Nesrin Erdoğmuş

Nesrin Erdoğmuş

Ötekileştirme ve ayrıştırma...

Ötekileştirme ve ayrıştırma...

Sevgili okuyucularım merhabalar.
Bugünkü yazımda uzun zamandır yazmayı düşündüğüm insan ilişkilerinde Ōtekileşme ve Ayrıştırma konusuna gözlemlerimle değinmek istiyorum.
Her ne kadar yaşadığımız bu kadim şehir Diyarbakır büyükşehir olarak iller sıralamasında yer alsa bile , bu memleket de doğup büyüyen insanlar genelde birbirlerini tanırlar.
Birebir karşısındaki kişiyi tanımazlarsa bile ;
Aile büyüklerini tanırlar.
Ailelerini tanırlar.
Babalarını tanırlar.
Ağabeylerini tanırlar.
Amcalarını tanırlar.
Dayılarını tanırlar.
Amca çocuklarını tanırlar.
Dayı teyze hala çocuklarını tanırlar.
Kirvelerini tanırlar.
Yani muhakkak konuşulunca falanca kimdir denilince ailelerinden biri tanıdık çıkar.
Hatta öyle birşey ki yedi ceddinden yedi göbeğinden akrabaları bilinir tanınır.
Yani sözüm o ki tanirlar da tanırlar....
Aslında bu yazımda konumuz tanınmak veya tanınmamak değildir.
Konumuz ōtekileştirnek ve Ayrıştırmaktır .
Ōtekileştirmek " ben ve biz" dışındakilerin olumsuz olarak algılanmasıdır.
Ayrıştırma ise insanları hatta grupları birbirinden ayrıştırmaktır.
Mesela ;
Benim siyasi görüşümden değil.
Benim ırkımdan değil.
Benim dininden değil .
Benim rengimden değil.
Benim geleneğimden değil
Ōtekileştirme de ;
Benim arkadaşım değil.
Benim dosttum değil.
Daha farklı durumlarda ben kelimesi biz yerini alarak ;
Benim ailem onun ailesini sevmez.
Benim babam onun babasını sevmez
Benim abim onun kardeşiyle kavgalıdır.
Benim annem onun annesini beğenmez
Yani bu gibi sözcükler uzar uzar uzar gider .
Köylerde , ilçelerde, nahiyelerde, mezralarda, mahallelerde insan ilişkilerinde ōtekileştirme ve ayrıştırma da böyledir.
Birbirini sevmemek,
Birbirlerine kin duymak, hasetlik, fesatlık, düşmanlık, beğenmeme hep vardır.
Yani bir nevi önyargılı davranışlar düşünceler hakimdir.
Peki Sevgili okuyucularım ..
Hiç düşündünüz mū ?
Ōtekileştirme ve Ayrışmadan dolayı neler olur .
Ucundan köşesinden şöyle bir sıralayalım.
Kucuk insan topluluklarında kūslūk, takıntı, birbirlerine karşı kin nefref düşmanlık, husumet olan bireyler herhangi bir durum ve şartlarda birbirleriyle aynı ortamda bulunmak istemezler.
Hatta aynı topluluklarda karşılaşmak bile istemezler.
Şimdi diyeceksiniz ki;
Bu şehirde düğünler, ölümler, konferanslar, etkinlikler oluyor. Ve o kadar büyük insan topluluğu hep bir araya geliyor.
Sevgili okuyucularım evet doğrudur. Ama benim bu yazımda değinmek istediğim konu şudur.
Bir kac kişi bile olsa küçük topluluklar da, dernekler de, etkinlikler de, küçük küçük öbek şeklinde her ne topluluk olursa olsun eğer, o topluluklarda sevmedikleri begenmedikleri kişi veya kişiler var ise insanlar hemen o kisi veya kişileri dışlamaya çalışıyorlar.
Hatta ellerinden dillerinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorlar.
İste ōtekileştirme ve ayrıştırma hemen devreye giriyor.
İşte neden böyle ön yargılı davranıyoruz.
Neden insanları tanımadan bilmeden veya yakınlarıyla beraber aynı kategoriye bırakıyoruz.
Neden ön yargılarımızı beynimizde yıkıp daha insanı bir şekilde birbirimize yaklaşmıyoruz.
Neden .. Neden ..Neden. .
Çok mu zor.
Ön yargılarımızı kırmak.
Çok mu zor kişiyi tanımadığımız taktirde ailesinden bir bireyi sevmiyorsak bile onu sevmek
Ya da hemen nefref duygumuzu püskürtmek.
Kindar bir hal almak
İşte sizlere anlatmak istediğim bireylerin beyinlerdeki ön yargilariyla beraber kin nefref duygusunun devreye girerek ōtekileştirme ve ayrıştırmayı kolay olarak görüp uygulamaktır.
Oysa sevmek, sevilmek, beraber düşünmek, kine kinle değil kini düşmanlığı yok ederek insanı duygularımızla birbirimize yakınlaşmak bizleri daha kararlı yapar.
Bir insan kişisel çıkarlarından başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor ise bu kişi insanı duygulardan uzaktır.
Toplumsal bir güzellik için hayatında hiçbir özveri de bulunmamışsa, zor durumda olan birilerine el uzatmamişsa, hatta üşüyen birinin üzerini örtmemişse bu kişi kendi halinde
"Zararsız" ve hep "Yararsız" yaşamış demektir .
Faydasız,
duyarsız hatta insani iliskilerden habersiz birileri toplumda sadece nefes aliyordur.
Oysa insan olabilmek, insan kalabilmek , toplum bilincinde olabilmek kişilerin ahlakı görevidir.
Sonuçta insanım diyorsak insani vazifelerimiz ahlaki düşüncelerimizle etten kemiğe bürünerek insan olabiliyoruz.
Sevgilerimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nesrin Erdoğmuş Arşivi
SON YAZILAR