Ölüm ve Ötesi
Ölüm… Kaç bilinmeyenli bir denklem…Sonunda kaç soru işareti barındırır… Sandığımız kadar uzakta mıdır? Kaç kez düşündük ölmeyi ya da ölüp gidenleri?
Bugün bir cenazeye katıldım. Sıradan ritüeller arka arkaya yapıldı. Merhumun yakınları acı içinde birbirlerine sarılıp, bilinmeyene uğurladıkları yakınları için yas sürecine başlamıştı bile. Ölüm…Yok oluş mu, yoksa asıl varoluş mu?
Her cenazenin ardından onlarca senaryo yazılır. Gerçeği ve ispatı olmayan, ama her canlının mutlaka tattığı bir kapanış.
Cenaze aracının şoförü, yeni yeni tanıdığım bir arkadaştı. Bir kaç kez sohbet etme fırsatımız oldu,ve bir kaç sıkıntısından bahsetmişti. Konuşmalarımızın ardından biraz sorgulamaya başladı kendince kendini. Daha önce bana hayattan, kendinden vazgeçtiğini, kendiyle baş etmenin çok zor olduğunu anlatmıştı. Acaba ölümle bu kadar iç içe yaşadığı için mi sıradan geliyordu artık hayat ona? Bugün gözüm ona ilişti. Günde kaç kere ölümle yüz yüze geliyordu oysa. Arkasında kocaman umutlarını, hayallerini küçücük bir tabuta sığdırmış kaç insan taşımıştı?
Cenaze yakınları her gidenin arkasından aynı cümleleri sıralıyordu:
“Daha yapacağı çok şey vardı.”
“Çocuklarına doyamadı.”
“Bu dünyanın tadını çıkaramadı.”
Biz bu sözleri ara sıra duyarız, ama o, her gün işitiyordu. Acaba kulakları artık duymaz mı olmuştu?
Ne yaşarsan yaşa, kim olursan ol, o toprağın altına girdiğinde hâlâ senin adına veriliyor o kararlar. Umutlarını, hayallerini, özlemlerini başkalarının dili anlatıyor. Aslında nereye gittiğin değil, sensiz ne yapacaklarını bilemedikleri için bu telaş.
Yanına yanaşıp sormak istedim, ama dilim varmadı.
“Her gün ölüm gibi bir gerçeği taşırken ardında, bunca yükü hâlâ niye taşıyorsun sırtında? Toprak altına koyduğun bir bedene arkanı dönüp giderken, bazı şeyleri nasıl bırakıp gidemiyorsun?”
Yaşamak bazen ne kadar sıradan geliyor insana; sihrini, büyüsünü kaybetmiş gibi. Rutine bağlanmış her şey, dışarıdaki gerçeği unutturuyor. Evrim gibi… Her çağa ayak uydurmak gibi… Gelenleri karşılayıp gidenleri uğurlamak gibi… Bazen de sadece yaşamak gibi.
Unutmazsak yaşanmaz da; bazen de dikkatli bakmak gerek galiba.
Hayatını ne ölüme ne de yaşama ada; ama yaşamayı da unutma.
Ölüm neyin başlangıcı, ben bilmem. Üzerine edebiyat, felsefe, din, inanç, ritüel… fazlasıyla yazıldı. Kendime görev addetmem. Yaşamak adına ders veremem. Ama denemeye değer olduğunun altına imzamı atarım.
Sevgili insan; varoluşu ne zaman başladığı hâlâ muamma olan..Buradaysan hâlâ, bu evrende, bu dünyada, bu toprağa basıp bu gökyüzüne bakıyorsan, herkes için hâlâ bir umut var. Bazen gerçekten nefes al ve tadını çıkar. Buradaysan eğer… yaşamaya değer…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.