Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Kentin Mobilyasına Özen

Kentin Mobilyasına Özen

 

 

Önceki gün toplu taşıma aracı ile Seyrantepe’den Dağkapı yönüne gelirken Elazığ Caddesinin orta refüjünde kalabalık bir Belediye İşçisi grubuyla hummalı faaliyeti izledim. Orta Refüjdeki taşları söküyorlardı.

Merak edip hemen Büyükşehir Belediyesinden Cankut Yakut’u aradım. Valiliğin karşısındaki Anıt Park’ın yeniden düzenlenmesi projesinin başarılı teknik elemanı Cankut yaratıcı projeleri ile her daim takdir ettiğim bir arkadaş. Sordum Cankut’a! Onun da meğer haberi yokmuş! “Abi hemen öğrenir sana bilgi veririm” dedi. Sahiden hemen de aradı. Büyükşehir Belediyesi EşBaşkanı Fırat Anlı talimat vermiş. “Orta refüjdeki taşları sökün, çirkin duruyor, yeşil kuşak olsun” demiş.

Çok yerinde bir karar, deyip sevindiğimi ve gerekçemi paylaştım Cankut Yakut’a…

Sanırım on yıl kadar önceydi, belki daha fazla. Yine bir gün araçla Seyrantepe’den inerken orta refüjün taşla döşendiğini fark ettim. Sonra birileri laf üretti. “Yine taş üreten bazılarına iş yaratmışlar” filan dediler.

Başkan Danışmanı olmam nedeniyle hemen başkana çıktım. Belediye Başkanları her zaman çok yoğun olurlar. Bu sebeple kendine “Danışman” diyenlerin benim Danışmanlık anlayışıma göre biraz da “Durumdan vazife” çıkararak kendilerine iş yaratmaları gerek, proje önermeleri ve halkın istek ve düşüncelerini zaman zaman paylaşmaları gerek.

Anlattım başkana; “Diyarbakır’ın her tarafı taş! Bu kadar çok taşla kuşatılmış bir şehri, yeşille estetize etmeli. Bu sebeple orta refüj gibi upuzun bir hattı çimle donatıp bırakmalı. Taş yanlış” dedim.

Başkan, çok haklı olarak teknik ekibin verdiği bilgi çerçevesinde dar alanlarda spring sulama sisteminin randıman vermediği bilgisi nedeniyle böyle bir öneriye evet dediğini dillendirince! Spring sistemi tek çözüm değil, “salma” ya da “damlama sulama sistemi” de var. Dedim ve sonra da çıktım.

Tabi taş döşendi Seyrantepe’ye kadar Elazığ Caddesi orta refüjüne…

Ama hayatın ve doğanın doğal isyanına bakın ki, baharla birlikte o taşların arasından çimler fışkırmaya başladı.

Her o yoldan geçtiğimde içimde ukde idi.

Neyse uzun bir zaman sonra aklıselim yeniden doğrusunu yaptı.

İtiraf edeyim ki; bizim devlet bürokrasimizde hayli kirlenmişlik var. Tevekkeli rahmetli Turgut Özal “Benim memurum işini bilir” sözünü boşuna etmemişti. Doğrudur Bürokrasi çok iyi gözlem yapar fırsatını bulduğunda “su akarken bakracını dolduracaksın” sözünün gereğini yapar. Hem Minareyi çalarken kılıfını da unutmaz asla…

Bürokrasisi kirlenen bir yapının ister istemez diğer bütün kurumlara yansıyan yüzü de; bütün “temiz toplum” hassasiyetinize rağmen gözden kaçan, denetimden kaçan örnekleri de çoğu kez gündeme gelir.

Sonuç da kurumları / kurumlarımızı yönetirken Denetim, sorgulama, ihtiyaçlar, uygulamalar bütünsellik içinde hayata geçirilmek durumunda.

Öyle bir toplumsal düzenden besleniyoruz ki; “paranın ucunu gösterirsen açılmayacak kapı yoktur” sözü neredeyse atasözü hâline dönüşen bir toplum psikolojisi geleneğinden geliyoruz. “Ya paran, ya da adamın olacak her yerde” denir ya! Aynen o…

Paramızın da, Adamımızın da olmadığı, olmaması gerektiği, ama insani olarak hakkaniyetli bir toplumsal düzen istemek çok mu absürd! Değil elbette…

Şehrin ruhu, kalbi olan Sur Beldesinin altı mahallesinin iki ayı (altmış günü) bulan büyük bir yıkımla karşı karşıya olduğu bir “felaket” zor zamanında Belediyenin sorumluluğunu bilerek Kent vitrinine / Şehir Mobilyasına özen gösterme gayreti bir nebze de olsa insanın içini ısıtıyor.

Hayat, hep travmalar, acılar, ölümler, yersiz / yurtsuzluklar, açlıklar-perişanlıklar üzerinden uzun süre yürümez. Elbette bunların bertaraf edilmesi üzerine politikalar yürütülür / yürütülmeli tabii ki! Ama bir yandan da kentin yaşayan, canlı varlık olduğu noktasından hareketle kent insanına saygı babından moral verilir, verilebilir.

Bu noktadan hareketle başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Alt kademe belediyeleri; çöp toplamaktan tutun diğer bütün gündelik işlere varıncaya kadar daha çok görünür olmak zorundalar…

Ruhumuz daralıyor, yasaklı haller arasında. Nefes almak istiyoruz. Daha ne diyeyim ki!’

Şeyhmus Diken

26. Ocak. 2016     

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR