla beni insani özelliklerimden uzaklaştırabilir, öfkeye, hırsa ve bencilliğe sürükleyebilir.

Akıllara gelen soruları duyuyorum:

Ego bir duygu mudur?

Yoksa insanın değişen dünyaya ayak uydururken kendi içinde geliştirdiği bir dürtü mü?

Aşk, sevgi, özlem, bağlılık, acı ve keder… Tüm bunlar bizde olduğu gibi hayvanlarda da bir şekilde var olurken, ego neden yalnızca insana özgü? Belki de egoyu bu duygulardan ayıran şey, bizim bilinçli farkındalığımız ve toplumsal travmalarla şekillenmiş kolektif hafızamızdır.

Bizler —enerjist, koç ya da ruhsal farkındalıkla çalışanlar olarak— kolektif bilince sürekli sevgi, saygı ve pozitif enerjiyi empoze etmeye çalışırken; insanın özünde tüm bu manaların var olduğunu savunuruz. Ama farkında mıyız? Bunu yaparken bile egonun notalarına dokunuyoruz.

Ve evet, bu cümleyle yanlış anlaşılmaktan çekinirim.

İnsan, özü itibariyle; sevgi, aşk, merhamet gibi yüksek frekanslı duyguları içinde barındıran bir varlıktır. Ancak bu dünyada üstünlük kurmak için değil, bütünlük içinde var olmak için yaratılmıştır.

Ez cümle; kendini sevmek,

Kendine saygı duymak,

Başardıklarını düşündüğünde yüzünde oluşan bir gülümsemeyle mutlu olmak…

Bütün bunlar eğer egonun alanına giriyorsa,

ben diyorum ki: Bir parça ego, insanın varoluşuna eklenmelidir.

Ve aynanın karşısında kendinle baş başa kaldığında, egonun dozu yeniden gözden geçirilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşegül Kunuguş Arşivi
SON YAZILAR